FRANSA’DAN… Yıkıntı

Kapitalizmin son yirmi yıldaki alt-üst oluşu birçok açıdan irdelenmeye layık. Bugünden bakınca 1989’da olan-bitenleri daha farklı bir biçimde alğılamak, anlamak, yorumlamak olası. Bugün bunu denemeye çalışıyorum.

Duvarın düş(ürül)mesi sonrasında patronlar, işverenler, tuzu kurular ve yandaşları şenlik yaptılar. Biz sessiz ve müdafaada kaldık. Onlar « Tarihin sonu geldi » dediler : Yani « En iyi sistem kapitalizmdir ve kapitalizm yeryüzüne hakim olacaktır » demek istediler. Biz tartışmaya başladık. Kimse komünizmden söz etmez ve/veya edemez oldu. Biz devam ettik. Sosyalizmden söz edenlerin sayısı azaldı. Biz acaba nerede hata yapıldı diye araştırmaya başladık. Herkes kendini « değişen dünya koşullarına » göre yeniden « konumladı ». Biz yolumuzda yürüdük. Hâlâ da yürüyoruz.

« En akıllı düşünürler », « en iyi bilen ekonomi uzmanları », « en başarılı siyasetciler » bile « kapitalizmin zaferi »nden söz etmiyor muydu ? Ediyordu. O halde bizim artık « derslerimize » dönmemiz gerekiyordu. Meydanları pardon salonları ve iktidar odaklarını öbürlerine ve a’dan z’ye bırakmalıydık.  Biz bırakmak istemedik ama olanlar oldu. İktidarı onlar aldılar :  Çünkü « Herşeyin en iyisini biz yaparız, yaptık, yapacağız » havasını verdiler. Seçmenler de buna inandılar, buna kandılar. Kandırıldılar. Rengi biraz pembe olanlar da dahil herkes kapitalizmin değirmenine su taşıdı…

Aradan çok geçmedi. İşte hesabı ortada, yirmi yıl. Ve bugün o kadar övülen, o kadar göklere çıkarılan sistem duvara toslamış bir durumda. Duvara toslamış ve motorundan  garip, acaip, bilinmeyen sesler, can sıkıcı cızırtılar çıkıyor. Bu işi bilenler hükmü verdiler : Motor « yanmış ». Evet kapitalizm can çekişiyor. İyi can çekişiyor. Yani bu iş bir süre daha sürebilir. Ama işte sonu geldi : Kapitalizm ölecek. Bunun maalesef başka çaresi de yok. Evet kapitalizm ölecek. Yeryüzü, gökyüzü, çevre, ormanlar, nehirler, göller… atlar, eşekler, ceylanlar, geyikler, tavşanlar, keklikler…emekçiler kurtulacak. İnsanlar, kadın, erkek, çocuk herkes özgürleşecek. 

Tamam giriş güzel oldu. Şimdi bunu ispat etmek lazım.

O zaman yirmi yıl öncesine dönmemiz lazım : Hemen aklıma Polonyalılar geliyor. Duvar yıkılınca sıradan Polonyalılar çok sevindiler : Sandılar ki komünizmin onlara karşılıksız sunduğu sağlık sigortası, toplumsal güvenlik, ucuz ev, ucuz taşıma, iyi yabancı dil öğrenmek te dahil sıkı ve  sahici öğrenim ve hele yükseköğrenim sürecek ve kapitalizme geçişle, herbirine ayrıca birer adet ev, birer adet son model otomobil  ve birer tane de dünya güzeli verilecek. Hediye olarak. Noel Baba’nın heybesinden. Ve haybeden ! Eee doğal : Adamlara on yıllardan beri « Kapitalizm özgürlük, zenginlik ve mutluluktur » denilmedi mi ? Denildi. Benim gibi anasından bıyıkla doğan ünlü sendikacı da, hizmetleri sayesinde papalık gibi yüksek bir mertebeye ulaşan papaz da, muhaliflerin hepsi de bunu bıkmadan usanmadan yineleyip durdular. Başka ülkelerde bunu başkaları yaptı. Ama bunun bir hayal, bir serap olduğu anlaşıldı. Belki ilk günlerin sarhoşluğunda  değil. Ama kısa süre sonra her şey anlaşıldı… Eh aradan geçen yirmi yıla rağmen hala anlamayan varsa onları da artık bir bilene havale etmek şart…Ev verilmedi. Otomobil hediye edilmedi. Dünya güzeline gelince, « En iyisi yine evdeki Kör Maria » denildi.
 
Peki diğer ülkelerde ? « Komünizm öldü » diyenler bize « Mutluluğun Kapısını açacak » iki sihirli sözcük hediye ettiler : Özelleştirme, rekabet.

Özetle bize şunu söylediler : Bakın özelleştirmeler sayesinde aynı işkolunda, aynı alanda birçok şirket kurulacak  ve onlar kendi aralarında rekabet edecekleri için fiyatlar düşecek. Harika !Hayat ucuzlayacak demek.

Kamu İktisati Şirketleri’nin, devlet sermayesiyle çalışan işletmelerin etkisiz olduğunu ileri sürdüler. Siyasi yatırım hesabıyla bu  tür kurumlara dünya kadar adamın doldurulduğundan söz ettiler. Ki bunun bir bölümü doğru(ydu). Özel şirketlerde böylesi « kaldırım mühendisleri » olmayacağı için giderler düşecek, bunun sonucunda da fiyatlar da biraz  daha azalacaktı. Adamlara bıraksak istediğiniz her şeyi beleş elde edebileceksiniz diyecekler. Ama demediler. Hani ne olur ne olmaz.

Peki, biz saf ve iyi niyetli insanlarız, bütün anlattıklarına inandık. Madem hayat ucuzlayacak. Bir ekmek yerine birbuçuk ekmek alabileceğiz. Küçüklerin karnı doyacak. Çocuklarımız okuyabilecek. Yıllardır işsiz oturan kayınbirader nihayet bir iş sahibi olacak. Evde kalan kızımız nihayet bir koca bulabilecek. Nineyi nihayet doktora götürebileceğiz. Dedenin mezarına nihayet bir mezar taşı yaptırabileceğiz. Dedik. Dedik babam dedik. Ve o zaman onlara oy verdik. Bir de bunları deneyelim dedik. Elimiz kırılsaydı da bu adamlara oy vermeseydik…

Baksanıza : Bizi ikna için söylediklerinin hiçbiri doğru çıkmadı. Hiçbir  vaatleri tutmadı. Hiçbir vaatlerini tutmadılar. Hiç bir şey hiç te söyledikleri gibi olmadı. Kendi ceplerini doldurdular ama. İşte ispatı :
 
Özelleştirme dediler özelleştirdik. Ama aynı işkolunda asla iki özel şirket kurulmadı.  TEK BİR ÖZEL ŞİRKET bütün işkolunu tekeli, denetimi vesayeti altına aldı. O  zaman elbette rekabet te olmadı. Rekabet olmayınca da fiyatlar azalmadı. Bunun beteri de oldu : Bir işkolunda tekel (TEK-EL) olan şirket fiyatı da istediği gibi belirlemeye başladı. Fiyatlar düzenli ve sürekli olarak artırıldı. Su örneğinde bu vahim boyutlar aldı : Su ticarileştirildi, fiyatı gittikçe artırıldı. Elektrik fiyatı artırıldı. Ekmek fiyatı artırıldı. Herşeyin fiyatı artırıldı. Hiç bir şey ucuzlaştırılmadı. İşte son yirmi yılların rakamları önümüzde, buyurun bakınız. Ucuzlayan tek şey gösterebilene iki ekmek, bir kitap hediye edeceğim.

Evet şimdi diyeceksiniz ki kimi işkolunda ve/veya kimi alanda birkaç şirket kuruldu. Birkaçı için doğru. Ama zaman içinde anlaşıldı ki bu şirketler kamuoyunun, denetim kurumlarının haberi olmadan kendi aralarında anlaşıp ülkeleri veya bir ülkedeki kentleri  veya bir kenttteki mahalleleri paylaşıyorlar. Bunun en çarpıcı örneğini Fransa’da süpermarket şirketleri  veriyor : Bir kenti mahalle mahalle  paylaşıyorlar. Veya fiyatların birbirinden  çok farklı olmaması için gizli anlaşmalar yapıyorlar. Bu konuda cep  telefonu şirketleri örneğini de verebilirim : Fransa’daki şirketlerin fiyatların saptanmasında böyle bir yolu seçtikleri artık  biliniyor. Yani ya işkolunun değişik alanlarını, ya kentleri, ya mahalleleri ya da piyasaları paylaşıyorlar, rekabetten kaçınıyorlar (enazından şimdilik) ve aynı zamanda artırdıkları fiyatları aşağı yukarı aynı düzeyde tutmak için aralarında gizlice anlaşıyorlar.

Özelleştirmeler sonucunda yeni zenginler türedi. Zenginler daha zenginleştiler, yoksullar daha yoksullaştılar ve yoksullara yeni yoksullar katıldılar : Bugün birçok « gelişmiş ekonomi »lere sahip devletlerde çalıştıkları halde aç yatanlar var. Kirasını ödeyemeyenler var. Hem çalışıyorlar  hem yoksullaşıyorlar. İşte o kadar övülen düzenin  yarattığı « mucize ».

Türkiye ve benzeri birkaç ülkede daha BELEDİYECELİK YÖNTEMİ diyebileceğim bir şey icat edildi : Su, elektrik, toplu taşıma, toplumsal konut, elektrik, toplu ısıtma, gaz gibi belediye hizmetlerinin özelleştirilmesinde belediye başkanları ve belediye yönetimleri de pay aldılar. Belediyeciliğin akıl almaz bir rant kapısı olduğu bu kadar büyük boyutları hiç bir zaman kazanmamıştı. Bu kez kazandı. Ve bu işten çok hoşlanan, çünkü feci biçimde zenginleşen, belediye başkanları, yönetimleri ve onların uzak yakanı akrabaları, « takımları », siyasi iktidarı ve giderek devleti ele geçirmek için koları sıvadılar. Türkiye’de başardılar  da. Benzer bir şeyi birkaç yıldır Fas’ta Türkiye’deki iktidar partisiyle aynı ismi taşıyan parti deniyor…

Neoliberal ismi takılan oysa temel bakımından bilinen yöntemlerden oluşan (kâr daha  çok kâr diye özetleyelim)  sistemin adamları da bizzat farkettiler sistemin yürümediğini. Mali krizin gürültüsünü duymayan kaldı mı ? Bunun üzerine ideolojik açıdan bir ölçüde taviz vermeye başladılar. Neoliberalizmin her derde deva olduğunu artık yüksek sesle söyleyen kalmadı. Sistemin adamları bizzat kendilerinin pragmatik olduklarını ilan etmeye koyuldular.

Bu gelişmelerin sonrasında ve bu koşulların bastırması sonucu, neoliberalizmin sıkı savunucuları kimi toplumsal sorunlara şöyle hafif bir göz atıyormuş gibi yaptılar : Örneğin su fiyatının azaltılacağını ilan ediyorlar. Elektrik fiyatının da. Çok ilginç : Bu satırları yazdığım 13 Mart 2009’da Fransa Cumhuriyeti Başbakanı « 1 Nisan 2009’dan geçerli olmak üzere gaz fiyatı azaltılacak » duyurusunu yaptı. Nefesim kesildi. Kardeşim bu, insanla alay etmek değilse nedir ? Havalar ısınacak ve 1 Nisandan itibaren ısınmak için kimse artık gaz kullanmayacak. Mutfak için gaz kullanımı ise devede kulak. Gaz fiyatının indirimini petrol fiyatındaki düşüşe bağladı Başbakan. Oysa petrol fiyatının düşüşü aylar önce başladı ve aylardır sürüyor. Gaz fiyatını aralık 2008’de veya ocak 2009’da indirseydi belki anlamlı olabilirdi. Hele GDF’ın (Fransa Gaz kurumu) çok ve önemli oranda gaz tüketicisi sanayi şirketlerine satılan gazın fiyatını Ocak 2009’dan beri % 20 azalttığı da bilinince. İşte göz boyamaya yönelik « önlem », « çare ».

Burada anlatıların tümü kapitalizmin çok ciddi sorunların yaratıcısı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bugün sistemin can çekiştiği çok açık bir biçimde görünüyor. Çatırdayan sistem kalıcı olmayan, temele inmeyen, göz boyamaya yönelik, « dostlar alışverişte görsün » türünden çarelerle kurtarılmaya çalışılıyor. Bunların yeterli olmayacağı kesin. Kalıcı ve temele inen çareler ve yöntemler gerekiyor. Kooperatiflere dayalı bir üretim biçimi, barış içinde yaşamaya, üretmeye ve yaratmaya yönelik, çevreye önem veren bir düzen ve insanın insan tarafından sömürülmesinin önüne geçecek bir yapı gerek. « Başka bir dünya » ve başka bir düzen mümkün. Bugünden bu dünyayı kurmak için kolları sıvamak lazım. Belediyecilik bu konuda kimi önemli adımların atılması için iyi bir başlanğıç olabilir.

Dalga hiç bir  zaman üstten gelmedi, gelmez, gelmiyor. Dalga bir kez daha dipten geliyor. Bunu herkes duyamayabilir. Ama bilinçlerin ve inançların isyan saati çaldı. Bunu herkes duymak zorunda. Bunu herkes duyacak. En önce çatırdayan, can çekişen kapitalizmin adamları.

1633630cookie-checkFRANSA’DAN… Yıkıntı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.