Funda İyce’den kendisine dair…

Son sergisini Ankart 9.Ankara Sanat Buluşması kapsamında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde açtı Funda İyce Tuncel.

Funda İyce’nin son eserleri de görülmeye değer sanırım. Eski yapıtları da öyle.

İyce “Resimlerimi hep spontane çalıştım. İçimden geldiği gibi, samimi ve o anı, duyguları, yaşananları yansıttım…” diyor.
Madem ki spontane çalışıyor, bunun devamında bakalım neler yapıyor?

Bir sanatcıdan kendisini anlatmasını istemek kolay da, sanatcının kendisini anlatması oldukça zor olmalı.
Ben de “Zoru başar hadi” diyerek İyce’den sanatını ve kendisini anlatmasını istedim.
İşte Funda İyce’nin kendi kaleminden, kendisine ve sanatına dair izlenimler:

“İlk çıkış noktam; elbette her şeyin temeli olan doğa idi. Sonra kadınlar ve kuşlar tuvallerime girdi. Kadının kimliği, bedendeki dili. Her ikisi de doğurgan, üretken ve her ikisi de yaşamın ta kendisi… Kadın ve kuş bedeni form açısından soyutlamaya çok yatkın. Bu soyutlama bazen bir başkaldırıya, bazen de hüzne ya da coşkuya dönüşür. Hayatın akışıyla özdeş, yaşamı sorgulayan bir süreç yaşanır.
Doku araştırmalarının pentür tadını zenginleştirdiğini düşünüyorum. Sanat öyle bir serüven ki, daima dinamik, daima sürprizlerle dolu. Bana göre sanatçının hikâyesi ne olursa olsun, resim izleyicisi de kendi öyküsünü oluşturuyor. Zaten son dönem çalışmalarımda ana tema masallar. Günlük koşuşturma içersinde hepimizin masallara gereksinimi olduğunu düşünüyorum.

Öyle çabuk tüketiyoruz ki zamanı, yaşamı, bir kaos içinde sürekli hareket halindeyiz. Biraz bunu vurguladım. Ve belki de bu yüzden hüzünlü, yorgun kuşlar ve masallar girdi resimlerime. Bence, sanatçı ürettikleriyle topluma mesajlar verebilmeli. Neyin resmini yaparsak yapalım, önemli olan samimi bir üslup yakalamak, kendin olmak, özgün olmak; hücrelerinde hissetmek, o tutkuyu hep yaşamak…

Resim yapmadan asla varolamazdım… Masalları resmetmeye devam edeceğim çünkü masallar sadece çocuklar için değil.

Hani daha önce paylaştığım gibi; gecenin maviliği içinde gagasında anahtarı ile bir beyaz kuş masal şehrinin üzerine geliyor ve yavaşça süzülüyor…
Birazdan masal şehrinin kapısını açıp, hepimizin yüreğindeki masallara usulca dokunacak… Ve sonra kucağındaki renkler, saklı öyküler birer birer etrafa saçılacak…
Turkuazların, kırmızıların arasında kanat çırparken, getirdiği öyküleri de anlatacak… Ta ki tüm o masalları tekrar sandığa doldurup yeni bir masal diyarına doğru yola çıkana dek…
Bunlar sadece benim değil hepimizin masalları… O masallar, varlığımızın ötesinde içselliğimizde kalmış çocuksu dünyamızın kaybolmuş hatıralarına dokunuyor, kimbilir belki de onları birer birer canlandırıyor…

Dilerim bir gün herkes zamanın durduğu bir noktada renklere karışır ve kendi masalını yaşar… Ben masalları anlattığım resimlerim de bunu yaşadım. Şimdi siz de bu resimleri izlerken balıkla ve kuşla konuşun…Sanırım size söyleyecekleri var. Ve hiç çekinmeyin hayal kurun nasıl olsa, aslında hepimizin istediği ama adını hiç söylemediği bir çift beyaz kanat değil mi?

Kanatlarınızın hayalini kurun …Ve sonra Baudelaire’in dediğini yapın….
Yani sarhoş olun…Şarapla, şiirle yada erdemle, nasıl isterseniz…”
Evet.. İyce’nin de tavsiye ettiği gibi bu hafta sonu tatilinde şarapla ve şiirle yaşayın.
Sarhoş olun…

1626270cookie-checkFunda İyce’den kendisine dair…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.