Gilan ormanlarından İran Sovyetine bir devrimin öyküsü

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Ormanın devrimci çocukları Cengeliler ve onların komünist lideri Mirza Küçük Han’ın yüz yıllık direniş mirası bugün İslami rejimle yönetilen İran’ın kuzeyindeki halen tüm canlılığıyla yaşıyor…

Bundan yüz yıl önce İran’ın kuzeyinde, Hazar kıyısındaki Gilan bölgesindeki ormanlardan devrimci bir gerilla hareketi doğdu. Mirza Küçük Han önderliğindeki bu direniş hareketine, ormana sığındıkları için “Cengeliler” denildi. Ülkeyi yabancıların, özellikle de İngilizlerin sömürüsünden kurtarmak için yola çıkan Cengeliler, Sovyetlerin de desteğini alarak Haziran 1920’de merkezi Reşt kenti olan İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurdular. Yaklaşık 1 yıl kadar ayakta kalan İran’ın kuzeyindeki bu devrimci yönetim, Sovyetlerin İran’la Şubat 1921’de imzaladığı anlaşmanın ardından dağılmaya yüz tutmuş, ormanlara çekilen Mirza Küçük Han’ın Ekim 1921’de İran Kazak ordusu tarafından yakalanıp öldürülmesiyle de tarih sahnesinden çekilmişti. Ancak Elbruz Dağları ile Hazar Denizi arasındaki bölgede yükselen Gilan’ın masalsı dağları ve İran’ın ilk komünist devletine başkentlik yapan Reşt kentinin sokaklarından halen Mirza Küçük Han’ın ve Cengelilerin anıları tüm canlılığı ile yaşıyor.

GİLAN ORMANLARINDAN DOĞAN BİR DEVRİMCİ HAREKET: CENGELİLER

İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”, ilk bakışta kelime oyunu gibi gelse de, bundan tam 101 yıl önce İran’ın kuzeyindeki Gilan Eyaletinde başlayan bağımsızlıkçı gerilla hareketinin kurduğu sosyalist yönetimin adı böyleydi. 1917’deki Ekim devriminin ardından Sovyet yönetiminin de desteğini alan Cengeli hareketi, adını doğduğu ormanlardan alıyor. İngilizce’de tropik orman anlamında kullanılan “Jungle” kelimesi, Sanskritçe “Cangala” da yabanı, ekime uygun olmayan araziyi tanımlıyor. İran’da ise orman “Cangıl” ya da “Cengel” olarak kullanılıyor.. Özellikle Hazar kıyılarının ticaretini elinde tutan İngilizlerin ve yereldeki feodal güçlerin ülkenin kaynaklarını ve yoksul halkı sömürmesinin önüne geçmek için Gilan dağlarındaki ormanlara çekilen Mirza Küçük (Kûçek) Han (1880-1921) ve yoldaşlarının ilginç bir öyküsü var.

MİRZA KÜÇÜK HAN’IN BAĞIMSIZLIK ARAYIŞI VE MÜCADELESİ

Mirza Küçük Han, Mirza Bozorg adında orta halli bir tüccarın oğlu olarak 1880’de Gilan Eyaletinin merkezi konumundaki Reşt kentinde dünyaya geldi. Kaçar Hanedanının yönetimde bulunduğu İran’daki siyasi çalkantılar ve bölgede esen savaş rüzgârlarına bir de başta İngilizler olmak üzere Hazar kıyısındaki ticaretin yabancıların kontrolünde olması, Medrese eğitimi de almış olan Mirza Küçük Han’ın ülkesi ve halkı için bağımsızlık arayışına girmesine neden olacaktı.

‘DÜNYA NİMETİNE ÖNEM VERMİYOR, ÖZGÜRLÜK ŞİİRLERİNE DÜŞKÜN’

Yalçın Küçük, ‘Sırlar’ kitabında Mirza Küçük Han’ın çocukluğu ve yetiştiği koşullara ilişkin şunları aktarır: “İran Meşrutiyet Devrimi çok uzun ve önemli engebeler gösteriyordu. Karanlık ve aydınlık dönemleri var. Küçük Han, bu iniş ve çıkışlarda yetişiyor. Çocukluğunu bilen bir kaynak, bize hiç kimsenin bu çocukluktan bir gerilla liderinin çıkacağını tahmin etmesinin mümkün olmadığını söylüyor. Ancak, okumayı sevdiğini, son derece sofu bir yaşamı olduğunu, dünya nimetlerine hiç önem vermediğini, özgürlük şiirlerine düşkün olduğunu ekliyor. Mücadeleye giriyor ve yenilgi anlarında ve zamanında ricat etmesini biliyor. İsa takvimine göre 20. yüzyılın ilk on yıllarında Tahran’daki meşrutiyet mücadelesi geçici bir yenilgiye uğrayınca, Rusya’ya ve Tiflis’e, kurduğu gerilla hareketi Birinci Dünya Savaşında İngiliz kuvvetleri karşısında mağlup olunca, bu kez Afganistan’a sürgün gidiyor. Mücadele ve sürgünlerle geçen bir yaşamdır.” (1)

HAZİRAN 1920’DE GİLAN’DA CUMHURİYET İLAN EDİLİYOR

Mirza Küçük Han birinci paylaşım savaşının patladığı 1914’te bir grup arkadaşıyla birlikte bir gerilla hareketi oluşturmak için Gilan’a gitti. “Burada İttihâd-ı İslâm adını verdikleri devrimci bir komite kurdular. Örgütlenme ve eğitim konusunda Alman ve Türk uzmanlarından faydalandılar. Sürdürülen faaliyetler için gerekli para yöredeki arazi sahiplerinden toplandı. Halkın mevcut yönetimden şikâyetçi olmasından da istifade edilerek çeşitli mesleklerden insanlar askere alındı. Faaliyetlerini zamanla artıran teşkilât, 1917’de Cengel adlı bir de gazete çıkarmaya başladı. 1917 yılında İngiliz taraftarlarını cezalandırmak üzere kurulan Komita-yı Mücâzât adlı bir örgüte üye olan İhsânullah Han, bu örgüt tarafından Başbakan Vüsûkuddevle’ye karşı girişilen suikast üzerine kaçıp Cengelîler’e sığındı ve Mirza Kûçek Han’la birlikte çalışmaya başladı. Ancak 1918’de Kûçek Han’ın, Almanlar’ın ve Türkler’in Kafkasya’ya girmelerini ve Bakü petrollerini ele geçirmelerini önlemek için kuzeye doğru gönderilen İngiliz kuvvetleri kumandanı ile mecburi bir anlaşma yapması iki liderin arasının açılmasına sebep oldu. Anlaşmaya göre Kûçek Han İngilizler’e karşı düşmanlıktan vazgeçecek, Alman ve Türk uzmanlarının işine son verecek ve İngiliz esirlerini serbest bırakacaktı. Daha sonra tekrar ormana çekilen Kûçek Han, İngilizler’in 1919’da İran hükümetiyle bir antlaşma yaparak İran ordusu, maliyesi ve gümrükleri üzerinde kontrolü ele geçirmeleri üzerine, Hiyâbânî ve Muhammed Takī Han Pisyân vb. diğer devrimci liderler gibi İngiliz baskısına karşı silâhlı mücadele başlatarak Fûmen bölgesindeki ormanlardan çıktı. 4 Haziran 1920’de Sovyet ordusunun desteğiyle Reşt ve Enzelî’yi ele geçirdi ve Gîlân’da cumhuriyet ilân etti.” (2)

YENİ YÖNETİMİN ADI: ‘İRAN SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETİ’

Cengelilerin Gilan’da kurdukları yeni yönetimin adı, “İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” olarak belirlenmişti ve bütün ülkeyi kucaklayacak bir yönetim anlayışı vaat ediliyordu. Yabancı ülkelerle yapılan haksız anlaşmalar ilga edilecek, halkın bireysel hakları korunacaktı. Ancak İran’da İngilizlerin de desteğiyle yaşanan darbe girişimi ülkenin kuzeyinde filizlenen bu sosyalist yönetimin sonunu getirecek gelişmelerin yaşanmasına neden oldu. O yıllarda Kaçar Hanedanının yönetimindeki orduda Albay olan Şah Rıza Pehlevi, Ahmed Şah’ı devirmiş (Şubat 1921) ve ardından Sovyetlerin İran’daki varlığından rahatsız olan İngilizlerin desteği ile emrindeki Kazak ordusunu Gilan bölgesine sevk etmişti.

GİLAN’DA BİR YIL SÜREN SOSYALİST DENEYİMİN SONU

Aynı dönemde Sovyetlerin İran’ın yeni yönetimiyle bir anlaşma imzalaması Cengeliler için sonun başlangıcı oldu. Mirza Küçük Han Fumen kenti yakınındaki dağlarına çekildi: “Sovyet desteğini kaybeden Cengelî hareketi düzenli İran ordusu karşısında yalnız kaldı. İran hükümeti Ekim 1921’de Rızâ Han (Rızâ Şah) kumandasındaki İran Kazakları’nı Cengelîler’in üzerine Gîlân’a gönderdi ve onları tamamıyla yok etti. Kûçek Han, kaçtığı Tâliş dağlarında yakalandı, bir köylü tarafından kesilen başı Tahran’a getirildi.” (3)

HALHAL’DA DONARAK ÖLDÜ, BAŞI BİR AJAN TARAFINDAN KESİLDİ

Mirza Küçük Han’ın Gilan’la Erdebil eyaletleri sınırında bulunan Halhal kentin yakınlarında 30 Kasım 1921’de donarak öldüğü ve kimi kaynaklara göre cesedinin bir ajan tarafından bulunarak başının kesildiği de aktarılıyor.

TALİŞLER, İRANİLER, TÜRKLER, KÜRTLER, ERMENİLER

Mirza Küçük Han’ın devrimci mücadelesine ev sahipliği yapan Gilan bölgesi o yıllarda İran’ın en yoksul kesiminin yaşadığı coğrafya olarak görülüyor. İran’ın yerli halklarından olan Talişler’in yanı sıra, Kürtler, Türkler, Ermeniler ve çoğunlukla İrani halkların yaşadığı Gilan’ın büyük kısmı dağlık, bir kısmı ise daha çok çeltik tarımına olanak sağlayan düzlüklerden oluşuyor. Tıpkı Şeyh Bedreddin İsyanı’nda olduğu gibi ezilen halkların ortak bir amaç için bir araya gelmesi, Mirza Küçük Han’ın hareketinin çok milletli olmasını sağlamış.

YÜZ YIL SONRA İRAN SOVYETİNİN BAŞKENTİ VE GİLAN DAĞLARINDA

Ölümünün üzerinden 100 yıl geçen Mirza Küçük Han ve arkadaşlarının İran’ın kuzeyindeki bağımsızlıkçı ve devrimci mücadelesinin izlerinin kalıp kalmadığını yerinde görmek için Gilan eyaletinin kentlerini, köylerini, dağlarını dolaştım…

REŞT BELEDİYE MEYDANINDA MİRZA KÜÇÜK HAN KARŞILIYOR

Erdebil’den Hazar kıyısında ve Azerbaycan sınırındaki Astara’ya, oradan da Hazar kıyısı boyunca Fumen, Reşt ve Lahican gibi kentleri ziyaret ediyorum. Mirza Küçük Han’ın öldürüldüğü mevsimdeyiz, Ekim sonlarında. İlk durağım, yüz yıl önce sonlanan ‘İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin merkezi ve başkenti olan Reşt. Her mevsim yağmurlu bir iklime sahip olan Reşt’e varır varmaz beni de yağmur karşılıyor. Hemen bir taksi çevirip kentin tarihi meydanını çevreleyen otellerden birine yerleşiyorum. Akşam saatlerine doğru Reşt’in ışıltılı meydanı ve çarşılarını dolaşıyorum. Geniş meydanı ve meydana açılan caddeleri, parkları ve her köşe başındaki heykelleriyle mimari ve kültürel dokusunu oldukça iyi korumuş bir kent Reşt. Ancak kentin kalbi konumundaki Belediye Meydanı’ndaki yüksek bir kaide üzerine yerleştirilmiş, yerel başlığı ve tüfeğiyle at üstündeki kahraman heykeli en çarpıcı olanı. Anıtın yanına yaklaştığımda iyice emin oluyorum, evet, bu Mirza Küçük Han’ın anısına yapılmış bir anıt heykel…

ŞERİATLA YÖNETİLEN İRAN’DA KOMÜNİST BİR KAHRAMANIN MİRASI

Reşt’in ana caddelerinden ara sokaklarına, parklardan dükkânlara hemen her yerde ya bir çizim, ya bir fotoğraf ya da bir başka imgeyle Mirza Küçük Han’ın ve Cengelilerin anılarının tüm canlılığı ile yaşatıldığını görmek oldukça etkileyici. Bugün bir tür şeriat rejimiyle yönetilen İran’da yerel halkın kendi içinden çıkardıkları kahramanlara sıkı sıkıya sahip çıkması da öyle.

MİRZA KÜÇÜK HAN’IN ANIT MEZARINDA…

Reşt’in tarihi arastalarından birinde buluştuğum buralı bir dostumuzla sözleştiğimiz gibi çaylarımızı için Mirza Küçük Han ve bazı yol arkadaşlarının defnedildiği mezarlığa doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 20 dakikalık bir otomobil yolcuğunun ardından kent merkezinin biraz dışında bulunan mezarlığa ulaşıyoruz. İlk bakışta dikkatimi çeken yöre mimarisine özgü anıtsal yapıyı Şii imamlardan birinin mezarı sanıyorum. Ancak Reştli dostuma sorduğumda gülümseyerek, “Mirza Küçük Han burada yatıyor” yanıtını alınca bir kez daha şaşırıyorum. Sekizgen planlı, ahşap, tuğla ve üst örtüsü kiremitle kaplanan bu sade ve etkileyici anıtın altında Mirza Küçük Han’ın bir büstü ve mezarı bulunuyor. Oldukça bakımlı olan anıt mezar, gün boyunca kadın erkek her kesimden insan tarafından ziyaret ediliyor. Gençlerin ilgisi de azımsanmayacak ölçüde. Bugünün ‘şeriat ülkesi’ İran’da, 100 yıl önce sosyalist bir rejim kuran ve idealleri uğruna öldürülen bir devrimci önderinin anıt mezarını ziyaret edip dualar okuyan kara çarşaflı kadınları görmek, bu ülkenin bir başka çarpıcı yanı.

CENGELİLERİN DAĞLARINDA BİR MASAL KÖYÜ: MASULEH

Anıt mezardan ayrılıp Fumen kentine, oradan da bir dağ köyü olan Masuleh’ye gitmek üzere yola koyuluyorum. Fumen, Gilan Eyaletine bağlı kentlerden biri. Çeltik, çay ve kivi tarımı ağırlıklı ancak kentin çarşısındaki dükkânlarda Hazar Denizi’nin çeşit çeşit balıkları dolu. Fumen’in sokaklarında da Reşt’teki kadar baskın olmasa da Cengelilerin izlerine rastlanıyor. Burada anlaştığım bir taksici ile Masuleh köyüne doğru yola çıkıyoruz. Yola koyulunca Türkçe bir sohbet başlıyor ve hemen bir İbrahim Tatlıses şarkısı açıyor. Tıpkı Karadeniz’in yaylalarına ulaşan yollar gibi, dereler, ormanlar ve her zaman sisler altında bir coğrafyadan geçerek daha çok Talişlerin yaşadığı Masuleh köyüne ulaşıyoruz. Masuleh, bölgede yerel mimarisini korumuş büyük köylerden biri. Günün büyük bölümünde sislerle kaplı ve adeta bir masal ülkesini andırıyor. Geceyi köyde pansiyona dönüştürülmüş eski evlerden birinde geçireceğim. Bir şeyler yemek ve belki çay içmek için köyün küçük çarşısına indiğimde Mirza Küçük Han’ı ve Cengelileri soruyorum yerel halktan esnaflara. Hemen hepsinin de gözü parlıyor Cengelilerin adı anılınca.

TELEVİZYON DİZİLERİNDE CENGELİLERİN ÖYKÜSÜ ANLATILIYOR

Mirza Küçük Han’ın Reşt’te yaşadığı ev müzeye dönüştürülmüş. Kente gelen ve bu konuya ilgi duyan ziyaretçilerin uğrak yerlerinden biri. Reşt’te yemek yediğim restorandan, çay içtiğim mekânlara, baharat dükkânından çiçekçilere hayatın hemen her yerine sinen Mirza Küçük Han’ın anısı, gece otele ulaştığımda açtığım televizyonda da karşıma çıkıyor. İran kanalları arasında gezinirken tarihi bir dizi dikkatimi çekiyor ve biraz izlediğimde Gilan ormanlarından çıkan Cengelilerin öyküsünün anlatıldığı bir film olduğunu anlıyorum. Yerel kültürün hemen her türlü detayıyla harmanlanmış bir kurgu içinde, yüz yıllık bir devrim öyküsü ekrandan yeniden anlatılıyor, Kuzey İran’ın toplumsal hafızasına.

CENGELİLER ÜZERİNDEN DOĞUYU YENİDEN ANLAMAK

Cengeli hareketi, yüzlerce yıldır hanedan kavgaları ve feodal baskıların arasında ezilen halkların gösterdiği reflekslerden biri. Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafyanın, Birinci Paylaşım Savaşı, Bolşevik Devrimi ve Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı gibi tarihi dönemeçlerden geçtiği bir zaman diliminde İran’ın kuzeyinde yükselen bir halk hareketi. Bugün batıda ve Türkiye’de sadece ilgili dar bir çevrenin anımsadığı Cengelilerin bıraktığı toplumsal mirasın İran’ın kuzeyinde canlılığını koruması ve geniş bir bölgede halkın bu mirasa sahip çıkıp benimsemesi oldukça önemli. İslam’dan komünizme, milliyetçilikten mistik unsurlara uzanan geniş yelpazeli örgüsüyle doğuyu anlamak için de çarpıcı bir tarihi kesit…

Kaynaklar:

1: Yalçın Küçük, Sırlar. (İthaki yayınları, Eylül 2005)

2: Tahsin Yazıcı, (TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: 7, ‘Cengeliler’ mad. 1993)

3: Tahsin Yazıcı, age.

Görseller: (https://vista.ir/w/a/27/ued2d)

 

 

2564790cookie-checkGilan ormanlarından İran Sovyetine bir devrimin öyküsü
Önceki haberAvusturya’da aşısızlara sokağa çıkma kısıtlaması
Sonraki haberTürkiye’de koronavirüse 215 kurban daha
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.