Girne’ye mübah, Karpaz’a günah!

Dipkarpaz köyü ile Zafer Burnu arasındaki yol çalışması dolayısıyla bölgeye giden eylemciler çevre sakinlerinden böyle bir tepki beklemiyorlardı elbette.
Şimdiye kadar sessiz sakin izbe bir yaşam süren Karpaz halkı “bizde varız” deyince, “siz kimsiniz” nidaları yükseldi bir yerlerden.
Şok oldular tepkiye eylemciler… Anlam veremediler… Ne hakları vardı karşı koymaya? Madem devlet onları oraya getirmiş, yer vermişti, daha ne istiyorlardı!
“Karpaz sizin değildir, çocuklarımızındır” dediler, kızdıkları devlet memurlarına “seni Karpaz’a sürdürürüm” dediklerini unutarak…
Onlarındı elbet. Zira 1974’den sonra yalvar yakar, anonslarla getirdikleri insanlar misyonlarını tamamlamıştı.
Dedik ya, ne isterlerdi… Varsın dünya değişsin, her bölge gelişsin ama onlar barınaklarında yaşayıp gitselerdi…
Ne isterlerdi elektriği, ne isterlerdi yolu, ne isterlerdi iş sahasını…
Girne’de ve KKTC’nin birçok yerinde inşaat yapacağız gerekçesiyle kesilen zeytinler, yontulan dağlar onları hiç ilgilendirmezdi!
Ülke onlarındı. İsterlerse Ferhat gibi dağları deler, Camoka gibi kılıç sallarlardı ağaçlara…

***

Ama olmadı işte. “Bizde varız” dedi Karpaz halkı. “Biz burada yaşıyoruz ve yola ihtiyacımız var.”
Hainlikle suçlandılar yol istedikleri için. Kimileri “arazileri değerlensin diye yol genişletiliyor” dedi ki sanki ayıp bir düşünceymişçesine.
Sanki kendileri, kendi arazileri değerlensin istemez, sanki iş sahası açılsın, refaha kavuşsun istemezmiş gibi!
Valla bana göre, ‘ben istemem’ diyen yalan söyler. Hem de kuyruklu yalan. O yüzden bir yerden metro geçecek, köprü yapılacak söylentisi çıktığında bile topraklar 10 misli fiyatına gider. Kimsenin yüzüne bakmadığı yerler bir anda popülarite kazanır, Allahın yürü ya kulum dediği fakir köylü de ne olduğunu anlamadan paraya kavuşur.
Şimdi Karpaz da aynı durumda. Çok değil, bundan 10 yıl öncesine kadar sürgün yeri olan Karpaz Bafra bölgesine yapılan iki büyük otelden sonra bir anda herkesin ilgisini çekiverdi. Ardından Marina, eko turizm, şu bu gelince ve bazı iş sahalarıyla ilgili söylentiler çıkınca herkesin iştahı kabardı. Eee, baktılar gördüler bu topraklar değerleniyor, buna engel olmanın yolunu aramaya başladılar.
Çevre güzel bir kılıftı zira doğayı tahrip etmenin, ekolojik dengeyi bozmanın savunulacak yeri yoktu. Yolun doğayı tahrip edeceğini savundular sanki adanın diğer yerlerindeki yollar dünyanın oluşumundan beri böyleymiş gibi…
Ve olayı en sonunda Türkiyeli-Kıbrıslı konusuna getirdiler. Kendilerinin beğenip gitmediği topraklara yerleştirilen Türkiyelileri suçladılar yol istiyor diye.
Unuttular oraya niye Türkiyelilerin yerleştirildiğini. Kendileri klimalı villalarından, 4×4 ciplerinden havaya saldıkları zehirleri unutup, ağaçtaki kuru dalları kesip ısınan, evindeki tandırda ekmeğini yapan, bahçesinde ekip biçip, tamda doğal ortamın tarifi içinde yaşayan insanların istedikleri yolu başlarına kalkıp, “neyinize!” diyebildiler. Sebep doğayı koruma!
En sonunda da ağızdaki baklalar çıktı, “geldiğiniz yere gidin” dediler. “Burası sizin değil, çocuklarımızın…” (Bknz, haberlere yapılan yorumlar…”
Son söz; Dünya değişiyor, gelişiyor, kendini aşıyor, yeni yaşam alanları, yeni iş sahaları yaratıyor. Bu devinim içinde Karpaz köylüsüne “sen mağara hayatı yaşamaya devam edeceksin” demek eşyanın tabiatına ters. Onlarda yol isteyecek, elektrik isteyecek, havuzlu villa isteyecek. Sen izin versen de isteyecek vermesen de… Burada yapılacak tek şey tüm bunları doğayı en az tahrip ederek yapmak. Yani çevre bilinci oluşturmak. Ama sadece Karpazlı da değil, herkeste oluşturmak.
Not: Evimde 1963 yılının Girne fotoğrafı ve yine aynı yıla ait Bellapais resmi var. Bellapais’te köy içinde tek tük ev, Girne’ye kadar ormanlık… Girne ise bildiğiniz köy, bilmem anlatabildim mi…

1620900cookie-checkGirne’ye mübah, Karpaz’a günah!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.