Global balans ayarları

sarmamak için, kapalı rejimin ve aşırı nüfusun altında bunalan Çin tehlikesini  uyuşturarak dondurmuştu onyıllarca…


80 lerin ortalarından itibaren gerinerek ve homurdanarak uyanmaya başlayan bu dev güç, ABD’nin sadece ekonomisini değil, meydanı boş bulan tek kutup güç olma devrini de yavaş yavaş kapatmakta son yıllarda…  Aslında dünyada bir bakıma dengelerin üçüncü dünya ülkeleri lehine yeniden kurulmaya başlaması sürecine girildi. Bu Çin’in getirdiği hayırlı bir gelişim…  Gerçi Tibet sicili pek hayırlı değil…


Son yıllarda ekonomisi durağanlaşan ve doğal çıkış yolları bulmakta zorlanan ABD’nin şuursuzca sağa sola saldırmasının  ve en kısa zamanda suni güçler yüklenme kaygısının temelinde elbette bu tehdit de var.


Durum şu sıralar Ağustos Böceği ile karınca hikayesinin çağa en uygun versiyonuna dönüştü…


Çin karınca gibi…   Son yıllarda ekonomik büyüme hızı yılda yüzde 9 ortalamasını yakalayan Çin’in, döviz rezervleri de son 4 yıldır, yıllık ortalama % 47 artış kaydediyor. Çin, uyguladığı kur politikasıyla ihracatını son 4 yılda yüzde 140 a yakın oranda arttırdı. Çin’e yapılan yabancı yatırım hacmi de  yine son 4 yıldır, yıllık 60 milyar dolar ortalamasında… OECD’nin tahminlerine göre, yakın gelecekte bu büyüme hızında bir yavaşlama da beklenmiyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, gelecek birkaç yıl içinde Çin ekonomisinin, pekçok Batı ekonomisinin önüne geçeceğini belirtiyor.


Çin’de parakende satışlar son 4 yıldır, yıllık % 12 ortalama artış gösteriyor ve tüketici fiyatlarındaki artış ise yıllık % 3.5 luk bir ortalamada… Tabii bu gelişme, sosyal dokulardaki yerleşik taşları da yerinden oynatıyor. Refah yavaş yavaş toplum katmanlarına yayılıyor. Sadece ekonomik yaptırım anlamında da olsa, devlet ve Komünist Parti’nin Çin halkı üzerindeki gücü zayıflıyor ve o eski dominant etkisi azalıyor. Bu da ilginç bir gelişme… Dünya çok hızlı kabuk değiştirdi son 20 yıldır… Şimdi Çin, 68 kuşağının sonradan köşe olmuş eski tüfeklerine benziyor…


Çin’in nüfusu 1 milyar 250 milyon.. Bu nüfusun 250 milyonu, yani Amerika nüfusu kadar bir mutlu azınlık, Amerikan refah ölçeğinde yaşıyor, iyi kazanıyor,  iyi harcıyor, marka giyiyor, Çin malı giymiyor. Bir anlamda ABD’de bile bu kadar geniş bir tüketim kitlesi yok… Bu Pazar Almanya, İngiltere ve Fransa nüfuslarının toplamından fazla…  İstihdamın büyük bir bölümünü karşılayan özel sektör, ülkenin gayri safi iç hasılasının da yarısını sağlıyor. Malların kalitesi şimdilik Batı standartlarında değil ama Batı pazarlarını sallamaktalar hemen her dalda… Diğer taraftan iç lüks tüketim pazarı batılıların iştahını uyandırıcı… Gün geçmiyor ki gazetelerde Çin ekonomisi hakkında bir haber olmasın… Şunun şurası 20 yıl öncesine kadar eşitlik adına, Mao’nun meşhur bebe yakalı tek tip elbisesi giyilirken, bugün gelinen bu durum, dünyanın ve 1989 da duvarı yıkan gücün nelere kadir olduğunun göstergesi… Karl Marx’ın kemikleri sızlıyordur…


Ancak Çin, bu yüksek büyüme oranlarının,  ülkeyi bir anlamda, kominizm durağanlığından,  kapitalist bir topluma dönüştürme sürecinde, ekonomik olarak aşırı yatırım ve yetersiz tüketim ortamında yaşamaya devam etmenin yeni zorluklar yaratmaması adına, liberal ekonomi dalgalarını arttırması gereğinin sancılarını da yaşamaya başladı, olağan bir evrim basamağı olarak… Şu anda sadece ulaşım ve enerji yetersizliği üretkenliği tehdit ediyor, yarın dizgininden boşanan gelişim sürecinin ve batı tarzı tüketim körüklenmesinin  tavana vurma aşamalarında, kalifiye istihdam gücü handikapı, rekabetçi üretimde hız kesmesine sebep olabilir… Ancak önümüzdeki yıllarda tıpkı Ruslar gibi turizmin gözdeleri Çinliler olacak, dizginlerinden boşanmışçasına…


Gelir dağılımındaki dengesizleşme daha şimdiden düşük gelir grupları içinde giderek artan huzursuzluğa yolaçıyor… Ülkede müthiş paradokslar hakim… Ve dünya , koministlikten liberal ekonomi yoluyla kapitalistleşmeye geçmekte olan bir ülkede, sınıfların doğması sürecini ve üst sınıfın  kapitalistleşirken, alt sınıfın  nasıl daha da koministleşilebildiğinin kendine has bir örneğini yaşamakta bir bakıma, Çin’in nezdinde… O zaman nerde kaldı 70li,  80 li gençlik yıllarımızda birbirimizi yediğimiz kutsal! doktrinler diye sormak gerekiyor… Demek ki ekonomik gelişmeler, ülkelerin de ideallerini bozuyor, bizim ülkemizdeki nice eski tüfek bireyler gibi… O zamanların idealogları bu günleri kestirebilir miydi acaba şunun şurası 30-40 yıl önce? Bu durum, ekonomik iyileşme sürecinin kontrollü olmasının ve  sosyo-politik düzeyde temkinli değerlendirmeler ve tedbirler gerektirdiğinin göstergesi, kominist Çin’de bile olsa… Tianenman faciasının yaratıcıları şimdi dünyaya meydan okuyorlar…
Bu arada gün oluyor ve devran dönüyor diğer taraftan… ABD şu aralar Ağustos böceği konumunda… 10 yıl kesintisiz süren ekonomik büyüme sona erip, ekonominin rölantiye  ve durgunluğa girmesini müteakip,  ABD, giderek artan ciddi sosyo-ekonomik sinyaller veriyor.  Politik radikalleşmenin keskinleşmesi, orta sınıfın giderek kaybolarak, aynı Çin’deki gibi, ama ters istikamette bir düşüşle ve tavandan tabana doğru bir yayılımla, toplum katmanlarında eşitsizlik handikaplarının başgöstermesi ve o meşhur Amerikan rüyasındaki refah ortalamasının deforme olmaya başlaması,   ABD’yi dünya platformunda daha agresif politikalar üretmeye ve güç kullanarak ekonomik ve politik konumunu koruma içgüdüsüne yöneltmiş durumda.  Dine dayalı bir iç ve dış politikanın yeniden güdülmeye başlanmasının ve bunun dünya genelinde din kutuplaşmaları provakasyonlarıyla hayata geçirilmesinin temel sebebi de bu….


ABD, bir nevi can havliyle,  makul orta yol politikalardan giderek daha da uzaklaşmak durumunda… İşte bu da dünyanın dengesini ve yakın vadeli geleceğini iyice kısır bir döngüye ve belirsizliğe sokuyor ve kaygıları kuvvetlendiriyor… Aynı paralel süreçte, Çin, orta vadede daha da belirginleşecek olan ekonomik gücünü kullanarak ve nüfus avantajının “ mass effect “ yapması ile politik güce dönüştüreceği bir yaptırım kuvveti elde etmekte. Bu da bir sonraki etapta, zaten nicelik çokluğu olan bir askeri güce, nitelik ve teknolojik donanım yatırımları yapma fonuna dönüşebilecek ve dünyada güç dengelerini fiilen de nötralize edici alternatif bir dev kutup oluşacak. Bu durum sanki dünyaya ileriye yönelik bir nevi ümit, bir nevi psikolojik rahatlama vermiyor değil, ABD’nin tekelci şuursuzluklarının dizginlenmesi adına…  Amerika’nın soğuk savaş dönemi biter bitmez meydanı boş bulup körüklediği ve chain effect silsislesiyle sıcak sıcak oppurtunist savaşlar çıkaran yayılım politikasına karşı, “ haydi China “ diyesi geliyor insanın…


Çin’in özellikle tekstildeki acı rekabetinden zarara uğrayan Türk ekonomisi, aslında totalde bu yeni kutubun, dünyanın dengelerini o eski soğuk savaş yıllarındaki iki başlılığa taşıyacak olmasından dolayı bir parça da sevinmek durumunda olmalı… Çünkü malum, uzmanızdır kafa kafaya vurdurma ve bu suretle varlığı sürdürme politiklarında, siyaseten ve iktisaden…


İnanca bağlı bir para birimi haline getirilen Dolar’ın daha da tepetaklak olmaması için hiçbir sebep yok önümüzdeki yıllardaki olası gelişmelere paralel olarak… Aslında kapitalizmin de, tıpkı kominizm gibi evrimini tamamlayıp, duvara çarpıp, uygulamada çöküş dönemine girmesinin başlangıcı mı acaba bu sinyaller? Kısacası bir tarafta kominizm liberalleşirken ve kapitalizmin çarklarına kapılırken, diğer tarafta kapitalizmin liberallikten muzdarip çürümesi ilginç bir buluşma sağlıyor güç dengelerine orta yollarda bir yerlerde… ABD’nin durumu, batmakta olan Titanik’te, asla filikaya binemeyecek ve kaçınılmaz olarak boğulacak olan kaptanlara, filikaya binebilmek için ölürayak rüşvet teklif eden işadamının durumuna benziyor… Tabii ki bir farkla… Burda ikna mekanizması rüşvet değil, vahşet, şiddet ve dehşet… Ve tabii ki gaflet…
Amerika, kısa tarihinde,  10 kez irili, ufaklı resesyonlara uğradı… Daha önce yaşadığı  tecrübelerde toparlanma faktörleri, artan istihdam ve yükselen ücretlerin etkisiyle artan ticari yatırımlar ve tüketim tarafından hareketlenerek doğal yollarla ekonomik iyileştirme operasyonları iken , şimdi düşük faiz oranları ve buna karşılık gelen borç artışları ile yapay toparlanma sağlanıyorcasına görüntüler veriyor, hani sanki IMF programlarıyla kurtarılmaya çalışılan Güney Amerika ve Türkiye ekonomileri gibi…  Tabii buna ilaveten, savaş ganimetlerinden beklentilerin, savaş harcamalarından arta kalan kar payının da psikolojik etkisi yok değil batarken toparlanma güdüsünde… Bu da yine, Titanik’te üst katlara tırmanma gibi bir şey…


Standart & Poor’s tarafından ABD ekonomisinin amiral gemilerinden, General Motors ve Ford’un borçlarının kontrole alınıp, yatırım yapılamaz düzeye indirilmiş olması, ABD ekonomisinin ne derece sağlıklı durumda olduğuna dair en anlamlı ilk göstergeydi…  Bu iki dev ABD firmasının kredi notu indiriminin parasal değeri,  birçok ülkenin gayri safi iç hasılasından daha büyüktü o zaman…


ABD’de bir yıldır işini kaybedenlerin sayısı ise 1.5 milyon kişiye ulaşıyor. Durgunluktan çıkılamadğı sürece de  işsizlik sorununun daha da vahimleşeceği  ve buna bağlı olarak ABD’nin saldırganlığı daha da artacak görünüyor… İran ve Suriye etrafındaki ateş danslarının temel sebebi bu mu acaba? Hala akıllanmayan ABD, silahlı iyileştirmelerden medet umabiliyor bunca duvara toslamalardan sonra bile…


Çin , ABD’ yi dizginleyebilecek, en azından caydırıcı çapta  dengeleri sağlayabilecek bir karşı kutup durumuna gelebilecek mi? Ekonomik, politik ve askeri olarak gelse bile eminim Bizans oyunları tezgahlama uzmanlığı olarak kolay kolay gelemez… Ve Çin’in madde ortamına kitlesel uyum sağlayacağı bu çaylaklık döneminde, ABD gerekli manevra kaabiliyetine zemin ve zaman bulur nasılsa, dünyanın düzeni gerekçesiyle ve sıfatıyla… Bu arada ne toplasa kar… Ama tabii ki şimdilik, bir müddet daha…


Metin Sözüçetin

687020cookie-checkGlobal balans ayarları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.