GÖÇÜK – GÖÇ – GÖÇMEN

Uzunca süredir Londra’da yaşayan bir arkadaşım var. Kâmil Küpeli. Birkaç müzik enstrümanı çalacak düzeyde doğal müzisyenliği, şiir kitaplarıyla şairliği, yönettiği söyleşilerle edebiyat tutkusuyla kendisini yetiştirme heyecanı hemen fark edilir. Emek ve emekçiden yana tavrı zaten kendisinin de gerçek bir emekçi olmasından kaynaklıdır.

Vefalı ve vicdanlıdır. Birkaç hafta önce (Kasım 2021) Belarus sınırından Avrupa Birliği’ne sığınmaya çalışan göçmenlerin soğuktan donmak üzere görüntüleri Kamil’i de derinden üzmüş olmalı ki sitemini dile getirmişti. Sosyal medya üzerindeki bir paylaşımını tamamlamak istedim.

Belarus – Polonya sınırı

Kâmil şöyle yazmış;

“Biz ki…

Ateşin içinden çıkıp can havliyle türlü badirelerden geçerek kendimizi bir Avrupa şehrine atan, pek çok kıymetli “Göçmen” kardeşler. 

Çoklarımız sağ elleri pantolonlarının ceplerinde; takım elbiseli, rugan ayakkabılı; etli enseleri ve taşınır mülk göbekleriyle o kaçtığımız yangın ülkesine yapılan yatırımlarla ‘ezilmiş insan’ ezikliğinden kurtulmuş vaziyette sevinç içinde nefes alıp övünürken…

Sonradan gelen ya da gelmek isteyen insan topluluklarına ‘Ne işleri var bu Hıristiyan ülkelerde, müslümanlarsa islam ülkelerine gitsinler’ diye hiddetleniyoruz…

Ya da

bana mı öyle geliyor?…”

Sana öyle gelmiyor dost. Aynen anlattığın gibi durum böyleyken böyle…

KAYBETTİĞİNDE DEĞİL, VAZGEÇTİĞİNDE YENİLİRSİN

Arjantinli doktor, yazar, diplomat, lider gerilla, devrim simgesi, sosyalist Ernesto Che Guevara’ya (1928-1967) ait olduğu söylenen bir söz günümüze de ışık tutuyor: “Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin”.

Che Guevara’dan sonra dünya alt üst oldu. Kişisel zaaflar zümresel menfaatlerle birleşip toplumsal üleşim hedeflerini alaşağı edince sosyalist ülkeler birer birer yıkılıp dağıldılar… Diğer yandan teknolojik ilerlemeler, ceryanlı cihazlardaki icadlar iş gücünün dolayısıyla işçi sınıfının etkisinin sorgulanmasına kapı araladı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya barışını, güvenliğini korumak amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler’in başını Kirlenmiş Milletler çekince özellikle Ortadoğu kan gölüne çevrildi. İşte Kâmil’in sitemindeki “müslümanlarsa islam ülkelerine gitsinler” ifadesinin hedeflediği göçmen sorunu, bu hayati göçüğün ve umut çöküntüsünün eseridir…

İtiraz edenler veya öyle sananlar olsa da eziyet çekmek, meziyet değildir.. Ezilmemeli, (Che Guevara’nın dediği gibi) vazgeçmemelidir. Vazgeçmek yenildiğimizin sessiz beyanıdır. Kültürümüzde benzer ifade “sükut ikrardan gelir” (susmak kabullenmektir) şeklinde dillendirilir.

Mağduriyetle de, mağlubiyet eş anlamlı değildir. Eşleştirilmemelidir. Ama birbirinin anası olabilirler. Yani mağlubiyet mağduriyeti veya mağduriyet mağlubiyeti doğurabilir.

Mağduriyet kavramının içinde haksızlığa uğramışlık duygusu vardır. Bu duygu, merhametlilerin kollamasını davet edecektir zannıyla rehavete sebebiyet verebilir. “Kifayetsiz avukat”la yola koyulup yol ortasında dağılmanın yolu açılabilir.

En kötüsüyse “mağduriyet”in fırsatçılığa, rantçılığa çevrilmesidir. Frangistan’da müessesesinde birçok işçi çalıştıran patronların işsizlik ve ev yardımı aldığı söylentilerinin tanığı bir nesiliz. İspata değil, beyana dayalı iltica taleplerinin kabul edildiği dönemlerde bir Afrikalının 150 ayrı isimle iltica ederek devlet yardımlarından yararlanıp, verilen ev veya odaları kiraya verdiği BBC haberlerinde de yer almıştı. Özellikle Avrupa’da sahte iltica işleriyle meşgul kurumların şirketleşip endüstri oluşturduğu dönemler de yaşandı…

Ortadoğulu toplumların çektiği acılarda Kirlenmiş Milletler’in arsızlığının yanı sıra iktidarlarını kabul buyurdukları liderlerin kifayetsiz avukatlardan farksızlığı da ciddi bir faktördür. Bu durumun kurbanı olan eski göçmenler, bir zamanlar yaşadıkları acılarla karşılaşan yeni göçmenlerin durumu karşısında şaşkın ve sükut içindedirler.

Edebiyatımızda da hatırı sayılır bir yer işgal eden “rugan ayakkabı” asli görevi olan “ayağı koruma”nın dışında ihtiyacı olanlara “hatır sahibi olma, itibar görme” hizmeti de verebilir. Bu sebeble Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya gibi büyük göç alan ülkelerin göçmen mahallelerini kütüphanelerle değil de parlak vitrinli kuyumcu, gelinlikçi, çiçekçi, börekçi, baklavacı, kebapçı, kuruyemişçi, kuaför ve berberlerle donattık. Elimiz mahkum değildi ama elimizden bu kadarı geldi. Hayırlı olsun.

Kâmil arkadaşımın işaret ettiği “ezilmiş insan ezikliğinden kurtulmuş vaziyette sevinç içinde nefes alıp övünürken…”  belirlemesi doğru olmakla beraber aile albümümüzün tamamında farklı fotoğraflar da var. Hem Ortadoğulu liderler, hem de Türkiye’nin son 20 yıllık iktidar sahiplerinin gözlerinde derin bir eziklik ve güvensizlik hemen göze çarpar. Adalete, hakkaniyete, paylaşıma, en yoksulundan başlamak üzere kalkınmaya, sanata ve eğitime değil de paraya tamah etmek dünyalara da sahip olsanız insanı ezik ve yenik bırakır.

BOL ÖDÜLLÜ GÖÇ TEMALI MİNİ FİLM FESTİVALİ 

Otobüs filmi afişi

1974 yılında çekilip uzun yıllar Türkiye’de gösterimi yasak olan “Otobüs” filmi çok etkileyicidir. Filmde köylerinden başka bir şehir görememiş vatandaşlarımızın Avrupa’daki şaşkınlığı, çaresizliği, imkânsızlığı anlatılır. Kimisi ilk birkaç gün içinde canından olur.

Bu konudaki en iyi filmlerden biri kuşkusuz “Umuda Yolculuk”tur (1990). Londralı kardeşim Sevim Metin’in de rol aldığı filmde Türkiye’de yaşayan Maraşlı Alevi bir ailenin yasadışı yollarla Avrupa’ya göç esnasında çocuklarını soğuktan donarak kaybedişleri resmedilir.

Tam da bu arada Cem Karaca’nın “Almancılar”ını dinlemekte yarar görürüm.

https://www.youtube.com/watch?v=Kl4Bejn56-A

2017 yılında yapılan The Square (Kare) filmi hassasiyet sömürülmesinin sergilenmesine dair olağanüstü güzel bir çalışmadır. Filmde bir dilenci rastgele gördüğü birinden kendisine hamburger almasını ister ama azarlar edayla “turşusunun çıkarılmasını” da talep eder. Hamburger turşulu gelince geri göndermeye kalkışır. Hamburgeri ısmarlayan iyi niyetli adamcağız da “bir zahmet onu da sen hallet” diye cevaplar.

1 Eylül Dünya Barış Günü’nü utandırırcasına 2 Eylül 2015 günü bir jandarma astsubayımızın hüzünle kucağında taşıdığı 3 yaşındaki Alan Kürdi hepimizin evladıydı. Onca film, şarkı, şiir, fotoğraf, resim, tiyatro eserinin çığlığına rağmen göz göre göre o çocuğun cansız bedeni sahile vurdu.

ŞANTAJ VE MANİPÜLE MALZEMESİ

Belarus’un Avrupa’ya sığınma başvurusu yapmak isteyen göçmenleri Polonya sınırına yönlendirmesinin “manipüle etme” olarak değerlendirildiğini birçoğumuz hatırlayacaktır (Kasım 2021). Benzer girişimi Türkiye, Yunanistan sınırında yapmıştı (Şubat-Mart 2020).

Türk Amerikan İşbirliği

Diğer yandan kapalı kapılar aradında kirli pazarlıklarıyla anılan Washington’da Dışişleri Bakanlığı’mızdan yetkililerin bile olmadığı ülkelerarası bir görüşme sonrası Afganistan’dan Türkiye’ye bir göç akını oldu. Çocuk ve kadınların olmadığı, sadece askerlik çağında erkeklerden oluşan muhtemelen Amerika’nın paralı müfrezeleri tahminleri siyasi yorumlarda yer aldı. Türkiye sınırına nasıl geldikleri, neden ve nasıl ülkeye kabul edildikleri kamuoyuna açıklanamadı. Dünyanın en fakir ülkelerinden Afganistan’dan ülkemize göç edenleri savunacak olsak, kirli oyunlar gereği besleme şeriatçı gerillaları kollayarak Amerika’nın maşası olma ihtimali bizi bekliyor olacak. Beynelmilel enayi konumuna düşmeyelim.

Amerikan Deniz Kuvvetleri kurmay subaylarının eğitim aldığı Kaliforniya’daki Naval Post Graduate adlı harp akademisinin 2019’da güncellenen yayınlarında açıkça bahsi de geçmiş: “Göç ve sığınmacılık 21’inci yüzyılda ülkelerin güç mücadelesinde kullanacakları en önemli silahlar olacaktır.”  (OdaTV – 15 Ağustos Pazar 2021) 

“İşte, bu ahval ve şerâit içinde” (bu vaziyet ve gidişata göre:) göç ve göçmen sorununa yaklaşırken Kirlenmiş Milletler’in entrikaları, Ortadoğulu liderlerin kifayetsizlikleri, komşu veya koridor ülkelerin manipülasyonları, mağduriyet rantçıları, ruganla itibar tamamlamanın toplumsal kabulü sorunlarından bağımsız bir şekilde çözüm aramak “işi çözmemeye çalışmak” anlamını taşıyabilir.

________________________

Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2572100cookie-checkGÖÇÜK – GÖÇ – GÖÇMEN

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.