Güvenlik ve garantiler çalışma grubu hatası

Çalışma grupları ve Teknik komitelerle ilgili görüşmeler, tıkanıklığa rağmen hala daha devam ediyor. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın müzakerelerden sorumlu temsilcisi Özdil Nami ve Rum Başkanlık Komiseri Yorgos Yakovu, geçtiğimiz hafta kapanmadan evvel 6 Komite ve 6 Çalışma Grubunun gündemi üzerinde antlaştılar.
Geriye bir tane kaldı ama pir kaldı.


Geriye kalan ve gündemi üzerinde mutabakata varılmayan Çalışma Grubu “Güvenlik ve Garantiler” adlı grup.
 Bu gün her iki görüşmeci, bu konuyu tartışmak ve sonuçlandırmak üzere bir araya geliyor. Yakovou ısrarla bu grubun gündeminin de belirlenmesini istiyor. Amaç Türkiye’nin garantörlüğünü ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tartışmaya açmak.
Hedefi hemen ve derhal AB’yi devreye sokmak ve birtakım ayak oyunları ile Türkiye’nin 1923 Lozan antlaşması, 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalar ve 1960 Kıbrıs Anayasası ile elde ettiği ada üzerindeki garantörlük hakkını ortadan kaldırmak veya en azından sulandırmak. Kıbrıslı Türklerin güvenliğini de AB şemsiyesi altına sokmak.
Zaten Hristofyas’ın seçim döneminde Kıbrıs Rum halkına bu konuda verdiği bir de söz var.  Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlüğünü kaldırmak için çalışacağına söz verdi miting meydanlarında.


Hristofyas ısrarla Türkiye’nin Garantörlüğünü, adaya müdahale hakkını ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin adadaki varlığını istemiyor.
Adını istemez koysun.
Bunun için de her türlü politik düzenbazlığı da yapmaya hazır.


Yakovou ve Hristofyas hafta sonunu bahane ederek “İki günlük düşünme” payı istediler. Maksatları düşünmekten ziyade, nasıl bir tuzak hazırlarız da Kıbrıslı Türkleri oyuna getirip Türkiye ile çatışmaya sokarızın alt yapısını hazırlamaktır aslında.


Bugün yapılacak görüşmeden sonra Hristofyas çarşambaya kadar tekrar bir düşünme payı isteyecek ve söz konusu “Güvenlik ve Garantiler” çalışma grubunun gündemi belirlenmeden Teknik komitelerin ve Çalışma Gruplarının çalışmaya başlayıp başlamamasına karar verecek.
Yani “Ya hepsi çalışacak ya da hiçbiri çalışmayacak” kararını Hristofyas verecek“miş”. “Miş” diyorum çünkü bana göre Hristofyas’ın bu konuda ne kadar karar verme yetkisi varsa Cumhurbaşkanı M. A. Talat’ın da o kadar yetkisi var. Hristofyas’ın kabul ettiğini açıkladığı “Siyasi eşitlik” kavramı gerçekten varsa, her iki lider de baş başa vererek “Komiteler ve Çalışma grupları bu haliyle devam” veya “Hepsinin gündemleri belirlensin sonra devam” kararını vermeleri gerekli.
 
 Aslında en büyük hata, bence, Güvenlik ve Garantiler konusunu tartışmaya açmak olmuştur. Güvenlik ve Garantiler konusunda Çalışma Grubunun kurulmasını kabul etmek demek, “ben bu konuyu tartışabilirim” demektir.


Bundan sonra Rumların her türlü oyun bozanlığına, “görüşmelerin kesilmesine  Türkler neden oldu” suçlamalarına, Rum basınında Talat ve Türkiye aleyhine yazılara ve faaliyette olan tüm Rum kuruluşlarının AB ve BM’ye bu konuda yazacakları protesto mektuplarına hazır olmak gerekir. Güvenlik ve Garantiler konusunu tartışmaya kim açtıysa bunun ceremesini de çekmeye ve hepimize de çektirmeye hazır olmalıdır.
Bu konuda hem bizim liderliğimizin hem de Türkiye’deki hükümetin başının çok fazla ağrıyacağı kesin. Üstelik de durup dururken.
Bundan sonra ikide birde “Türkler, güvenlik ve garantiler konusundaki olumsuz tavırları ile Kıbrıs’ta barış giden sürece çelme takıyorlar” suçlamalarına hazır olunması gerekecektir. Benim tanıdığım Rumlar, Türkleri suçlamak için böylesi güzel fırsatları kaçırmaz.  


Bir diğer sıkıntı da, Rumların “Soydaşlık” konusunda da bir komite kurulmasını talep etmeleri ile yaşanacaktır. Zaten böyle bir talepleri de var.
Rumların amacı Kıbrıslı Türklerin soydaşlığını bahane edip, “yerleşik” dedikleri Türkiye’den gelerek adaya yerleşen soydaşlarımızın belli bir takvim içinde Türkiye’ye geri dönmeleri konusunu ortaya atmaktır.  
Cumhurbaşkanı Talat, şimdilik bunun daha evvel konuşulmadığı gerekçesi ile gündem dışı kalması gerektiğini savunuyor. Tabii nereye kadar direnecek, o da ayrı bir konu. Çekincesi ise Türkiye’den gelerek adaya yerleşen soydaşlarımız ile ilgili bir çalışmayı başlatmak istememesi.    


 “Güvenlik ve Garantiler” adlı Çalışma Grubunun kurulması teklifi yapıldığı vakit de bunu hemen ve derhal reddetmesi gerekirdi aynen “Soydaşlık” konusunda bir komite kurulmasını reddettiği gibi.
Madem Rumların artık Türklere soykırım uygulamaya, ozmosis yöntemi ile asimile etmeye ve silahlı saldırı da bulunmaya niyetleri yok, Türkiye’nin garantörlüğünden ve Türk askerinin adada bulunmasından niye çekiniyorlar. Yoksa Kıbrıslı Türkleri adadan silmek için 1964-74 yılları arasında Yunanistan’dan getirdikleri 20,000 Yunan askerinin adaya geliş nedenini hatırlayıp da bir benzetme mi yapıyorlar.
 
  Rumlar zamanında adayı Türklerden temizlemek için Yunanistan’dan asker gönderilmesini talep etmişlerdi, şimdi ise Türk askeri hastalıklı Rum beyinlerinden biz Kıbrıslı Türkleri korumak için adada bulunuyor.
1974’den beridir daha bir tek silah bile atılmadı sınırda. Durum ve askeri dengeler tam tersi olsaydı, herhalde adada şimdiye dek bir tek Türk kalmazdı.
“Galos Turkos o nekros” yani “İyi Türk ölü olandır” sözünü hiç boşuna kuşaktan kuşağa çocuklarına ezberletmiyor bu Rumlar. Elbet bir nedeni var. 


________________


* Prof. Dr.

656370cookie-checkGüvenlik ve garantiler çalışma grubu hatası

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.