Hadi susun da konuşalım artık…

Bir mevsim kaç yağmur bulutu toplar?

kaç yaşam barındırır toprak, altıyla üstü arasında?

salına salına neyi dökmek ister üzerinden dünya?

nedir kısmetin ölçüsü?

kaç kez sarılır insan doya doya?

kaç Pazartesiye açılır gün, kalabalık yollarda?

adalet kaç kez vurur tokmağa?

kaç tik tak eder ruhumun şiirli saati?

neyi seçer akıl masanın üzerindeki anahtar olmasa?

ekmeği? sütü? ışığı? treni?

bütün bunları bir yapan nedir,

niyedir bu yaşam serüveni?

 

Büyük demir kapı,

uzun toprak yol,

safirden duvar,

denizden eşik,

ve şurada ufacık

bir tarla, bir oyuk, bir tüy kadarsın.

bilmiyorsun ki kaç kez kapanır, kaç kez açarsın?

kaç defter bitirir,

kaç kez yeniden başlarsın?

gözyaşlarına da sormak lazım

kaç sebep bulursun ağlamaya?

kaçından vazgeçer, tutunursun kaçına?

kaç ‘keşke’n var ‘iyi ki’lerin yanında…

senin yerine ben sorayım

aczimin künyesidir şiir,

O da olmasa…

 

bir soru, tek bir soru…

insan neler biriktirir

bir çiçekli soyadla?

günü gelince o da asılır mermer levhaya.

en fazla ‘eldivensiz kala’ dersin unutamadığına

çok üşümelerin Aralığında.

ama kaç tane, kaç kez, kaç iz taşır senden sonrası?

kaç pencere kenarı, kaç baş dönmesi,

kaç sonbahar, kaç kapı aralığı?

yine insana en insan cevap

uçurumun kenarında kendi yankısı…

 

Bence her şey sayılamaz zaten

bir balıkçı çeker ağını

tuza yarayı, dağa akşamı

bir gece çok gece yine

giydirilir bardağa çok üşümelerin hırkası.

Şu sonsuz mavinin içine bırakılır,

kaç balık omurgası

kaç pulsuz mektubun kaç hatırası..

kaç kez solar mavi, kaç kez açar sarı,

kaç kalp ağrısı…

günden güne unutulan kaç dil yarası

kiminin ölümü kiminin tohumudur adı.

kaç kuş havalanır

kaç türkü sızdırır çatlağın ışığını?

bence her şey sayılamaz …

çoğu sev-miş gibi say-mış gibi ol-muş gibi..

arkandan seslenen bir ses

seni günlere böldüren, aylardan çıkaran bir takvim

hanidir eskimeye bırakılmış bir antikadır kalbin

kaç kez taburcu olursun gözlerinden bir ismin

Bir anın içinde bir milyon yıl geçer bazen

zaman dediğin açıp kapanan bir çekmece…

Kilidini sen açıyorsun canın istedikçe…

 

Kalbinizi yanınıza niye almadınız?

kalbiniz uyanınca şaşkın çocuklar gibi

niye almadınız kalbinizi?

kaç parmak örter yaranızı?

kaç merhem gerek gülüşlerinizi düzeltmeye?

nedir sevginizin hacmi?

ne tuhaf değil mi kelimelerin birbiri ardına

kesintisiz bir anlamsızlıkla dilinize üşüşmesi,

kalbiyle ne yapacağını bilmeyen bir şiirin

soğuyan kahvenize çare üretememesi.

Ne güzel korkular icat ediyorsunuz durup dururken

hiç bir çareniz yok oysa insan olmaktan başka.

Kaç kez şaşırırsınız bir düşünün hayatınız boyunca?

ne tuhaf anlayamamak karşınızdakini

gözlerinin içine baka baka,

bilmem çayı mı eksik tuzu mu yoksa?

kaç mutluluk tutar kalbiniz,

boş vermekle hoş görmek arasında?..

 

Hadi susun da

konuşalım artık…

______________

2654510cookie-checkHadi susun da konuşalım artık…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.