Hermes göz kırptığı zaman…

Kundağı bile zapt edememişti onu.
 
Neşe dolu bir çığlıkla yaşama, “merhaba” dediği günden itibaren Olympos’daki tüm düzen altüst olmuş, baba Zeus olağanüstü yeteneklere sahip oğlunun muzip ve sevimli kişiliğinde serüven sözcüğünün gerçek anlamını kazandığını farketmekte geç kalmamıştı.

Kaplumbağa kabuğuna yedi tel gererek gitar yapan, sihirli melodiler yayan pan kavalını icad eden Hermes, tanrıların ve insanların sınırlarını zorlamak için doğmuş bir ilham kaynağıydı…
 
Hem Zeus’un ulağı hem de ölülerin ruhlarını Hades’e teslim etmekle yükümlü kılavuz Hermes, mitolojinin benliğimize ve hayatımıza kazandırdığı eşsiz bir sembol ve arketiptir. İnsanların karagün dostu bu “hilekâr” tanrı, seyyahların ve hırsızların azizi, beklenmeyenin habercisi, değişimin teşvikcisi, simyanın da temsilcisidir.
 
Eğer yaşamınız monoton ve monokrom bir filme dönüşmüşse, yaptığınız en son çılgınlık hafıza kayıtlarınızdan bile silinmişse, “disiplin”, “sorumluluk” ve “görev” sözcükleri hücrelerinize nakşolup tadını çoktan unuttuğunuz o tatlı heyecanları tüketmişse, soytarı Hermes’i acilen yardıma çağırmanın vakti gelmiş demektir…
 
O, dans eden adımlarla hayatınıza bir anda girecek, sizi kaptığı gibi tanımadığınız ama gizli gizli özlemini duyduğunuz sihirli diyarlara sürükleyecektir. Zira, en önemli değişimler her zaman ‘kaos ile düzenin’ kesiştiği yerlerde yaşanır. Vasatlıktan kurtulup özgün bir kişilik ve sıradışı bir yaşam geliştirmenin en basit formülü, toplumun empoze ettiği kalıpları aşmak cüretini gösterek yeniliğe açık olmaktır. Yani Hermes’e uymaktır.
 
Üstelik, bu sevimli soytarıya en çok ihtiyacı olanlar, yaratmak istedikleri imajın esiri olup ciddiyetlerinin içinde sessizce boğulan insanlardır. Kendileriyle alay edemeyen, hayatla dalga geçemeyen bireyler, yaşamı başarıyla kontrol ettikleri inancını taşırlar. Bu, devekuşu gibi kafasını kuma gömen egonun tekrarlamaktan vaz geçemediği koca bir yalandır. Herşeyin ve herkesin dizginlerini elinde tutma arzusundan doğan tahammül ve tolerans eksikliği ancak hilekârın muzip oyunlarıyla giderilebilir. Böylece yaşam hafiflik kazanıp keyifli bir serüven haline gelebilir…
 
Hepimizin hayatında bizi meceraya teşvik ederek, sınırlarımızı zorlayan bir Hermes vardır. İçimizdeki latan soytarıyı bulup ortaya çıkarmamıza vesile olacak; raslantılara anlam kazandırarak, bakıp da göremediğimiz çözümleri büyüsel bir ifadeyle sunacak katalizör bir şahsiyet…
 
Bazen kısa bir süre için hayatımıza giren, Tanrının soyut bir kavram olmadığını somut bir biçimde gözler önüne seren, hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını fütursuzca ispat eden Hermes’leri tanımaya çalışmak çok eğlenceli bir oyundur.
 
Şöyle bir düşünün şimdi! Kimdir sizi sarsarak uyandırmaya yeltenen, varlığını farketmekte belki de güçlük çektiğiniz o kişi?
 

Sayıları birden fazla olabilecek bu insanlar genellikle hayatımızın değişim dönemlerinde karşımıza çıkarlar. Bunaltıcı bir havada esen tatlı bir rüzgâr gibidirler. Onlar, getirdikleri yeni bilgilerle, bilinenle bilinmeyen arasındaki mesafeyi kapatmamıza yardım eden, “çekim yasası” sayesinde kendi imajımızda yaşamımıza davet ettiğimiz tanrı elçileridir.
 
Adı dünyaya yayılmış mistiklerden, The Mother şöyle diyor: “İçinizde yeterince uyanık, sizi koruyan ve yolunuzu hazırlayan bir İç Varlık varsa, size yardım edecek olayları, insanları, kitapları ve şartları kendinize çekersiniz. Sanki iyiliksever bir irade size işaret veriyormuşcasına her türden küçük raslantılar başınıza gelir. Bir kere varlığınızın gerçeğini bulmaya karar verip bu yolda samimiyetle ilerlemeye başlarsanız, evren yardımlarını esirgemeyerek, sizinle iş birliği yapacaktır.”
 
Kim bilir, belki de Hermes’in cazibesine kapılmanın zamanı gelmiştir…
 
______________
 
 
*Işık Menderes’in bu yazısı Radikal Gazetesi Cumartesi ekinde yayınlanmıştır.

1090420cookie-checkHermes göz kırptığı zaman…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.