sevinçlerini neler aldı bir düşünsene..
hangi cümlesinde durdun ömrünün
ve neresinde yeniden başladın.
ne zaman teslim oldun kadere
ve nerede asıldın ölesiye…
kime yol verdin, kime kol kanat gerdin
kaç kez sürgün yedin hüznün kıyısına
kaç kez koparıldın dalından
kaç eyvallah fırlattın vapurun arka koltuğundan
kaç martı şahit oldu ağladığına
kaç kez vuruldun kırgınlık kurşunuyla
ve kaç kez kuşatıldın aşkla
ipsiz indin kör kuyulara
kim sardı üşüyen omzunu
kim yerinden oynattı kabuğunu
kaç kez kaçtın bu boş kağıtlara….
ama bunlar bilimsel değildir sayın bayım, anlatamayız…
bunlar hisseldir..
kalbini sıkıp uyuşturan
küçücük bir his..
vermekten korktuğun küçücük bir söz…
çekmecede gönderilmemiş eski bir mektup
gül ağacının dibine
gömdüğümüz dilekler..
soylu bir intihardır susarak yaşamak
yüreğinin orta yerine mıhlanmış kelimelerle..
korku bir başka korkuya karışıncaya kadar diridir.
bahçedeki rüzgar gülü
rüzgarla dans eden bir oyuncak değil sade..
Exupery’nin gezegeninde ‘küçük prens’in çiçeği gibi O da…
rüzgarın her dokunuşunda
‘seni seviyorum’u fısıldar kulağına..
duymuyorsan bende kalır sayın bayım
bütün anlatamadığım şeyler gibi bu da…
avuntular bir kıvrılış, yüreğimden dilimin altına..
yanlış zaman diye bir şey yoktur.
hiç bir öznenin faydası yok başkasına
içindeki anlama yüklenmekten başka…
aklın bir ağaç gölgesinde
saçlarını yıkıyor bir buz ikindisi..
derin bir uykudan uyanır gibisin…
sen şimdi kimin her şeyisin
sen şimdi kimin keşkesisin…