Hürriyet nereee? İnsan hakları nereee?

İlk gençlik yıllarımdan bu yana İşçi ve Emekçilerin Bayramı 1 Mayıs´ta 1 Mayıs alanlarına giderim. Londra´da 1 Mayıs alanlarına gidemediğim zaman da mutlaka ˝Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz˝ diyen Karl Marx´ın oturduğum semte komşu Archway´deki mezarını ziyaret ederim.

Geçen 1 Mayıs sabahı Hürriyet gazetesi aleyhine açtığım davanın Bakırköy İş Mahkemesi´ndeki üçüncü duruşmasına katıldım… Bir yanım mahkemede¸ diğer yanım Taksim sokaklarındaydı…

Aynı saatlerde Hürriyet Gazetesi´nin Medya Tower´ında Aydın Doğan´ın kızı Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat Hanım´ın odasında gazetenin 60´ncı yaş kutlama hazırlıklarındaki unutulmaması gerekenler konuşuluyordu… Sıradan bir doğum günü olmamalıydı. Hürriyet´in büyüklüğüne yakışmalı ve dosta düşmana mesaj vermeliydi. Üstelik kutlamaların teması da yine Hürriyet gibi 60 yaşındaki BM´nin İnsan Hakları Bildirgesi seçilmişti… Farkındalar mı bilmiyorum ama bu gerçekten çok iddialı bir seçimdi…

Hürriyet´i tam gün yaklaşık 2 yıl (1998-2000 arasında) çalıştığım süreçte sigortamı yatırmamakla ve muhabirlere ödenmesi gereken ücret yerine sosyal haklardan arındırılmış telif ödemekle suçlamıştım. Bana göre (aslında herkes için) bu davadaki en dramatik yan ise eski iş arkadaşlarımın bir önceki duruşmaya gelip işveren lehine tanıklık yapmalarıydı. Tanıklar arasındaki Ekonomi Servisi Müdürü Vahap Munyar* (Aynı zamanda benim özlük haklarımı korumak amacındaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti´nde başkan vekili) garip bir şekilde dışarıdan çalıştığımı ve sigortayı hak etmediğimi öne sürmüştü.

TANIKLIKTAN VAZGEÇEN ARKADAŞIM

1 Mayıs´ta avukatımla birlikte hakimin sağ yanındaki davacı sandalyesine¸ Hürriyet ve sigorta avukatları ise sol yandaki davalı sandalyesine oturduk. Taaa Londra´dan İstanbul´a bu dava için kalkıp gelmiştim. Hakim son hazırlıklarını yaparken kafamdan neler geçmiyordu ki? Taksim meydanı… Tv´lerdeki insan hakları temalı Hürriyet reklamları… Benim gibi eski Hürriyet çalışanı arkadaşımın tanıklıktan vazgeçen telefon mesajı…

Uzunca bir soluk aldım… Kocaman bir arkadaşımdı. Kocaman vücudu¸ kocaman elleri vardı. Keşke yüreği de cüssesi kadar olsaydı… Shakespeare¸ nasıl bir tarih evvelinden görmüştü insanın evrensel çıkmazını o ünlü tiradıyla “Olmak ya da olmamak¸ İşte bütün sorun bu! Zalim kaderin oklarına¸ yumruklarına¸ Düşüncemizin katlanması mı güzel? Yoksa bela denizlerine direnip¸ Yeter! Dur demesi mi?” Herkes ˝Dur!˝ dese kimleri durduramayız ki?

Hürriyet ve insan hakları… Güler misin¸ ağlar mısın? Derin bir soluk alıyorum. Hani ˝Bir of çeksem karşıki ´medya tower´ yıkılır˝ cinsinden… Ben hala 60 yıl önce tanınan temel bir hakkın peşinde koşuyorum. İnsan haklarını tema olarak kullanan Hürriyet¸ bir temel insan hakkına tecavüzden davalı sandalyesinde…  

Hakim duruşmayı 6 ay sonraya ertelerken Hürriyet ve SSK´nin avukatları davanın düşmemesinden üzgündüler… Avukatım ve çocukluk arkadaşım sevgili Suat¸ gitmek istediğim yere götürebileceğini söyledi… İçinde masaj da dahil her türlü konforu olan bir siyah limuzin ile Taksim´e doğru yola çıktık… İlk kez böylesine lüks bir arabaya biniyor ve üstelik de 1 Mayıs alanına gidiyordum. Suat´ın ikram ettiği malt viski ile ses ayarı bile yapmıştım… Taksim´e uzakta olmamıza karşın yollar kapalıydı. Limuzinin içindeki tv´de sendika başkanları Taksim ısrarından vazgeçtiklerini söylüyorlardı. İkinci seçeneğim Eyüp Pier Loti´de Onat Kutlarvari sade kahve içmek oldu… İki eski arkadaş¸ avukat Dilberay Hanım ve dostumuz Savaş bir tepeden baktık aziz İstanbul´a…

İNSAN HAKLARI MAKYAJI

Hürriyet¸ 60´ncı yıl kutlamalarında kendisine iyi makyaj yapmış. Tıpkı avukatları gibi reklam şirketleri de beklenin üstünde iş kotarmışlar. (Umarım bu yazımı okurlar) Oysa Hürriyet nereee¸ insan hakları nereee? İnsan Hakları Bildirisi´nin her bir maddesini Hürriyetin saygı duymadığını örneklerle uzun uzun anlatabilirim. Böylesi bir temaya onay veren Hürriyet üst düzey yöneticilerinin ve yazı işlerinin insan haklarını bildiğinden ciddi kuşkularım var… Belki bu durum psikolojik bir vaka olarak ˝Eksik olanı olmuş gibi gösterme ezikliği˝ diye de açıklanabilir… 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi¸ bütün insanlar hür¸ haysiyet ve haklar bakımından eşit sayar. Hürriyet¸ devletin resmi gazetesi gibi bir yayın politikası izlediği için insan hakları gibi evrensel kuralları pek takmaz. Örneğin 9 Ağustos 2004 tarihli Hürriyet’te Yener Süsoy’un röportaj yaptığı Emekli Büyükelçi Ömer Engin Lütem´in¸ “Ermeniler gibi çok küçük milletlerin kahramanı yoktur” sözü gazetede yayınlanmasında bir sakınca görülmez…

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi´nde söz edilen haklardan herkes¸ ırk¸ renk¸ cins¸ dil¸ din¸ siyasal ya da her hangi bir başka inanç¸ ulusal ya da toplumsal köken¸ varlıklılık¸ doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin yararlandığı belirtilir. 1980 Cuntası´nın yaptırttığı 1982 Anayasası´nda da bile aksi bir hüküm yoktur. Hürriyet Gazetesi´nde logonun hemen solunda Türk bayrağı ve Atatürk resmi kullanılır. (Bence ticari bir faaliyette ulusal değerlerin kullanılması ahlaki değildir) Altında da ˝Türkiye Türklerindir˝ yazısı vardır… Oysa Türkiye Cumhuriyeti bir ırk ve din temelinde değil Türk vatandaşlığı temelinde kurulmuştur. Bu deyim büyük olasılıkla AB üyeliği öncesinde ˝Türkiye vatandaşlığı˝ olarak düzeltilecektir… İngiltere´de yaşayan birisine sorunuz. Eğer The Independent¸ ˝İngiltere İngilizlerindir˝ sloganını atsa¸ onu ırkçılık ve ayrımcılıkla suçlayacağını söyler. 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi erkek ve kadın arasındaki cinsel ayrımcılığa da karşı çıkar. Hürriyet´in tiraj kazanmak için çıplak kadın fotoğraflarıyla kadın sömürüsüne çanak tutması açık bir insan hakları ihlalidir. Ayrıca meslek etik kurallarıyla da bağdaşmaz.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi´nin 11´nci maddesinde ˝Bir suç işlemekten sanık herkes¸ savunması için kendisine gerekli bütün güvencenin sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile yasaca suçlu olduğu saptanmadıkça¸ suçsuz sayılır˝ denilir. Hürriyet devletin deyimlerini kullanır. Savaş da bile tarafsız olması gereken basının¸ bu önemli temel kuralını görmezlikten gelir. Yargısız infaz yapar. BBC¸ IRA üyelerine basın etik kuralları gereği hiç bir zaman terörist dememiştir ama Hürriyet´e göre devlet kime ˝terörist˝ derse¸ o teröristtir. Hürriyet´te bir ˝terörist˝in cenazesine giden de suç işlemiş gibi haber edilir. Hatta bu ˝terörist˝lere sempati duyanlar manşetten ˝Şerefsiz˝ diye hedef bile gösterilir.

Muhafazakar okurlar Hürriyet´in ˝pek iyi˝ yaptığını düşünebilir. Nasıl bir fırın ekmek üretirken nasıl hijyen kurallara uyması gerekirse¸ bir gazete de yıllar boyu denenerek ortaya çıkmış evrensel meslek kurallarına uymak zorundadır. 60´ncı yaş günü kutlamalarındaki ˝Yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren doğru ve güvenilir habercilik ilkesinden vazgeçmeyen Hürriyet˝ sözü¸ profesyonel gazetecilere inandırıcılıktan çok uzaktır… Kişi olarak birilerini ˝düşman˝ görebilirsin¸ hatta köşe yazınızda bunu yasal sınırlar içinde aktarabilirsiniz de… İş haberciliğe gelince evrensel basın kurallarına uymak zorundasınız. Örneğin haberlerinde KKTC için ˝Sahte devlet˝ tanımını kullanan Rum ulusal gazetelerinin doğru ve güvenilir bir haber verdiğine nasıl inanacaksınız? Zaten¸ İnsan Hakları Bildirgesi¸ hepimize ırklar ve dini topluluklar arasında anlayış¸ hoşgörü ve dostluğun güçlendirilmesini bir temel görev olarak yükler.

SENDİKASIZ İNSAN HAKLARI

Şimdi gelelim benim Hürriyet´i davalı sandalyesine oturttuğum İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi´nin 4 bölümlü 23´ncü maddesine:

(1) Herkesin çalışmaya¸ işini özgürce seçmeye¸ adil ve elverişli çalışma koşullarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
(2) Herkesin hiçbir ayrım gözetilmeksizin¸ eşit çalışma karşılığı eşit ücrete hakkı vardır.
(3) Çalışan herkesin¸ kendisine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yasayış sağlayan¸ gerekirse her türlü sosyal güvenlik araçlarıyla da desteklenen bir ücrete hakkı vardır.
(4) Herkesin¸ çıkarlarının korunması için başkaları ile birlikte sendika kurmaya ve kurulu bir sendikaya katılmaya hakkı vardır.

Hürriyet´te benim çalıştığım dönemde ücret politikası insan haklarına aykırıydı. İşveren tanığı olarak bana karşı mahkemede ifade veren eski iş arkadaşlarım da içinde olmak üzere pek çok çalışan aylarca belki de yıllarca sigorta yapılmasını beklemiş ve yasal sürede sigortaları yapılmamıştır. Ücretlerin bir bölümü hâlâ ˝telif˝ olarak yazılarak sosyal haklardan arındırılmakta ve işveren bu yöntemle yıllardır vergi kaçırmayı sürdürmektedir. İşe yeni başlayan ˝kadrosuz˝ bir gazetecinin ücreti İnsan Hakları Bildirgesi´ndeki ˝insanlık onuruna uygun bir yasayış sağlamaktaktan˝ çok uzaktır. Gazetede sendika kapı dışarı edilmiş¸ bir daha girmemesi için de bütün delikler sıkı sıkıya kapatılmıştır…

Şimdi size soruyorum: Hürriyet gazetesi nereee¸ insan hakları nereee?

Hürriyet Gazetesi´nin 60´ncı doğum yılını ben de kutluyorum. İnsan haklarını temasını bir makyaj¸ bir gözboyama olarak değil de gerçekten kabuk değiştirmek için kullansınlar. AB yolunda hantal devlet kurumları bile kabuk değiştirirken¸ köklü ve tirajlı bir gazeteye de böylesi bir atılım yakışır. Benim eleştirilerime gelince¸ yalnızca ˝Hak arayışındaki sıradan bir gazeteci¸ çalıştığı eski gazetesine ayna tutmuş˝ diye düşünmenizi isterim…

________________

* Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda çeyrek finale yükselen (A) Milli Futbol Takımı, 22 Haziran'da Hırvatistan ile karşılaşmıştı. Medyatava sitesi Tepe-Akfen-Venture (TAV) Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın'ın bazı gazetecileri maça götürdüğünü yazdı. Ekonomi Müdürü ve TGC Başkan Vekili Vahap Munyar da bu gazeteciler arasındaymış… Munyar'ın servisini ilgilendiren iş-gezilerinin yanısıra spor gezilerine de katılmasına eski bir iş arkadaşı olarak çok sevindim. İşadamlarının öyle etik metik eleştirilerine kulak da asmayıp Milli Takım maçlarına ilgili ilgisiz gazetecileri götürmelerini takdir ediyorum. Özellikle bazı gazeteciler çok iyi tezahürat yaparlar…

1082830cookie-checkHürriyet nereee? İnsan hakları nereee?
Önceki haberMalatya Zirvesi zırvaya dönüştü…
Sonraki haberAVUSTURYA´DAN… Ölüm merdiveni (I)
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.