HİV’in çeyrek asırlık öyküsü

AİDS’e neden olan HİV’in keşfedilmesinin üzerinden çeyrek yüzyıl geçti, ancak tüm araştırmalara ve aşı vaatlerine rağmen AİDS’e hala çare bulunamadı. Savaşa ayrılan bütçe HİV araştırmaları için ayrılsaydı büyük olasılıkla bu çağın vebasından çoktan kurtulunmuş olunacaktı…

HİV’in öyküsü, 5 Haziran 1981’de Atlanta’daki Hastalık Kontrol Merkezinin (HKM) 5 eşcinselde genellikle bağışıklık sistemi çökmüş kişilerde görülen ender bir zatürree türüne rastlamasıyla başladı.

1982’de hastalığa Acquired Immune Deficiency Syndrome’un (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) kısaltılması olan AİDS adı verildi. HKM hastalığın cinsel ilişki ve kan yoluyla bulaştığını saptadı.

20 Mayıs 1983’te Luc Montagnier başkanlığında Paris’teki Pasteur Enstitüsünden bilim adamlarının Amerikan “Science” dergisinde yayımlanan araştırmasında, hastalığa neden olan yeni virüs “tasvir edildi” ve bir hastadan alınan virüse lenf bezinin büyümesine yol açtığı için önce LAV (Lymphadenopathy Associated Virus-Lenf bezinin büyümesiyle ilgili virüs) adı verildi.

Sonraki yıl Robert Gallo’nun Amerikalı ekibi, virüsün AIDS’in nedeni olduğunu keşfedip HTLV-II (Human T-Lymphotic Virus type 1,2,3- İnsan T-Lenfosit Virüs tip 1,2,3) olarak adlandırdı. Gallo ve ekibi yeni tanımladıkları bu virüse benzeyen diğer virüsleri de ayırarak ayrılan virüslere HTLV-I ve HTLV-II isimlerini verdi. Yeni tanımlanan bu virüsün etiketlenmesinden sonra Uluslararası Virüs Sınıflandırma Komitesi, virüsün adını Human Immuno Deficiency Virus (İnsan Bağışıklığı Yetmezliği Virüsü) HIV olarak belirledi.

Bunun ardından Amerikan Gıda ve İlaç Dairesinden (FDA) Margaret Heckler, “2 yıl içinde test edilmesi için bir aşının geliştirileceğini umuyoruz” dedi.

Benzer vaatler, Heckler’dan sonra da geldi, ancak havada kaldı.

AİDS’İN KÖKENİ

Afrika’daki bazı maymunların taşıdığı bir virüsün insanlarda rastlanan HIV’e çok benzemesi nedeniyle AIDS’in kökeni hakkındaki en geçerli görüş, hastalığın Afrika kökenli olduğu. Bilimsel tahminler maymunlarda rastlanan virüsün doğal ortamda organizmalar içinde yaşamını sürdürerek, mutasyon geçirdiği ve buradan da insanlara geçtiği üzerinde yoğunlaşıyor.

Bir başka görüş ise virüsün biyolojik silah olarak üretilmek istendiği, fakat sonucun etkisi uzun sürede görüldüğü için araştırmalara devam edilmediği ve laboratuvar dışına çıkarılarak insanlara bulaştırıldığı yönünde.

Yeşil maymunların Afrika’nın çoğu bölgesinde yenmesi nedeniyle, virüsün maymunlardan insana iyi pişmemiş etlerden, meydana gelebilecek kesik gibi yaralardan bulaşmış olabileceği de düşünülüyor.

HER YIL BİR MİLYAR DOLAR

ABD’nin Harvard Üniversitesinden Bruce Walker, dünyada AİDS araştırmaları için her yıl yaklaşık bir milyar dolar harcandığını, ancak halen 25 milyondan fazla kişinin ölümüne neden olan AİDS’e karşı kesin bir aşı bulunamadığını belirtti.
En çok test edilen ve en fazla umut vaat eden aşı ise fiyaskoyla sonuçlandı.

Bu aşının klinik deneylerini Merck laboratuvarıyla birlikte finanse eden ABD Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü, Eylül 2007’de araştırmaya son vereceğini açıkladı. Veriler, bu aşının HİV’in bulaşmasını hiçbir şekilde engellemediğini göstermişti.

Kolayca değişime uğrama ve uyum sağlama özelliğine sahip HİV’i “yenememenin” nedeninin, bu virüsün diğer virüslerle kıyaslandığında alışılmadık özelliklere sahip olmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Sıkıca paketlenmiş bir genetik yapıya ve protein kılıfına sahip HİV’e karşı ilaçlar, HİV taşıyan yetişkinlere ve çocuklara veriliyor, ayrıca virüsün anneden çocuğa geçmesini engellemek için kullanılabiliyor.

Yapılan araştırmalar, AİDS’in ortaya çıkma süresinin ortalama 6 ila 8 yıl olduğunu ortaya koyuyor.

Şimdiye dek 40 milyona yakın kişinin AİDS hastası olduğu ya da HİV taşıdığı, hastalığın yaklaşık 25 milyon kişinin ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor.

858460cookie-checkHİV’in çeyrek asırlık öyküsü

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.