Şiir dururken

“Şiirsiz bir dünya düşünmek olanaksιzdιr. Çünkü şiir dizelere dökülmüş sözcüklerden öte önemli bir olgudur. Şiir teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su, yediğimiz aşdır. Şiir yaşamın ta kendisidir.”

Şiir ile ilgili yazılarımın birinde kullandığım bir sözdü yukarıdaki. Kaynağını vermeden kesinlikle başkalarının söylediği sözü kullanmam. Etik değildir. Ama ne yazık ki daldınlığıma geldi. Kullandım. Şimdi ise kimin söylediğini bir türlü bulamadım.
Hani derler ya “şiiri kendimde buldum”. Rastgele söylenmiş bir söz değil o. Sakın öyle algılamayın. Şiir zaten içimizdedir. Ne kadar da bencil, nemelezımcı, insafsız bir evrende yaşarsak yaşayalım, şiir bizim her zaman yanıbaşımızdadır.

Londrada şiirle dolu bir hafta yaşadık geçtiğimiz hafta. Kıbrıs’ımızın başarılı şairlerinden Dr. Beste Sakallı ile beş gün boyunca beraber olduk. Onun o kendine has yorumu ile okuduğu etkileyici şiirlerini dinleme şansını yakaladık. Sanat güneşimizle Londra’da ikinci kez buluşmak oldukça gurur verici idi. 6 yıl önce de gelmişti şair buralara.

Çok az şair var ki kendi şiirlerini çok iyi yorumlasın. Beste bunu başaran ender şairlerden. Muazzam şiirleri insanın ruhunun ta derinliklerine işleyen türden. Dinleyeni düşündürüyor, sorgulattırıyor, duygulandırıyor, coşturuyor.

Onu dinlerken Karpaz’ın çekici kıyılarında bulduk kendimizi. Ne kadar da rüzgar onu dinlemeyip bizi orada unutmadıysa ve tekrar Londra’nın kalabalık sokaklarına geri getirdiyse de. Ay Filon’da gün doğuşunu birlikte seyrettik. Kamran Aziz’in unutulmaz dizelerini mırıldanarak Büyük Han’ın merdivenlerinde bulduk kendimizi. Nisan’dan vazgeçip insan’ı özledik biz de onun gibi.

Ve, şairin “yaşananlara ne kadar yakın durursanız durun,onlara yalnızca tanıklık edebilirsiniz. Ne değiştirebilirsiniz, ne engelleyebilirsiniz” gerçeğini öğrenerek dibe vurduğunu öğrendik. “Herşeyin olduğu, ama hiçbir şeyin olmadığı” dibe. Ama oradan, büyük bir azimle, ve şiirlerinin dizelerini merdiven yaparak çıktığını hayranlıkla izledik.

Sevgili Ayşe Gül’ün başarı ile organize ettiği ve sunduğu Most Art Sanat Merkezindeki etkinlikte Beste’yi dinleyenlerin yüz ifadelerini izlerken şairden ne kadar etkilendiklerine şahit oldum. Ondan etkilenmeme şansları yoktu çünkü.

Güney Londra’daki Rauf Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük Okullarındaki etkinliklerde de gerek çocukların, gerekse ailelerinin yüz ifadesi de aynı idi Beste’yi dinlerken. Belki çocukların büyük bir kısmı onu tam olarak anlamamışlardı, ama belli ki etkinlik onları heyecanlandırmıştı. Diğer okullarımız da umarım bu iki örnek okuldan birşeyler öğrenir ve ileride kendi kültürümüzü, sanatçılarımızı çocuklarımıza tanıtma girişimlerimizi desteklerler.

Beste’yi yalnızca Most Art Sanat Merkezinin küçük, zarif salonunu dolduran şiirseverler dinlemedi. Kıbrıs Genç TV Londra südyolarının sevilen sunucusu sevgili Aycan Saraçoğlu ve Play FM radyo istasyonunun usta sunucusu Melek Yalçın aracılığıyla binlerce şiirsever onunla tanışma fırsatı yakaladılar. Basının da değerli şaire ilgisi büyüktü. Herkese teşekkürler.

Bu arada daima başarılı toplum fertlerimizi, sanatçılarımızı ödüllendirmeyi ilke olarak kabul eden Limasollular Derneğinin etkinliği izlemeye gelen değerli Başkanları, kendisi de şair olan Arife Rıdvan hanımefendi aracılığıyla Beste’ye teşekkür plaketi vermesi de çok anlamlıydı. Teşekkürler Limasollular Derneği.

Şiir, yazmak ve müzik. Bunlarsız yaşam hayatta iken cehennemi yaşamak gibi bir şey olur herhalde. Cehennem denen şey neyse. Beste aynı zamanda köşe yazarlığı da yapıyor. Bu işe tekrar soyunduğunda bir söyleşide sorulan “neden yazmaya başladınız?” sorusuna şu cevabı vermişti.

“Yazmamak neden? Kayıtsızlık, ifadesizlik, anlamsızlık ve duygusuzluk neden? Ben de bunları sormak ve bunları sorgulamak istiyorum? Yazmak benim için kayıt tutmaktır, ifade etmektir, anlam vermektir, isyan etmektir, köprü kurmaktır, kaçmaktır, gelmektir, bulmaktır, doğmaktır. Yazmamak bütün bunları reddetmektir. Bütün bunlara sırt çevirmektir. O zaman neden yazmak değil de, yazmamak? Neden üretmemek? Neden bir kalabalığın içinde tek başına da olsan hayatı protesto eden bir pankart açmamak?”

Geçtiğimiz hafta bu güzellikleri yaşarken çirkinlikler de devam etti yaşadığımız kentte. Aynı haftanın başında Tottenham bölgesinde 40 kadar neo-nazi bir Polonya’lı grup bir müzik etkinliğinde bulunan kalabalığa saldırıp bir kişiyi bıçakladı. Polisin ırkçı bir saldırı olarak nitelidiği olay geçmişte ırk isyanlarının olduğu bölgeye çok yakın.

Gönül arzu isterdi ki bu yazıda hep güzelliklerden bahsedeyim. Sadece yaşadığımız Beste’li güzellikleri hatırlatayım sizlere. Ama olmuyor. Bırakmıyorlar. Yaşamın çirkinliklerinin tam ortasında buluyor insan kendini uyanınca.

Yazımın başlığı ‘Şiir dururken’. Hakikaten sevgili okurlar, şiir dururken niye insanlar birbirleriyle kavga ediyor, savaşıyor? Niye çocuklar açlıktan ölüyor? Niye göçmen kamplarında insanlar sefil bir hayat yaşamaya zorlanıyor? Niye dinleri, ırkları, renkleri, cinsiyetleri, cinsel tercihleri yüzünden insanlar horlanıyor, intihara yitiliyor, öldürülüyor? Niye bu çirkinlikler şiir dururken?

Ama tüm bu çirkinliklere ragmen yazımı genç şairin bize verdiği umut kokan önerisi ile bitireceğim:

söyle
seni seviyorum de
sebebsiz de olsa söyle
sarıl bahanesiz sevdiğine sevenine
korkma kimse suç yazmayacak bu yüzden hanene
şans ver kapının önünde kendiliğinden biten sarı laleye
irkil hergün yeniden güzelliklere
ve unutulmayacak bir şiir ol
bu adanın yumuşacık sıcacık
ve sonsuza dek sen kokacak teninde
yaşamaktan inatla haberdar ol

Beste Sakallı
(İhlal 2008)

1081870cookie-checkŞiir dururken

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.