Gündem o kadar yoğun ki dostlar… Türkiye’de eften püften gerekçelerle HDP milletvekilleri ve Cumhuriyet’in A takımı yazarlarının tutuklanması, Birleşik Krallık’ta Yüksek Mahkeme’nin “Brexit için parlamento onayı zorunludur” kararı, Türkiye’deki tek adam yönetimine karşı Londra’daki toplumun refleksi. İki ülkenin sorunlarıyla boğuşuyoruz…
Türkiye’deki gidişat kaygı verici. Kapatılan 25 yıllık Evrensel Kültür’ün Genel Yayın Yönetmeni Aydın Çubukçu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir iç savaş hazırlığı yaptığını söyledi. Çubukçu’ya göre; “Büyük bir saldırı var. Karşı karşıya kaldığımız saldırı topyekün bir saldırıdır, bunun karşısında topyekün bir demokrasi mücadelesi verilmelidir…”
Memleketin halini özetleyen bu yorum dikkate alınmalı. Türkiye koşar adım uçuruma giderken ana muhalefete ve Türkiye’nin uluslararası anlaşmalar yaptığı ülke ve kuruluşlara büyük iş düşüyor.
RTE’li AKP iktidarı kuşun kanadını kırıyor, CHP herkesin bildiğini tekrarlayarak, “İktidar kuşun kanadını kırarak haksızlık yapmıştır!” diye karşı çıkıyor. AB ve AP de “Türkiye’de hükümet kuşların kanadını kırmamalı!” diye açıklama yapıyor: Şaka gibi! Hepsi berber muhabbeti! Ayağa kalkıp elinizi masaya vurun! “Höst! Bas lan geri!” deyin. Geri bastırtmadan da oturmayın! İşin doğrusu budur! Ötesi suç ortaklığıdır!
Çağımızda “vicdan” sosyalistlerin sayesinde evrenselleşti. Bu küresel vicdanın; ırkı, dili, dini, kültürü yoktur! Komşu karısını döverken “Ya bi sessiz olun!” demek suça ortaklıktır. “N’apıyorsun lan hıyar! Çek elini karından” demek çağdaşlıktır. Geçen asırdaydı o, “Sana ne! Karım değil mi severim de döverim” demek.
Nijerya’da recme, S. Arabistan’lı kadınlara ehliyet yasağına, Somali’deki açlığa, Akdeniz’de boğulup ölen umut yolcularına, falanca denize yağ döken falanca bandıralı gemiye, atı kamçılayana, yol geçecek deyü ağaç kesene, çocuk işçiye, cümlesiyle hak gaspına, halkın vicdanı olan bağımsız medyanın kapatılmasına, 5.2 milyon seçmenin vekillerinin tutuklanmasına “Hop n’oluyoruz lan!” diye yerinizden fırlayıp karşı çıkmıyorsanız, siz artık “istediğinizi yiyebilirsiniz!” aşamasına geldiniz demektir.
Dostlarım memlekette iç savaşı önlemek için bir şeyler yapmak gerekir. “Ne yapmalı?” sorusunun yanıtı da Çubukçu’nun cümlesinde: Topyekün bir demokrasi mücadelesi! Üzümün çöpü, armutun sapı durumu çoktan aşıldı. Devletin kurumlarıyla (meclisi devreden çıkararak) topyekün saldıran tek adam iktidarına karşı, bütün muhalifler topyekün savunma hattı oluşturmalı. Meydanlarda sesi çıkanlara “Ama onlar da radikal” yakınmasını bir kenara bırakmalı. Gün, faşizme karşı kol kola girme günü! İşte o zaman kağıttan kaplanın çöküşünü gördüğünüzde “Aaa herşey bu kadar kolay mıydı!” diyeceğinizi bir tarih evvelinden bilmiş olayım…
FAŞİSTLER İDAM SEVER
Geçen gün AB karşıtı söylemiyle oy toplayan faşist parti UKIP’in favori adayı Paul Nuttal, idam cezası için referendum çağrısı yaptı. Türkiye’de de tesadüf aynı gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, idam cezası için “AKP hazırsa, MHP dünden hazırdır” açıklamasını yapmıştı.
Londra’da yıllar önce röportaj yaptığım “Şiddetin Kökeni” kitabının yazarı Psikiyatr Felicity Zulueta, “Sevgisiz çocuk faşist olur” demişti. Zulueta, “Neden Almanya’da faşizm kök saldı” sorusunu da “Alman kültüründe oğlanların maço olsun diye kucağa alınmadığı ve onlara asla sevgi gösterilmediği” gerekçesiyle açıklıyordu.
Şu yaşamın pratiği Zulueta’nın söylediklerini birebir doğruluyor gibi. Biz barış çağrısı yaparken faşistlerin savaş ve idam çağırtkanlığı yapmasının bir nedeni de sanırım bu: Sevgisizlik!