Geçen akşam siyasi aktivist ve CTP-UK eski başkanı İlker Kılıç’ın Birleşik Krallık’ta (BK) yaşayan Kıbrıslı Türkleri bekleyen tehlikeleri sıraladığı toplantıdaydım. İlker Kılıç 68 kuşağından, yaşamını toplumun daha iyiden güzele evrilmesi için adamış bir devrimci abimiz.
Kılıç’ın toplantısında iki önemli uyarı vardı.
İlki, Brexit sonrasında BK’de yaşayan bizler AB vatandaşlığımızı yitireceğiz. Kıbrıslı Türkler ise eğer Kıbrıs vatandaşı olmuşlarsa Kıbrıs’ın AB üyesi olmasından dolayı AB vatandaşlıklarını sürdürecekler. İngilizlerin AB vatandaşlığını yitirmemek için İrlanda Cumhuriyeti vatandaşı olduğu dönemde, Kıbrıslı Türklerin bu haklarını bir ihmal nedeniyle elinin tersiyle itmesini düşünmek bile istemiyorum.
İkinci uyarı ise KKTC cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Türkiye’nin yalnızca Rum lider olarak tanımladığı Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadi çözüm arayışında nüfus ve vatandaşlık konusunda anlaşma sağlamış durumda. Buna göre Birleşik Kıbrıs’ın 1960 nüfusu baz alınarak normal şartlarda günümüzde 802 bini Rum ve 222 bini Türk olmak üzere toplam 1 milyon 240 bine ulaşması beklendiği saptanmış. Kıbrıslı Türklerin nüfusu ise günümüzde 140 bin dolayında. 80 bin ek gerekiyor. Bu durumda KKTC’nin Türkiyeli göçmenlerden bu boşluğu doldurması gündemde. Olası anlaşma sonrasında bu kota dolduğu için Kıbrıslı Türkler istese de bir zamanlar talep etmedikleri vatandaşlıktan mahrum kalabilecekler. Oysa başta BK olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Kıbrıslı Türkler kendi çocuklarını KKTC ve Kıbrıs vatandaşı yaptırmamış durumda. Kılıç’a göre bu sayı İngiltere’de 60 bin dolayında. İşin bir diğer boyutu da vatandaş değilseniz miras hakkınızı da kullanamıyorsunuz. Yani haksızlığın katmerlisi yolda…
Şimdi başta KKTC temsilciliği ve Kıbrıslı Türk Dernekleri Konseyi olmak üzere bütün STK’ler ile toplum basını, Kıbrıslı Türkleri Kıbrıs’ta vatandaş olmaları için teşvik etmeliyiz.
Kıbrısta çözümsüzlük böyle süregidecek değil. Bir gün mutlaka iyi kötü bir anlaşma olacak. “Akıncı ve Anastasiadi, şimdiye kadarki çabalar içinde barışa en yaklaşanı” diyebiliriz. “Bir dost” olarak “BK’deki bütün Kıbrıslı Türkler acilen KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmalı” diyoruz…
MC’DONALDS YERKEN BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN
İngiliz şef Jamie Oliver, tüketim kültürü ve kapitalizmin en büyük simgelerinden biri olan McDonald’s’a karşı açtığı davayı kazandı. Jamie Oliver, McDonald’s hamburgerlerinin içindeki “et”in, hayvansal yağ hamuru ve amonyaktan oluştuğunu kanıtlayarak, “Köpek maması yapılan bu ucuz yöntemle neden çocuklarımıza yiyecek üretiyoruz?” diye sordu. Mutfağın devrimcisi olan Jamie Oliver, daha önce de okul kantinlerinde abur cubura karşı yürüttüğü mücadeleyi kazanmıştı.
McDonalds’lar geçmişte Brezilya yağmur ormanlarını hayvan yetiştirmek üzere otlağa çevirmekle suçlanmış ve çevrecilerin tepkisini çekmişti. 1990’larda anti-McDonalds günleri bile yapılıyordu. 1997’de Tottenham’da yaşayan Anti-McDonaldscı yeşil anarşist David ve Goliath, McDonalds tarafından dava edilmiş ve İngiltere tarihinin gıda sektöründeki rekor tazminat davası olarak tarihe geçmişti. O dönemde Londra’daki McDonalds haberlerini Nokta’ya aktararak ilk kez Türkiyeli okura McDonalds’ın gerçek yüzünü göstermeye çalışmıştım.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere… Bizim toplumun yarıya yakını gıda sektöründen ekmek yiyor. Eğer gün gelir “dönerin yüzde 50’si yağ, yüzde 40’ı soya fasulyesi, yalnızca yüzde 10’si de et çıktı” diye bir haber okursanız sektör bir gecede çöker. Yüzbinlerce sterlin değerindeki döner işletmelerinin değeri birden düşer. Kapısında kuyruk olan restoranlar, sinek avlamaya başlar. Bundan yalnızca sektör değil, işini yitiren toplum üyeleri ve onların bakmakla sorumlu oldukları da darbe yer. Ve tekstilde yaşadığımızı yiyecek sektöründe de yaşarsak bir 20 yıl daha kendimizi toparlayamayız.
Dostlarım ben “Durum böyledir” demiyorum, sözünü ettiğim oranlar da hayali… Yalnızca sektörü, özellikle de hazır dönercileri “dostca” uyarıyorum. Bir tarih sonrasında “demedi” demeyin deyü hani…