OHAL ile kapatılan Evrensel Kültür’ün genel yayın yönetmeni Aydın Çubukcu 1980’lerden bu yana küresel demokrasi ve sosyal haklar adına ilerleme yerine kazanımları koruma mücadelesine dönüştüğünü söyledi. Çubukçu son yıllardaki Türkiye’deki işçi grevlerini de örnek gösterdi.
Referandum da “Evet”, bu kazanılmış hakların gaspı anlamına gelecek.
Biz 12 Eylül Anayasası’nı daha çok demokrasiden yana evrilmesini isterken referandumda “Evet”ciler tersine asılıyorlar.
Biz çoğunluğun iktidarı yerine çoğulculuğa bırakmalı böylece ülke de bölünmesin derken, Evet’çiler tek parti tek adam yönetimiyle diğerlerinin biata zorlandığı sistem öneriyor.
Biz burjuva demokrasilerindeki göstermelik kuvvetler ayrımında yasama, yürütme ve yargının aralarına Çin Seddi çekilmeli derken, Evet’çiler bu üç gücü tek parti-tek adamın eline sunmaya hazırlanıyor…
Sistemin geriye götürülmesinin sorgulandığı Referandum’a katılıp “Hayır!” demeliyiz. Referandum’a karşı kararsız kalmak ya da sandığı boykot etmek Evet’çilerin işine gelecektir. Yeni Anayasa ile Türkiye demokrasisinin küme düşmesi, mücadeleyi daha alt düzeye indirgeyecektir… Çocuklarımıza yazık olacak…
***
Daha önceki seçimlere dayanarak Birleşik Krallık’taki seçmenin yüzde 85’inin “Hayır” diyeceğini öngörüyorum. Türkiye’nin Londra Başkonsolosluğu’nun bu gerçeği gözönüne alarak seçmeni azaltıcı ve sandıktan vazgeçirici taktikler uygulaması çok acı.
14 Şubat Salı öğle saatlerinde Türkiye’nin Londra Başkonsolosluğundan yapılan resmi açıklama ile seçmen kütüğünde yer almak isteyen vatandaşların kayıtlarını “en geç” 17 Şubat Cuma günü mesai bitimine kadar yapmaları gerektiği duyuruldu. Toplum bu kadar kısa süreye tepki gösterdi. YSK ile görüşmede de bu sürenin 26 Şubata kadar yapılabileceği ortaya çıktı… Bunun bir özürü olmalı sanırım.
Başkonsolosluk görevlilerinin geçmiş seçimlerde bir diğer taktiği de, güvenlik gerekçesiyle seçim sandığını Batı Londra’daki Olympia’ya kurdurması. Geçen seçimlerde toplumun bütün itirazları ve YSK’nin “seçmenin olduğu yerde sandık kurulmalı” isteğine rağmen inadına sandıklar Olympia’ya kurulmuştu. Haliyle kuzeyde yoğunlaşan toplum üyesi pek çok esnaf, işçi, engelli ve anneler oylarını kullanamamışlardı.
Yapmayın etmeyin efendiler. Adınızı, makamınızı, kurumunuzu karalamayınız. Bakınız yazıp çiziyoruz. Bir tarih sonrasında insanlar geriye bakın size küfür etmesinler.
***
İngiltere gündeminde ise geçen hafta belediye vergilerinin katlanarak artma olasılığı ile devlet sırlarını ifşa eden muhbirlere verilen hapis cezasında artırıma gidilmesinin ve gazetecilerin Casusluk Yasası kapsamında yargılanabilmesinin önünü açan yasa önerisi vardı.
Bir diğer gündem de Brexit’de BK ve AB arasında perde arkasındaki kavga… Guardian’a konuşan AB siyasetçileri, Theresa May’in izlediği yolun İngiltere’yi hiçbir serbest ticaret anlaşması olmadan AB’nin dışına itme riski taşıdığını belirtti. Gazete Avrupa Parlamentosu’nun Alman vekillerinden Elmar Brok, da “İngiltere hükümeti AB üyelerine karşı ‘böl ve yönet’ politikası izliyor. Eğer böyle davranırlarsa biz de ona göre davranırız. İskoçya ve Kuzey İrlanda meselelerinde sorun çıkartabiliriz” dediğini yazdı.
Her yerde topyekün bir hak gaspı ve anti demokratik saldırıyla karşı karşıyayız. Türkiye’de direnmeliyiz. BK’de direnmeliyiz. Topyekün direnmeliyiz. Kazanımlarımızı elimizde tutmak ve sonrasında ilerlemek için için kolkola girerek direnmeliyiz…
***
İyi ki doğdun TCCA… Geçen hafta İngiltere’de yaşan Kıbrıslı Türklerin en büyük destekçisi Kıbrıs Türk Toplum Merkezi (Turkish Cypriot Community Association – TCCA) 40’ncı yılını bir resepsiyonla kutladı…
1950’lerden sonra toplumlaşmaya başlayan Kıbrıslı ve Türkiyeli Türkçe konuşan göçmenler ticaret odasından kreşe, eğitim birliğinden toplum gazetelerine yoğunlukla 1980’lerde kurumlarını oluşturmuşlar. 40 yıldır ayakta kalmayı başaran TCCA ve benzeri kuruluşlara eski kuşağın emaneti olarak gözbebeğimiz gibi bakmalıyız… Birileri duysa özelleştirip satar valla…