Geçen Çarşamba ikiz kızlarım Su ve Defne ile Piu Entertainment’in organizasyonuyla Cadogan Hall’deki “Karsu Londra Konseri”ndeydim. Karsu içimizden birisi. Hollanda’da babasının Kilim restoranında garsonluk yaparken müşterilerin isteği ile piyano çalmaya başlıyor. Çalış işte o çalış… Şimdi dünyanın büyük müzikhollerinde grubuyla birlikte başarıdan başarıya koşuyor.
Konserde, kendisine ilham veren Atlantic Records’ın sahibi, dünyaca ünlü Türk müzik yapımcısı ve besteci Ahmet Ertegün’ün (1923-2006) Atlantic Records’ın ilk yıllarında hayata geçirdiği en etkili eserlerini öyküleriyle yorumlayan Karsu’dan Ray Charles, The Rolling Stones, Aretha Franklin, The Bee Gees, Led Zeppelin, Eric Clapton and Cher’in parçalarını dinleme şansımız oldu. Sanatçıyı ailecek ayakta alkışladık.
Ahmet Ertegün Türk söz yazarı, iş adamı ve Atlantic Records’un kurucusu olarak tanınan müzik dünyasında büyük bir isim. Ertegün’ü Londra müzik dünyası da iyi tanıyor. İngiliz The Rolling Stones, Led Zeppelin, gitarist Eric Clapton’ı da Ertegün müzik dünyasına kazandırmış.
Karsu’nun anlatısından, Ahmet Ertegün babası Washington’un ilk Türkiye Cumhuriyeti büyükelçisi Münir Ertegün’ün siyah düşmanı ırkçılara karşı yazdığı tokat gibi mektubu da öğreniyoruz. Büyükelçilikte arkadaşlarına konserler düzenleyen büyükelçinin oğulları Ahmet ve Nasuhi’nin siyah arkadaşlarını (o yıllardaki kurallara meydan okuyarak) ön kapıdan alması bazı ırkçı çevre ve resmî kurumları rahatsız eder. Büyükelçi Ertegün, kendisine gönderilen “ırkçı” eleştiri mektubunu yanıtlarken oğullarının konser organizasyonundan gurur duyduğunu, konserlerin herkese açık olduğunu belirtir ve “Siz ön kapıdan gelenlerden rahatsız oluyorsanız, arka kapıdan buyurun” der… Washington’da siyahların resmi bir binanın ön kapısından girdiği ilk yer Türkiye’nin büyükelçiliği olur.
Bu öyküyü dinlerken kızlarımla birlikte gurur duyduk. Tarihimizdeki bu tür öyküler ancak başımızı dik tutabilir. Günümüzde inisiyatif alabilen öylesi cesur hariciyeci var mı? “Kalmadı” derim… Tarihimizde boynumuzu büken olaylar da az buz değil. “Hangi devletin yok ki?” derseniz “Haklısınız ama bu bizim yüzleşmemizi rafa kaldırmaz ki” derim…
Neyse dostlar derin konulara yelken açmadan önce ben Piu Entertainment’in organizatörlerinden de bahsetmek istiyorum. Ayşegül ile Sebastian Merrick, 2000’lerin başında başladığı müzik organizasyonlarında ağırlığı Türkçe müziğe veriyor. Merrick ailesi Türkiye’nin yanı sıra, İngiltere’den de nitelikli müzikleri İstanbul’da sanatseverlerle buluşturuyor. 2012’de kurdukları Piu Entertainment ile çıtayı yükselten çift, Türkiye’nin yanı sıra, Birleşik Arap Emirlikleri, Ortadoğu, Asya, Avrupa ve ABD’den de büyük çaplı nitelikli konserler organize etmeye başladı. piu.net’e göre Piu Entertainment 2017’de 40 etkinlik organize etmeyi başarmış. Her iki arkadaşıma da başarıları ve Londra’daki toplumu nitelikli müziklerle buluşturdukları için teşekkür ediyorum.
***
Haberlerde belki gözünüzden kaçmıştır, geçen hafta İrlanda Cumhuriyeti’nde kürtaj referandumu vardı ve halkın yüzde 64,13’ü kiliseye inat “Evet” dedi. Kilisenin, yaşamın pratiğine uymayan dogmaları birer birer yıkılıyor. Tıpkı bir zamanlar İncil’deki dünya tepsi gibi düz sözü gibi. Çok değil 1990’larda da süpermarket zincirleri başta olmak üzere pazar günleri işyerini açmak isteyenlere kilise karşı çıkmıştı. Sonuçta kapitalizm her zaman olduğu gibi kiliseyi kendine uydurdu.
Bu konuda beni her zaman İngiltere Kralı VIII. Henry’nin (1491- 1547) hikayesi güldürür. VIII. Henry çapkınlığı, vicdansızlığı ve kendisine göre kilise kurmasıyla tanınır. Kral sevgilisiyle evlenebilmek için karısının erkek çocuk doğuramamasını bahane edip boşamak ister. Kilise buna izin vermeyince de bizimkisi işin kolayını bulur ve İngiliz Reformu ile Anglikanizm kilisesini kurar ve ilk evliliğinin geçersiz olduğunu ilan ettirir. Günümüzde inançlı İngilizler de o kiliselerde günah çıkartmayı sürdürüyor… Bu yaz dinler tarihine göz atmanızı salık veririm. Öğrenecek çok şey çıkıyor…