Türkiye ve KKTC’nin de katılacağı geleneksel World Travel Market (WTM), 1-3 Kasım tarihleri arasında Excel Fuar Merkezi’nde gerçekleşecek, sanal fuar ise “WTM London Virtual” adıyla 8 ve 9 Kasım’da izlenebilecek. Turizmde dünya sektör temsilcilerini ağırlayacak fuara katılabilmek için Covid-19 aşı belgesi ya da 48 saat öncesinden yapılmış negatif PCR testi zorunluluğu getirildi. WTM dünyanın en büyük ikinci fuarı sayılıyor, Türkiye ve KKTC’den de bakan düzeyinde ziyaret ediliyor.
Anlaşılan salgın bir kaç yıl daha canımızı yakmayı sürdürecek. Geçen Çarşamba Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Birleşik Krallık’ta son 24 saatte 43 bin 941 vakanın tespit edilmesiyle toplam vaka sayısı 8 milyon 897 bin 149’a ulaştığı belirtildi. Ülkede son 24 saat içinde 207 kişinin hayatını kaybetmesi ile de toplam can kaybı 140 bin 41’e yükseldi. Türkiye’deki günlük vaka ve ölüm sayısı da aşağı yukarı aynı. Her gün neredeyse bir uçak düşüyor gibi… Rakamların büyüklüğüne rağmen alışmışa benziyoruz. Son haftalarda çevremde hastalığa yakalananlar çoğalmaya başladı. “Kalabalıktan uzak durmak ve etkinliklere katılmak için biraz daha dişimizi sıkmak gerekir” diye düşünüyorum. Küresel salgınla mücadele, “küresel” olmadığı süreçte salgının bitmesi zor. Ne yazık ki bu küresellik de henüz sağlanamadı.
***
Geçen hafta İngiltere Parlamentosu’nun Covid raporu açıklandı. Salgında yaşanan sıkıntıların kaynağını saptaması açısından rapor çok önemliydi ve sizinle de paylaşmak istiyorum. Avam Kamarası’nın Bilim ve Teknoloji Komitesi ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Komitesi tarafından hazırlanan raporda, hükümetin salgınının ilk döneminde izlediği politikalar sert şekilde eleştirildi.
Rapora göre; bu dönem, İngiltere için kamu sağlığı alanında ulusal düzeyde en büyük başarısızlıklardan biri oldu ve hükümet işin başında virüsün yayılmasını durduramadı. Çeşitli partilerden milletvekillerinin katkıda bulunduğu 150 sayfalık rapora göre; salgında önlemlerin gecikilmesi kasıtlı bir politikaydı ve bu da ciddi can kaybına neden oldu. Hükümetin “ölen ölür, kalan sağlar bizim olur” diye özetleyebileceğim “sürü bağışıklığı stratejisi” ise raporda ağır bir dille eleştiriliyor.
***
İngiltere’de yaklaşık dört milyon düşük gelirli ailenin kira, fatura ya da borç ödemelerinde geri kalıyormuş ve salgında bu rakam dörde katlanmış. Joseph Rowntree Foundation (JRF) tarafından yapılan araştırma, Birleşik Krallık genelindeki düşük gelirli ailelerin karşı karşıya olduğu hayat pahalılığı krizinin giderek büyüdüğünü gösteriyor.
JRF, finansal açıdan acilen ailelere destek olunması yönünde hükümete çağrıda bulunarak, “Salgının finansal darbesi, daha önceleri zar zor geçinen aileleri ödemelerinde geriye düşürdü. Ödemelerinde geri düşmüş olan ailelerin yaklaşık yüzde 90’ı, salgın öncesinde her zaman ya da genellikle faturalarını zamanında ve eksiksiz olarak ödeyenler olduğu saptandı” açıklamasını yapıyor.
Çocukluk yıllarımda izlediğim 1969 yapımı “Geceyarısı Kovboyu” filmi ABD’nin yoksul yüzünü gösteriyordu. Çok şaşırmıştım. Çocuk dünyamda ABD denilince akla zengin bir ülke geliyordu. Kapitalizmin yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapan sisteminin henüz farkında değildim. İngiltere’nin yoksul yüzünü de en iyi Ken Loach’un toplumsal gerçekci filmlerinden izleyebilirsiniz.
Hackney’de ortaokul öğretmeni bir arkadaşım öğrencilerinin çoğunun yoksul olduğunu, evlerinde bilgisayar şöyle dursun televizyon bile olmadığını anlatmıştı. 1980’lerde nam-ı diğer Demir Lady, Muhafazakar Başbakan Margaret Thacher’in özelleştirme ve sosyal yatırımlarda kısıntı ve kesinti politikasıyla zengin ve yoksullar arasındaki makas daha da açıldı. Pek çok bilimsel araştırma da gösteriyor ki salgın en çok yoksul, göçmen, yalnız anne, hasta, işsiz ve emekli gibi dezajantajlı grubu vurdu.