Doğan Holding'in patronu Aydın Doğan ve Başbakan Tayyip Erdoğan arasında süren tartışmayı izliyorsunuz… Aydın Doğan, bu "çıkar çatışması"nı, "başbakanın basın özgürlüğüne müdahalesi"ne dönüştürmeye çalışıyor. Bu amaçla yerli ve uluslararası bazı basın örgütleri de başbakana karşı seferber edildi.
Bir önceki köşe yazımda Doğan Medya Grubu'nda çalışan (!) gazetecilerin yönetiminde olduğu meslek örgütlerinin Aydın Doğan'ı destek mesajlarını aktarmıştım. Merkezi Avusturya Viyana'da bulunan International Press Institute – IPI (Uluslararası Basın Enstitüsü) de bu ekibe katıldı. IPI'nin Başkanı David Dadge başbakanının tavrını Türkiye'deki basın özgürlüğüne müdahale olarak gören bir açıklama yaptı.
Dadge'in yalnızca kendi yardımcısı Aydın Doğan'ın kızı ve Doğan Holding'e bağlı Hürriyet Gazetesi'nin Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı'dan bilgilendiği anlaşılıyor…
IPI'nin gazetecilerin özgürlüklerine yönelik patronaj tehdidi karşısında korkudan hiçbir şey yapmadığı, parasal kaynak için patronların ağzına baktığı bilinse de Başkan Dadge'e, birilerinin de "doğru" bilgi vermesi gerekiyordu…
Sanırım Vuslat Doğan, Türkiye'de basın özgürlüğünün önünde öncelikle holding patronlarının olduğu, bir yıl öncesine kadar Aydın Doğan medyasının AKP'yi eleştirmekten kaçındığını söylememiştir…
Bu amaçla aşağıdaki mektubun İngilizcesini IPI Başkanı Dadge'e gönderdim… Umarım seversiniz…
***
Sayın David Dadge,
Türkiye'deki basın özgürlüğüne sahip çıkmaya yönelik açıklamanıza bir Türk gazeteci olarak teşekkür ederim.
Sayın Edge, açıklamanızdan anladığımca size eksik bilgilendirilme yapıldığı kanısındayım.
Türkiye'deki medyanın yarısından çoğunu kontrol eden Doğan Holding'in çatısındaki Hürriyet Gazetesi'nde 1998-2000 arasında gazeteci olarak çalıştım. Gözlemlerimi ve deneyimimi sizinle paylaşmaktan mutlu olacağım.
Sayın Edge, bildiğiniz gibi son yarım yüzyılda dünya medyası çoğunlukla dev şirketlerinin çatısına girdi. Ne yazık ki Avrupa ve ABD'den farklı olarak Türkiye'deki holding medyası, editöryel bağımsızlığını tamamen yitirdi. Toplumsal fayda yerine, yalnızca holding çıkarı ve kâr amaçlandı.
Holding medyasında gazetecilerin önceliği petrolden kitaba her türlü üretimi yapan holding şirketlerinin ekonomik ve siyasi çıkarlarını (haklı haksız) savunmak oldu. Büyük bütçeli reklam anlaşmalarıyla çevreyi katleden ya da halkı soyan bankalar övüldü. Holdingin iktidar partisiyle ilişkisi, yayın politikasında da önemli rol oynadı. Ne yazık ki Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki en önemli ve en tehlikeli engel "editöryel bağımlılık – otosansür" oldu.
Holding medyasında çalışan ve yönetici konumunda olmayan gazetecilerin sosyal hakları ise Avrupa ve ABD standartlarının çok altında tutuldu. Gazetecilerin cılız da olsa yasal sosyal hakları holding patronları tarafından uygulanmadı. Hükümetin yetkili birimleri ise denetimden çekindi, "holding"in uydusu haline getirilen meslek örgütleri de meslektaşların haklarını savunamadı.
DOĞAN HOLDİNG'İN KONUMU
Sayın Edge, AKP iktidarını en sert eleştiren bir gazeteci olarak şunu içtenlikle söylemeliyim ki; gündemdeki AKP lideri ve Başbakan Tayyip Erdoğan ile Doğan Holding Başkanı Aydın Doğan'ın polemiği "basın özgürlüğü" dışında tamamen çıkar kavgasıyla ilintilidir. IPI Başkanı olarak, Aydın Doğan'ın açıklamalarında kabul ettiği kamuda iş takibi ve iktidar ile iş çelişkilerini sahibi olduğu medyaya yansıtmasını etik bulmayacağınızı umuyorum.
Doğan Holding'e bağlı medyanın söz konusu çıkar çatışmasını "basın özgürlüğüne müdahale" olarak lanse etmesini de iyi niyetle bağdaştırılamayacağı kanısındayım. Ayrıca aynı grubun IPI gibi iyi niyetli uluslararası kuruluşları bu tartışmaya dahil etmeleri de üzücüdür.
Üstelik, Doğan Holding medyasının bir yıl öncesine kadar iktidar partisini eleştirmekten kaçınan bir yayın politikası izlediğini, yine eski bir Hürriyet Gazetesi köşe yazarı ve AKP eleştirmeni Emin Çölaşan'ın anı kitabından öğrenebilirsiniz.
HÜRRİYET'TE ÇALIŞANLARIN HAKKI
Sayın Edge, IPI'deki yardımcısınız Vuslat Doğan Sabancı'nın başkanı olduğu Doğan Holding'e bağlı Hürriyet Gazetesi hakkında da sizi kısaca bilgilendirmek isterim.
Türkiye'ye özgü holding basınının yaşadığı sıkıntıları taşıyan Hürriyet Gazetesi'nde temel bir insan hakkı olan sendikalaşmaya izin verilmemekte, gazetecilerin çalıştırılması gereken 5953 sayılı yasa kısmen uygulanmakta, çoğu gazetecinin ücretlerinin önemli bir bölümü "telif" olarak ödenerek sosyal hakları gaspedilmektedir.
Sayın Edge, Hürriyet Gazetesi'nde iki yıla yakın üstelik "engelli" bir gazeteci olarak çalışmama karşın üzülerek belirteyim ki Hürriyet işvereni tarafından sigorta primlerim ödenmediği için 6 yıldır emekli olamıyorum. sizi, Hürriyet işvereni aleyhine açtığım İstanbul Bakırköy 3'ncü İş Mahkemesi'nde 9 Ekim saat 10'da devam edecek duruşmaya davet ediyorum.
Sayın Edge, Türkiye'de bu konuda bir objektif araştırma ya da kamuoyu yoklaması yaptırmanız durumunda yukarıdaki görüşlerimi destekleyen sonuçlara ulaşacağınıza inanıyorum.
Dünyada basın özgürlüğünün çağdaş bir zorunluluk olduğunu savunan bir gazeteci olarak, Türkiye'deki basının doğru tahlil edilmesi ve gerçek basın özgürlüğü sınırlarının da doğru bir mücadeleyle ivedilikle genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mektubumu IPI yönetim kurulu ile paylaşacağınıza inanıyor ilginize teşekkür ediyorum…
Saygılarımla…
Faruk Eskioğlu
____________________
* Bu mektubun benzeri, Başbakan Tayyip Erdoğan'a basın özgürlüğü konusundaki sözlerini tutması için mektup gönderen uluslararası basın kuruluşu The Paley Center başkanı Pat Mitchell'e de gönderildi. (30.9.2008)