Irak’ta çoklu politik denklem: ABD-İran, PKK-Güney Kürdistan

IŞİD üzerinde yaptığım bir çok değerlendirmede, “IŞİD gerçekleştirdiği vahşice eylemlere rağmen Irak içinde dahi politik bir güç olarak dengeleri belirlemede bir rolü olmayacaktır.” Bu bakımdan Irak ve Suriye’de askeri, politik ve toplumsal bir kaos yaratan IŞİD’in eylemleriyle daha çok küresel ve bölgesel güçlerin çıkarlarına hizmet ettiği de artık belirginleşmiş bulunuyor.

IŞİD’in Irak ve Suriye’de stratejik bir güç olmak ve burada belli bir sistem kurmak için bulunmuyor, böyle olabilmesi için bölgede en azında sünni halklar tarafından benimsenmesi gereken toplumsal bir hareket olarak var olması gerekiyor, İŞİD tersine, değişik ülkelerden gelen militanların oluşturduğu bir kaos hareketidir. Bu nedenle kalıcı olmayacak ve ‘yeni’ alternatif bir İslamcı düzen yaratamayacaktır.

IŞİD’in Musul’u çok kolay bir şekilde ele geçirerek Kürdistan coğrafyasına yönelik saldırılara girişmesi, bölgesel ilişkilerin yeniden dizayn edilmesi için hazırlanan çok yönlü planın bir parçasıdır. Nasıl ki, Saddam’ın özel olarak eğitilmiş ve her türlü silaha gücüne sahip olan Cumhuriyet Muhafızları, Bağdat’da hiç bir direniş sergilemeden ABD askerlerine teslim etmişlerse, aynı şekilde Maliki ordusunun tek bir silah sıkmadan Musul’u IŞİD’e bırakması aynı planın yeni bir versiyonudur Saddam’ın Cumhuriyet Muhafızlarının kolayca teslim olması, ABD’ın Irak düzenini oldukça kolaylaştırdı. Aynı şekilde Musul’da Irak Ordusunun en seçkin birliklerinin tek bir kurşun sıkmadan çekilmiş olmaları, ABD’nin yeni bir operasyonudur. Bazı Peşmerge komutanlarının Şengal’den ve Musul’a bağlı bazı Kürt kasabalarından IŞİD’e karşı direnmeden çekilmeleri de ABD’nin Kürtleri yeniden dizayın etmesi için uygulamaya konulan bir planın bir başka yönünü oluşturuyor.

Irak bilgesel ilişkileri dengelemede önemli bir işlev görüyor. Bu bakımdan Irak’ın iç politik denklemi yeniden dizyan edilmeden, ABD’nin özellikle bölgede uygulamak istediği yeni stratejinin bir etkisi olmayacaktır. ABD bu süreci hızlandırmak, askeri ve politik baskı gücünü hissettirebilmek için IŞİD’i bu süreçin önemli bir aktörü olarak kullandı. Irak’ta ortaya çıkan politik durum, Ortadoğu’nun gelecekteki stratejik ilişkilerini belirlemede önemli veriler ortaya çıkarmış bulunuyor. Bir başka tanımlamayla IŞİD’in saldırıları sıradan olmayıp, bölgesel denklemin yeniden berilenmesinde bir araç olarak kullanılıyor.

IŞİD Saldırıları Bağdat’da İktidar Değişikliğini Getirdi

8 yıllık Maliki iktidarı, Irak’ın hassas dengeler üzerinde kurulmuş sistemini bir bakıma bozdu. Şii merkezli geliştirilen politikaların bütünüyle egemen kılınarak, Sunni Araplar ile Kürtler iktidar ilişkilerinde önemli oranda tesfiye edildiler. Özellikle Bağdat iktidar merkezinde Sünnileri hızla etkisizleştiren ve Kürdistan’ın varlığını hiç bir şekilde kabullenmeyen Maliki iktidarı, Irak Anayasanını 54. Maddesini yaşama geçirmedi, petrol gelirlerinden Kürtlere vermesi gereken % 17’lık payı bloke etti. Böylelikle Irak’ta Şii, Sünni ve Kürt bölgesi olmak üzere fiilen üç ayrı bölge oluştu. ABD’nin ‘tek’ Irak politikası, bölgede oluşturmayı planladığı, dahası fiilen uygulamaya koyduğu Şii stratejisi bakımıdan son derece önemlidir.

IŞİD’ın Musul operasyonu, aynı zamanda Obama yönetiminin uyarılarını dikkate almayan Maliki’ye yönelik bir operasyondur. Musul’da Irak ordusunun direnmesini engelleyen ve tek kurşun sıkmadan teslim eden stratejinin arkasında ABD’nin Bağdat iktidarını değiştirmek planı vardı. Bağdat’da iktidar değişimi fiilen uygulanmaya konuldu. Talabani’nin hastalığı nedeniyle görevini yapamamış olması, Sünni cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’nin kaçmak zorunda kalması nedeniyle Maliki fiilin hem başbakanlık hem de cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü. Böylelikle iktidarını çok daha güçlendirmeye yöneldi. Musul operasyonu ise dengeleri yeniden değiştirdi, cumhurbaşkanlığına getirilen Kürt kökenli Fuad Mahsum, hükümeti kurma görevini Şii kökenli Meclis Başkan Yardımcısı Haydar El Abadi’ye verdi. Kürtler, Sünniler, Şiirlerin farklı politik kanatları ve Irak ordusunun komuta kademesi, bu süreci desteklediklerini açıkladılar. Özellikle generallerin yapmış olduğu açıklama Maliki ile olan bağlarını kestikleri anlamına geliyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, yeni başbakan adayını desteklediğine dair yaptığı açıklamasında, ” Irak’ı yeni bir yola oturtacak ve halkını Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün oluşturduğu tehdide karşı koymada birleştireceğini umduğumuz cesaret verici gelişmeler. ABD, Irak ve Irak halkıyla güçlü bir ortaklığa olan bağlılığını sürdürmektedir.” Aynı şekilde İran da Maliki’den desteğini çektiğini ve kurulacak olan yeni hükümete destek vereceğini belirtmesi ABD tarafından memuniyetle karşılandı. Bu süreci bir darbe olarak gören Maliki, iktidarda olma şansının olmadığını gördü ve başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı ve yeni hükümeti destekleyeceğini açıkladı.

IŞİD’in Musul saldırısı, ABD’nin Bağdat yönetimini yeniden dizayn edilmesinde çok önemli bir rol oynadı. ABD, Bağdat’ta iktidar dengelerini yeniden düzenlemeden Irak’ta politik istikrarın sağlamayacağını biliyor. Ayrıca Suriye’den sonra istikrarsız bir Irak’ın ortaya çıkması, bütün Ortadoğu’da kaosun süreklilenmesi anlamına gelecektir.

IŞİD, ABD-İran İttifakını Stratejileştirdi

“Irak Merkezli İran-ABD İttifakının Gelişmesi” adlı makelemde “Irak’ta ortaya çıkan politik kaos, ABD ve İran’ı birbirine tahmin edilenden çok daha fazla yakınlaştırdı… ABD’nin İran stratejisini değiştirmesi, Ortadoğu’da Molla rejimiyle kuracak yeni ittifak bütün dengelerin yeniden oluşturulması anlamına gelecektir.” Bağdat’da Maliki iktidarının değiştirilmesi, ABD-İran ittifakının en önemli halkasıdır. İran’ın onayı olmaksızın Maliki’nin iktidardan uzaklaştırılması söz konusu olamazadı. Irak üzerinde yapılan pazarlıkları ve bölge ülkelerine biçilen roller dikkate alındığında İran’ın merkez ülke olarak ön plana çıktığı görülüyor. İran’ın Ortadoğu ve Orta Asya’nın belki de en önemli jeo-stratejik ülkesi olması, yeni güç ve ittifak ilişkilerini belirleyecektir. IŞİD’e karşı İran devrim muhafızlarının Irak’ta bulunması ABD onayını gerektirir, tersten Maliki’nin iktidardan uzaklaştırılarak daha uzlaşıcı olan ve uzun yıllar ABD’de kalan El Abadi’ye başbakanlık görevi verilmesi İran onayını gerektirir. ABD’nin Irak ve Suriye merkezli planında İran öncelikli olarak ön plana çıkıyor. İran olmaksızın bu iki ülkede etkili olması son derece zor. Bu nedenle ABD, Ortadoğu ilişkilerinin merkezine aşamalı olarak İran’ı koyup ortak bir strateji belirlerken aynı zamanda Türkiye gibi ülkeler denklemin dışına düşüyor. Türkiye, IŞİD elinde bulunan rehineler hiç bir adım atamazken, ABD, Irak merkezli sorunları İran ile birlikte çözmeye yönelmiş durumdadır.

IŞİD’in Güney Kürdistan’a Saldırısı ve ABD’nin Arka Plan Oyunu

IŞİD’in saldırılarının merkezine Güney Kürdistanı ve Rojevayı oturtması bir tesadüf olmayıp, esasen orta vadede Kürtlerin bölgesel ilişkilerde bir güç olmasını engellemeye çalışan güçlerin bir planıdır. ABD, IŞİD güçlerinin Güney Kürdistan topraklarına girerek çok açık bir şekilde katliam yapmalarını izledi. Özellikle Şengal’da Ezidelere yönelik yapılan soykırım niteliğindeki saldırılar ABD tarafından sessizce izlendi.

ABD, Güney Kürdistan’ın Bağdat merkezinden bağımsız hareket etmesini kabul etmiyor, Güney Kürdistan hükümetinin kendi ulusal çıkarlarını savunacak bir kısım ‘bağımsız’ adımlar atmasına karşı çıkıyor. Mesut Barzani’nin Kerkük’ün bir Kürdistan şehiri olduğunu sıklıkla vurgulaması ve gerektiğinde bağımsızlık için oylamaya gidileceğini belirtmesi, Türkiye ile yakın ilişkilere yönelmesi, Kürdistan petrollerini uluslararası alana pazarlamaya başlaması, ABD tarafından kesinlikle kabul görmüyor.

ABD, IŞİD’in Güney Kürdistan topraklarında katlimalara girişmesini izlemesine rağmen hiçbir müdühale de bulunmadı ve dolaylı olarak destekledi. Özellikle Şengal’de Peşmerge komutanlarının hiç bir direniş göstermeden çekilmesi, ABD’nin bir planı olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. ABD böyellikle, istediği zaman Güney Kürdistan’da politik istikrarsızlığı geliştirebileceğini, toplumsal bir kaos yaratabileceğini mesajını verdi. IŞİD’in özellikle Kürdistan bölgesinde saldırılarına karşı direnmek için ABD’nin gücüne ihtiyaç olduğuna özel bir vurgu yapan Obama’nın dışişleri uzmanları, Mesut Barzani yönetimini çok açık olarak tehdit ediyorlar. Bri başka ifadeyle IŞİD operasyonu aynı zamanda, Günel Kürdistan’ın dizayn edilmesi ve yeniden kontrol altına alınmasıdır.

ABD’nin bütün bu tarz tehditlerine rağmen başta Kerkük olmak üzere Musul çevresinde olup Kürdistan toprakları arasında sayılan ‘tartışmalı bölgeler’den kesinlikle çekilmemeli ve Kürdistan’a dahil edildiğini çok açık olarak deklara etmelidir. Ayrıca Mesut Barzani, “Bu felaket, hepimizin gururuna dokunan bir gelişmedir. O yetkililer, gerekirse canlarını feda ederek Şengal’i bırakmamalıydılar. Bana verdikleri söz gereği orada kalıp, kahramanca savaşan Peşmerge gibi Şengal’i savunmalıydılar. Allah’ın izniyle düşmanın amacına ulaşmasına müsaade etmeyeceğiz.” Önemli olan bu düşmanın kim olduğunu anlayabilmektir.
Musul’u tek bir kurşun sıkmadan IŞİD’E teslim etmesini sağlayan güç kimse, aynı şekilde Şengal’da direnmeden çekilen ve Ezidileri çok açık bir katliamla karşı karşıya bırakan güç aynıdır. Yani hem Bağdat’ı, hem de Hewler’i yeniden dizayn edip kontrol etmek isteyen gücün kendisidir. Bu tehlikenin farkında olan Barzani, IŞİD’e karşı mücadeleyi Kürtlerin askeri ve politik ittifakından geçtiğini gördü ve ABD’den yardım beklemek yerine HPG ve YPG ile ortaklaşa savunma güçü oluşturarak, IŞİD’de durdurdu ve Kürdistan topraklarında çıkartmaya başladı. Bu bakımdan ABD’nin IŞİD’e yönelik yaptığı iki küçük operasyonla, Kürtlere yardım ettiği imasında bulunması tamamen bir uydurma ve gerçek dışıdır. IŞİD’in saldırılarını, ilerlemesini durduran ve gerileten güç ABD değil, Peşmerge-YPG ve HPG’den oluşan ‘Kürdistan Savunma Güçleri’dir.

Kürtlerin oluşturduğu birleşik askeri gücün IŞİD karşısında kazanmaya başlamaları, hem Kürtler arasında askeri ve politik alanda stratejik bir ittifakın kurulmasını sağlayacaktır, hem de Irak denkleminin Kürtlersiz çözülemeyeceğini ortaya koyacaktır. “IŞİD’in Kobani Saldırısı Ne Anlama Geliyor” isimli makalemde“Kürdistan’ın değişik bölgelerindeki farklı politik güçler arasında stratejik ittifaklar kurulmadığı sürece, Kürtlerin bugünkü kazanımlarının kalıcı olmayacağı da bilinmelidir.” IŞİD karşısında zorunlu oluşan birlik, Stratejik İttifaka dönüşme eğilimini ortaya koyuyor. Frupsal çıkarlar Kürtlerin genel çıkarlarının önüne çıkartılmadığı sürece çok daha üst düzeyde kazanımlar elde edilecektir.

Irak ve Suriye’nin Koas Ortamında Yükselen PKK

IŞİD’in Güney Kürdistan’a ve Rojeva’ya yönelik saldırıları taktiksel olmayıp stratejiktir. Bölgedeki statükocu güçlerin çıkarlarına paralel olarak yapılan bu saldırıların merkezinde Kürtlerin Ortadoğu’da stratejik bir güç olmalarını engellemektir. Bu bakımdan IŞİD’in hedefi sadece Rojeva olmadığı son saldırılarda görüldüğü gibi Bütün Kürdistan ve burada yaşayan halklar olduğu çok açıktır. Şengal saldırı, Ezidi Kürtler şahsında bütün Kürtlere yönelik olduğunu IŞİD’in yaptığı açıklamalarda görmek mümkündür.

Rojeva’nın başından beri Radikal İslamcçı Hareketlerin hedefinde olması, esasen PKK’ye yönelik izlenen stratejik bir saldırıın somutlaşmış bir halkasıdır.Ankara’nın, Tahran’ın, Bağdat’ın ve hatta Şam’ın bu saldırıları doğrudan ve dolaylı destekledikleri biliniyor. Çünkü PKK sözkonusu bu devletlerde toplumsal bir hareket ve politik bir aktör olarak bütün ilişkileri belirleyen bir güç haline gelmiş bulunuyor.

Bugün YPG VE HPG gerillalarının IŞİD saldırıları karşısında aktif bir görev üstlenmeleri ve önemli başarılar elde etmeleri sadece Irak ve Güey Kürdistan içindeki politik dengeleri değil, esasen Ortadoğu’nun güç ilişkilerini belirlemede ciddiye alınacak bir konuma gelmiş bulunuyorlar. Devletsiz bir politik hareketin bu düzeyde etkili olması, bölgesel ilişkilerde yeni bir durumu ifade ediyor. Bu bakımdan PKK, toplumsal ve politik bir güç olarak bölgesel ilişkileri belirlemede herkesin dikkate alması gereken bir hareket olduğunu göre, bunun politik yansımaları nasıl olacaktır.

Birincisi, ABD’nin yapmadığını YPG ve HPG askeri güçleri yaptı ve İŞİD’i durdurdurmayı ve belli bölgelerde etkisizleştirmeyi başardı. PKK askeri güçleri, ABD dahil bütün bölgesel güçler tarafından fiilen tanınır duruma geldi.

İkincisi, ABD ve Bölgesel güçler, PKK’nin politik durumunu hesaba katmaksızın istediği gibi hareket edemeyeceklerini gördüler ve bu nedenle Kürt Hareketiyle doğrudan politik ilişki kurmak zorunda kalacaklardır.

Üçüncüsü, YPG Askeri güçlerinin IŞİD karşısında ortaya koydukları başarı, Rojeva’nın mevcut toplumsal ve politik pozisyonu artık uluslararası güçler tarafından da kabul edilmesi anlamına geliyor. Bu bakımdan bir yıl önceye oranla Suriye denkleminde, ‘Rojeva Özerk Yönetimi’ olmaksızın kimse somut bir adım atamaz.

Dördüncüsü, Gerilla güçlerinin IŞİD saldırıları karşısında, Güney’de özellikle Musul çevresinde, Şengal ve Maxmur’da elde ettikleri başarılar ve tersine Peşmerge’nin belirgin bir zaafiyet içinde olması, Kürtler arasında güç dengelerini PKK lehine dönüştürdü. PKK ile hiç bir resmi ittifaka yanaşmayan Barzani ve Güney Yönetimi, IŞİD karşısında ‘Kürdistan Savunma Güçlerini’ oluşturması ve PKK gerillalarının aktif bir sorumlulk almaları, Barzani’nin PKK algısını ve özellikle Rojeva politikasını bütünüyle değiştirmesi anlamına gelecektir.

Beşincisi, IŞİD’e destek veren bölgesel güçlerin gizli hedeflerinde Rojeva/Batı ve Güney olmak üzere iki Kürdistan bölgesinin bütünüyle kaosa sürüklemek olduğu bütünüyle görüldü. Güney Kürdistan Yönetiminin bundan dersler çıkartarak, başta PKK VE PYD olmük üzere Kürdistan’daki bütün politik güçlerle ittifakı esas almalı ve hiç bir koşul öne sürmeden ‘Kürdistan Ulusal Kongresi’ni toplamak için gerekli somut adımları atmalıdır.

Altıncısı, Ortadoğu denkleminde aktif bir güç haline gelen, toplumbal ve politik düzenin oluşumunda artık bir sorumluluk alma düzeyine gelen Kürt Hareketinin ‘terörist görülmesinin hiç bir mantığının ve politik değerinin kalmadığı ortaya çıktı. Böyle bir hareketin liderinin de cezaevinde tutulmasının politik ilişkiler bakımından da artık anlamsız kaldığı ve bir toplumsal güçün lideri olarak özgürleştirilmesi gerektiği de ortada. PKK. Irak ve Suriye merkezli ele geçirdiği politik fırsatları iyi değerlendirirse Öcalan’ın Özgürlüğü çok yakındır. Bunu devlet ile yaptığı anlamsız görüşmelerden değil, Ortadoğu güç ilişkilerinde ortaya koyacağı porfemansala kazanacaktır.

Irak ve Suriye merkezli politik kaosun nereye doğru evrileceğini ne gibi sonuçların ortaya çıkaracağını kestirmek zor. Mevcut gelişmelerin ortaya koyduğu tablo, Türkiye gibi bazı güçlerin mevcut denklemin dışına düşerek fiilen tasfiye olurken, İran ve PKK gibi güçler ise yeni oluştan denklemin aktif oyuncuları olarak ön plana çıkıyor. Bu bakımdan Türkiyle’de bazı yazarların yaptığı gibi IŞİD ile PKK arasında bir kıyaslama yapmak son derece yanlış ve tehlikelidir. İkisini de yükselen bir güç olarak göstermek, birbirine benzetmek stratejik bir hata olacaktır. IŞİD, hiç bir şekilde politik ve toplumsal bir hareket olmayın dönemsel olarak ortaya çıkan ve işlevini tamamladıktan sonra tasfiye edilecek yapay bir güçtür. PKK ise tersine bölgede güç dengelerini belirleyebilecek politik ve toplumsal bir hareket olup, stratejiktir.

Ortadoğu’da volkan patlaması gibi devam edecektir. Kimin nerde nasıl bir pozisyon alacağı güç ilişkileri belirleyecektir.

[email protected]

1608630cookie-checkIrak’ta çoklu politik denklem: ABD-İran, PKK-Güney Kürdistan

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.