İNGİLTERE… “Kaybolma hakkı” üzerine

Mini’de ağır akan trafikte gördüm onu… Katlanan bisikletinde, elindeki alış veriş poşetiyle dengeyi tutturmaya çalışıyordu. O pos bıyıklarını kesmiş, gözlüğünü atmış. Yaşamında yeni bir sayfa açtığı belliydi. “Merhaba” kornası çalmak istedim, sonra insanların kaybolma tanınmama hakları olduğunu düşündüm.

Görmüş geçirmiş birisiydi… Memleketin çınarlarında kolan vurmuş, hapishanelerinde yatmıştı. Hatta onun da ötesine geçmiş, açlık grevlerinde ölümü solumuştu.

“Dernekler artık emek mücadelesinde değil” yazım üzerine bir dernekte yapılan toplantıda “Çuval dızını kendimizse batırarak işe başlamalıyız” demişti. Kızmanın çok kolay, adam silmenin alışkanlık olduğu bir toplumda başka türlü düşünmenin, milletin başına iş çıkarmanın alâsını yapma erdemliliğini göstermişti.

İngiliz gazetesinde o talihsiz haberin sanığı olarak sunulduğunda gazetedeki fotoğrafına, fotoğraftaki gözlerine uzun uzun baktım. Boynundaki numaralarla polis fotoğrafçısına verdiği o pozda, iç dünyasındaki yangın yerini gördüm.

12 Eylül işkencesinde Emek Yıldız Blokları’nda en üst kata çıkıp intihar etmek isteyen Ali ya da işkencede polis tecavüzü sonrasında yollarda durduk yere anadan üryan kalan hemşire Ayşe’ye çizilen kader usama düştü. Belki de işkencecilerin bozduğu dengeydi onu adi suçtan “sanık” yapan…

“Cezaysa, cezasını çekti arkadaşım… Başkasının başka bir cezası abesle iştigal” demek gerekiyor şimdi. Hem biz o kadar olgun olabilseydik o da bıyıklarını kesmezdi, lens takmazdı. Öyle di mi? Lâf anlatmak dünyanın en zor işi. En kolayı ise önyargıyla adam çizmek. Belki de en iyisi, bu iki tümceye bulaşmayıp  yaşamı “reset”lemek ya da kaybolmak…

Bisikletiyle sallanarak Mini’yi geçerken kendisine iyi bir yaşam diledim içimden. Ötesi emeğe saygısızlık olurdu…

***

Onun parmaklarını hatırlıyorum… Anneannemin, büyükbabamın, babaannemin ve babamın parmaklarını çok iyi hatırladığım gibi. İncecikti…

Seyrek de olsa etkinlikler de karşılaşınca “Merhaba”yı, “Nasılsın”ı esirgemezdik birbirimizden. Bir kaç yıl önce bir cafede karşılaşmış sohbet de etmiştik. O karşılaşmadan kısa bir süre önce de yine bir bar da uzun uzadıya konuşmuş, neredeyse çeyrek asır öncesinde sevgililik günlerimizdeki çocuksu kavgalarımıza gülüp, dostluğumuzu temize çekmiştik. İyi görünüyordu. Hani Londra’da nasıl iyi olunursa, o da o kadar iyiydi. “Bir saksı yeri değişince küser derdi” babaannem. O haldeydi. Aslında hepimiz o haldeydik. Göçmenlik zor zanaat. Bizi birbirimize benzetti yıllar…

“Nasıl olur?” demiştim, kendisinden neredeyse bir yıldır haber alınamadığını söyleyen arkadaşa. Hemen o gece ortak bir arkadaşımızla oturduğu “belediye evi”nin kapısını çaldık. Yeni kiracı hiç bir şey bilmediğini söyledi… Komşusu da kapı aralığından “Kendisi eve gelip gitmeyince belediyeciler evi boşalttılar. Eşyalarını götürdüler. Bildiklerimin hepsi bu” dedi.

Poliste soruşturma, abisinden avukat dostumuza vekalet, yazışmalar… Bir sonuç yok… “Kötü haber tez duyulur” bâbından başına kötü şeylerin gelmediğini varsayıyorum hep.

“Belki de” diyorum, “Hayat onu herkesten çok yordu… O da ‘reset’ yaparak fabrika ayarlarına dönmek istedi.” Öyleyse kaybolma hakkına saygı duyarız tabii. Kim duymaz ki? “Bu hakkı kullandığını bir fısıldasa keşke” diyorum… “Tamam” derim, “Sen neredeysen orada mutlu ol ama sağ ol…”

N’olur bir fısılda, “Kaybolma hakkımı kullanıyorum” de Müzeyyen!

2014140cookie-checkİNGİLTERE… “Kaybolma hakkı” üzerine
Önceki haberİTALYA… “Ya Tanrı yoksa?”
Sonraki haberOlağanüsü Hal (OHAL) 3 ay uzatıldı
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.