“KOCA KAFA”

SEDAT YILDIRIM SARICI – Kimisi benim gibi görünür olmaya bayılır. Sokakta simit satsam, “ülkenin gıda sektörünü ele geçirmeme ramak kaldı” diye bir bardak suda fırtına koparırım.

Kimisi de “Koca Kafa” kitabının yazarı Erhan Sevimli ağabeyim gibi binlerce yolcu taşıyan gemilere hükmeder. Kaptan kamarasında işlerini yaptıklarından etrafta pek görünmezler. İlgilisi, bilgilisi, tutkulusu tanır onları.

Erhan Sevimli’nin çocukluğu

Zafer müptelası değillerdir, nefer olmak yeter onlara. Tevazu sinededir. Fark edilmeden yaşar, fark ettirmeden birikimlerini aktarırlar. Onların ifadesinde sır, sıradan hatıranın içindedir. Satır aralarında aranmak, satırları aralamakla kaygıyı kavrayabiliriz.

15 Ağustos 2021 tarihli “Simurg – Küllerinden Yeniden Doğmak” adlı yazımda Erhan ağabeyimin Bursa’daki rock festivallerinin gerçekleşmesinde nasıl bir sorumluluk üstlendiğinden ayrıntısıyla bahsetmiştim. Bir cümleyle özetleyeyim; 12 Eylül 1980 askeri darbesinin siyasal baskıları ve bürokratik mevzuat hazretlerinin imkansızlıkları cenderesinde nefesim tükenmişken Erhan ağabeyin estirdiği rüzgar, kurduğu bağlarla “imkansız” sanılandan “imkan” damıtmış; 1987-88 yıllarında birçok konser ve festival düzenleyebilmiştik.

O organizasyonlarda ilk kez sahneye çıkan ya da ilk solo konserini veren gençlerden dünyanın en prestijli müzik ödülü The Grammy Awards – Büyük Caz Orkestrası dalında aday gösterileni de oldu, besteleri ve şarkısözleriyle yurdumuzda çığır açan rock müzik önderleri de doğdu.

“Koca Kafa”yı okuyunca Erhan ağabeyi geç tanımış olmamla çok şeyi kaçırdığımı anladım. Anne Embiye Hanım’ın kıt kanaat idaresiyle yamalı pantolonla okula başlamış,1960, 1971, 1980 ve 2016 darbelerini yaşamış, kardeşliği savunan, daha adaletli bir memleket emeliyle yurdunun aydınlanması ve bağımsızlığı için mücadeledeyken evine, işine gidemeyecek raddede hayati tehlikelerin içinden geçmiş bir ağabeyden öğrenebileceğim birçok değer ve deneyimden yararlanamamış oldum.

Erhan ağabeyin annesi Embiye Hanım gençliğinde yöresel kıyafetiyle

Neyse ki elimizde bütün bu tanıklıkları anlatan bir eser var. Hem de kırk yıllık yazar akıcılığında ve yalınlığında bir anlatımla. Erhan ağabey kuşağını ve yaşadıklarını aktarırken bir yandan yetiştiği kentin siyasi tarihini özetliyor, diğer yandan M. K. Atatürk ve İsmet Paşa’dan Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı (1910 Bursa doğumlu) Behice Boran’a 100 yıllık cumhuriyetleşebilme öykümüzün dönüm noktalarına ışık tutuyor.

Toplumcu kalkınma ve hakkaniyetli paylaşım gayesini önceleyen sosyalist ve komünist düşüncenin olgunlaşmasında Bursa’nın hatırı sayılır önemi olduğunu başka eserlerde rastlayamadığımız hatıralarla kavrıyoruz.

Bursa’da rock konser ve festivallerinin artması ve kapsamının genişlemesinde gazeteci & yazar Banu Demirağ’ın mesleki birikim ve emekleri birçok gencin hafızasındadır. O dönemlerde “gazete” denilince de kaçınılmaz olarak organizasyonlara sahip çıkan Bursa Hakimiyet akla geliyor.

Gazetenin bir şekilde Sönmez Holding ile bağlarının olduğunu o yıllarda duymuştum ama sahibi Ali Osman Sönmez’in yıllarca Bursa Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığını yaptığını, vergi şampiyonluğunu kimseye bırakmadığını ve “Türkiye Komünist Partisi kurulmalıdır” beyanatının olduğunu bu kitapla öğrenmiş oldum.

“Siyasetle uğraşmak, toplumsal sorunlarla ilgilenmek ve toplumun bir ferdi olarak onlara çözümler getirmeye çalışmak bakımından onurlu bir uğraş kabul edilmelidir. Buna da işlerinden, zamanlarından fedakarlık edebilenler mutlaka katılmalıdır. Çünkü yönetmek, yönetilmek işleri siyaseti “meslek” edinmişlere ve yatırım aracı görenlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.” diye yazmış Erhan ağabeyim.

Eşi Necla ablayla birlikte aynı okuldan mezunlar. Her ikisi de diş hekimi. Yani tasa memleketin geleceğidir.

Erhan ağabey, Cumhuriyet Halk Partisi’nde 1973-77 arasında Bursa İl Genel Meclisi üyeliği sonrası 1978 yılından 12 Eylül darbesiyle 1981’de kapanana kadar CHP Bursa İl Başkanı görevini sürdürmüş.

“AMERİKALILAR GÖRÜŞMEK İSTİYOR”

Kitapta yurdumuzun son yüzyılını yakından ilgilendiren bir anı da var. 12 Eylül darbecilerinin yönetimde olduğu o dönemde Amerikalılar Bursa’nın önemli siyasi figürleriyle görüşmek isterler. Erhan ağabey partinin kapalı olduğunu belirterek sıcak bakmaz bu görüşme teklifine. Durumu parti genel sekreterine, valiye ve sıkıyönetim komutanına bildirir. Sıkıyönetim komutanı “Bizim için bir mahsuru yok, görüşebilirsiniz” der.

“Görüşmemek ayıp olur” ortak kanısıyla görüşülme kararı alınır. “Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor… Nasıl bir hükümet kurulmalıdır… Şu şu siyasetçiler hakkında ne düşünüyorsunuz” gibi sorular sorarlar.

Erhan ağabey bu sorulara “Türkiye’nin geleceğiyle bu kadar yakından, bu kadar ayrıntılı ilgileniyorsunuz da Asala adındaki terör örgütünün elçilerimize suikast düzenlemesine neden sessiz kalıyorsunuz?” karşı sorusuyla cevap verir.

Yıllar sonra arda kalan tortu aşağıdaki paragrafla özetlenir: “Her neyse, bizimle yapılan görüşmelerden sonra, Bursa’dan Amerika’ya davet edilenler oldu. İlginç gelir mi size bilemem, o davete icabet edenler siyasette de ticarette de hep var oldu ve hepsi de belirli yerlere geldi…  Bu da tesadüf olmasa gerek…”

TEŞEKKÜR… HEPSİ BU.

2011’de yeniden CHP il başkanı olur ve Bursa tarihinde ilk defa CHP beş milletvekili çıkarır.

O dönem kitapta şöyle anlatılır; “Çok kaotik bir ortam vardı, çünkü bütün parti örgütü birbirine girmiş haldeydi. Yani hiç kimse içerdeki mücadeleden başını kaldırıp dışardaki seçime dair mücadeleye katılmayı, orada bir şeyler yapmayı düşünmüyor, düşünemiyordu.

Böyle bir ortamda görev yapmak çok zor oldu benim için… Özellikle kadın kollarına getirdiğimiz Ayşe Şahin, takdire şayan bir çalışma yürüterek kadınları örgütlemeyi; seferber etmeyi başardı.

O seçimlerde bu kadar kargaşaya rağmen beş milletvekili çıkardık Bursa’dan. Televizyonlarda CHP’nin başarısı konuşuldu vesaire ama vallahi genel merkezden hiç kimse arayıp teşekkür etmedi. Siyasette  başarısızlığın karşılığını ‘yüksek sesle’ duyarsınız ancak başarı karşısında da ‘fısıltı’ ile dahi olsa bir şey duymak ister insan. Siyasetten özel ikbal ve güç beklentisi olmayanların, siyaseti salt takdir edilmek ve toplumsal borcu ödemek için yapanların tek ödülü budur; teşekkür… Hepsi bu.”

Kitap “Çalışmadan duramayan, Siyasetten hoşlanmayan, Darda yanımda duran, Cabbar kadınım NECLA’ya…” diye başlıyor.

Hakkıdır Necla ablamın en güzel sıfatlar. Zaten Erhan ağabeyim “Cabbar kadınım” diye bitirmiş cümleyi. Emin olayım dedim, sözlüğe baktım. Cabbar için; “Büyük, güçlü. Kuvvet ve kudret sahibi. Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi. Kırık dökük ve bozuk olan şeyleri düzeltip onaran, her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her durumda yürüten” yazmışlar. Necla abla hepsi ve daha fazlasıdır. Eser yaratanındır, yani anaların.

Her ikisi de rock gitarist iki evlat sahibiler. Büyüğü Bursa Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi Doç. Dr. Ahmet Sevimli. Küçük kardeş Atahan Sevimli İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Derecesi’yle avukatlık yapıyor. Torunları saymayayım.

Necla ablamın yağlı boya çalışmasıyla Erhan Sevimli portresi

Hani şair demiş ya “analardır adam eden adamı / aydınlıklardır önümüzde gider”.

Kitabın 277. sayfasında şöyle bir bölüm var; “12 Mart aydınlanmacılar üzerinde çok büyük bir baskıya, şiddete ve işkenceye sebep oldu. Fakat sel geçip gitti, kum kaldı! Aydınlanma da aydınlar da ayakta kaldılar.”

12 Mart’tan bu yana tam yarım asır geçti. Erhan ağabey haklı çıktı.

Aydınlanma da aydınlar da ayakta”.

ISBN: 978-605-71316-1-4
BİLGE BAYKUŞ YAYINLARI

___________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2684590cookie-check“KOCA KAFA”

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.