Kırkı çıkarken

Jean Paul Sartre, 60’lı yılların başlarında:
“İnsanlar elbet ölümsüz değillerdir; öyleyse bunca baskılara neden boyun eğerler?”
Diye insanlığı sorgulamıştı.
Peki Kızıldere direnişini bilseydi böyle bir genellemeye gider miydi?
Kırk yıl önce bugün, mevsim bahardı ve hava soğuk. Ve sabahın erken saatlerinden itibaren TRT Ankara Radyosu, Ünye’deki Amerikan Radar Üssü’nden Kanadalı ve İngiliz teknisyenlerin üçünü rehin alan THKP-C militanlarının sığındıkları Niksar’ın Kızıldere köyü muhtarı Emrullah Arslan’ın evinde kuşatıldıklarının haberini veriyordu. Saatbaşı da değil, durmadan…
Ve Kızıldere köyü Almus barajından Niksar sınırına kadar, tepenin etekleri ile birlikte, yörenin Jandarma Alayı ve bağlı birlikleri; muhtarın evi ve yakın çevresi ise, Yozgat komando taburu ile çepeçevre sarılıydı. Ve birliklerin tümünün komutanı Vehbi Parlar, savaş düzenini kurup, emniyetini aldıktan başka, meselenin ateş açmadan halledilebileceğini, zaten ateşle içerdekilerin imha edilmesinin yasal olmadığını astlarına da bildiriyor, ama hem “ateş açarız ha” tehditiyle “teslim olun” diye elindeki megafonu ile sesleniyor ve hem de yukardan emir bekliyordu. Militanlarınsa tümü kısa menzilli olmak üzere, bir sten, üç-dört tabancadan öte silahları; bir günlük yiyecekleriyle, biraz sudan başka erzakları da yoktu. Ama asla teslim olunmayacaktı. Bu, THKP-C’nin Maltepe direnişinden sonra üst planda ikinci direnişi olacak ve de “kurtuluşa kadar savaş!” devam edecekti.

İşte bu amaçla Mahir Çayan ve yoldaşları Saffet Alp, Hüdayi Arıkan, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Sarıhan ile Ahmet Atasoy, THKP-C’nin İstanbul’da yaktığı devrim ateşini tüm Türkiye kırlıklarına yaymak üzere o mevzide direniyor, ve şimdi acilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının durdurulması ile tutuklu devrimcilerin serbest bırakılması karşılığında rehineleri salıvereceklerini bildiriyorlardı.

Mahir Çayan’ın çatıda kiremitleri kırarak açtığı küçük delikten bildirdiği bu talebi ve birlik komutanına “asla teslim olmayacakları” yanıtını Radyoevi açıkladı, ancak komutanlara “Sizler Amerika’nın uşaklarısınız. Biz ere, erbaşa kurşun sıkmayız, onları öne sürmeyin! Siz çıkın karşımıza, siz ey erlerin arkasında saklananlar, sizinle vuruşalım”dediğini açıklamadı.
Ve akşama doğru, Amerikan mamulü 12 Mart 1971 faşist darbecilerinin “yarım saat içinde teslim olmazlarsa imha edin” fermanı komutana ulaştı ve komutan da devrimcilerden “Hayır, asla teslim olmayacağız” yanıtlarını aldıktan sonra, vurucu timleriyle “o yarım saati” bile beklemeden harekete geçti. Önce uzun menzilli silah ve tek mermiyle çatıdaki ÇAYAN öldürüldü. Sonra alt kattatki devrimcilerle rehineler, havan atışları, el bombaları, roketatar salvosu ve en sonunda elleri tabancalı iki sivilin içeri girerek ölü ve ağır yaralıların yeniden kurşunlanmaları yoluyla hepsi birden katledildi. (İçerden dışarıya silahla karşılık yok)Ve ölüler kağnılara doldurularak otopsi için Niksar’a taşındı. Ancak ertesi günü ölüler arasında Ertuğrul Kürkçü çıkmayınca Muhtarın evi yeniden arandı ve Kürkçü evin arkasındaki samanlıkta elinde steniyle saklanırken bulundu.

Derin devlet halen olaya, “ karşılıklı çatışma” süsü veriyor. Ve Ertuğrul Kürkçü’nün “Önce biz rehineleri öldürdük sonra onlar bize ateş etmeğe başladı” yönündeki ifadesi de derin devlete destek arka çıkıyor. Ve CIA, “terörisleri hallettik” deyip noktayı koyuyor.
Fakat kanlı olay bir “KATLİAM” dı, KATLİAM’dır. Olayı hafifletme, katliamlığını örtme ve unutturma çabaları boştur; tarih karanlıkta kalmaz.

Kalmayacak…

Evet, bugün 30 Mart 2012…
THKP-C, 1971 çıkışının özünü oluşturan ve dokusu çelik iplikle örülen Marksist-Leninist bir örgüttü. Ve dökümanlarında, Mahir Çayan’ın eliyle, Kurtuluş Savaşımızın bir halk savaşı ve Kemalizminse Türkiye solunda antiemperyalist bir orijinalite olduğu yazılıydı. Türkiye yeniden eski düşmanlarının hain tuzağına düştüğü için de, emperyalizmin ”gizli işgali” ile satılık işbirlikçilerine karşı savaşmak üzere yola çıkılmıştı. “Tam Bağımsız Ve Gerçekten Demokratik Türkiye” için…
Eylemlerini erken ya da eksik bulabilirsiniz.
Ancak unutmayın! Emekçi halklarımızın kurtuluşu için hedef, yine o hedeftir: “Amerikan Emperyalizmi ve işbirlikçileri… Katliamın;
KIRKI ÇIKARKEN de…

_________________________

* Londra yaşayan eski sendikacı ve araştırmacı yazar Abdullah Nihat Yılmaz, Kızıldere’de düşen Nihat Yılmaz’ın kardeşidir. Abisinin adını sonradan adını taşıyan Yılmaz, Londra’da toplumsal çalışmalarıyla da tanınıyor. TRT’nin özerk olduğu zamanda radyo program yapımcısı olan Yılmaz “TRT köy saati yayıncısı” diye de biliniyordu.

759310cookie-checkKırkı çıkarken

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.