“Kırmızı güller” ülkesinde…

İsveç, Paskalya Bayramı tatilinde yaz sıcaklarını doya doya yaşadı. Çayır çimenlere sere serpe uzanan İsveçliler, güneşin tadını çıkardı.
Şimdi leylak mevsimidir. İsveç’in adıyla özdeşleşmiş kırmızı güllerin açmasına zaman var daha..
İşçilerin, emekçilerin bayramı 1 Mayıs günü, coşku içinde tören alanına doğru ilerlerken, hava yine güneşliydi. Çoğu insan, o günün özel bir anlamının olduğunun ayırdında değildi. Güneşlenen bir anne, bir eliyle salıngaçtaki çocuğunu sallarken, diğer eliyle okuduğu kitabın sayfalarını çevirmeye çalışıyordu. Bir grup ‘’kara kafalı’’(yabancı), parkın bir köşesinde, çal oynasın, vur patlasın havasında mangal yelliyordu. Caddeler, yollar insan doluydu. Aynı kaldırımlarda, aynı yollarda yürüyorduk; ama, farklı dünyaların insanlarıydık sanki. Birden yüzüm asıldı.Bu denli eğitimli bir toplumun, bu ölçülerdeki duyarsızlığına şaştım.Tören alanına girerken, Latin Amerikalı grupların trampet gürültüleri eşliğindeki dansları da olmasa karamsarlığım karamsarlığım sürecekti. Ne coşkulu insanlardı şu Latin Amerikalılar… Çoğu henüz çocuk denecek yaşlarda. Gülüyorlar, oynuyorlar. Bayrakları, flamaları onlar taşıyor. Yürüyüş düzenini sağlıyorlar. Megafonla slogan atarak katılımcıları coşturuyorlar… Çoğu İsveçte doğmuş, İsveç toplumunun durağan değer yargılarıyla büyümüş. Ancak, yüreklerindeki sevinç ateşi dinmemiş. Ülkelerindeki kötü yönetimlerden kaçıp gelen annelerinden, babalarından aldıkları toplumsal inanç yanarcalarını (meşalelerini) söndürmemişler. Üzerlerinde, Orta Doğu insanın umursamazlığı, din eksenli sınırlanmışlığı yok…
Gösteri alanında Magnus’la karşılaşınca daha da moral buldum.
Magnus, Sol Parti’nin Malmö’deki merkezinde karşılaştığım, yaşlı kuşaktan, kendisini hâlâ ‘’komünist’’ olarak tanımlayan bir İsveçli. İsveç Sol Komünist Partisi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, adındaki ‘’komünist” sözcüğünü çıkardı, Sol Parti olarak kaldı. Ancak, Magnus, partililerin, milletvekillerinin gözünün içine baka baka, ‘’ben komünistim’’ diyor.
Çoktandır Magnus’dan söz etmek istiyordum, fırsat bugüneymiş… Dünya işçi ve emekçilerinin 1 Mayıs Bayramını bağıra çağıra, emperyalist deyyuslara söve söve kutladıktan sonra, Magnus’la birlikte, omuzlayabildiğimiz kadar bayrak ve flamayı alarak, konuşa konuşa Parti’nin yolunu tuttuk.. Aklımdaki kışkırtıcı soruyu yolda Magnus’a sordum:
‘’Magnus, bu yılki 1 Mayıs kutlamalarına katılım az değil miydi?”
Magnus’tan, ”He, öyleydi; bu İsveç toplumıu zaten…” diye başlayan bir yanıt vermesini bekliyordum. Beni şaşırttı:
‘’ 1965- 70’li yıllarda, İsveç’te, Vietnam Savaşı kitleler halinde protesto edilmeden önce Malmö’de bir adam vardı. Elinde, ‘Vietnam Savaşı bir insanlık ayıbıdır, kınıyorum’ yazılı bir pankartla, tek başına olduğuna aldırmadan cadde cadde, sokak sokak dolaşıyordu. Savaşa toplu karşı çıkmalar ondan sonra başladı… 1 Mayıs’ın, yüz binlerin katılımıyla kutlanması elbette ki çok görkemli olurdu. Ancak, katılımcıların sayısının az olması, seslerinin duyulmadığı anlamına gelmez. Sayıları az da olsa, hükümetler, bu sesi duyar, duymak zorundadır. Şimdi, iktidarda sağcı parti var. O da bu sese kulak verir; vermek zorundadır. İsveç’in böyle bir geleneği var…’’
‘’Peki, Magnus” dedim; ” Vietnam Savaşı’na gösterilen duyarlılık, neden Irak’a, Libya’ya, Afganistan’a karşı da gösterilmiyor?’’
Magnus, sustu, yüzü gölgelendi. Bu kez, onu öfkelendirmeyi başarmıştım galiba, yanıtı çarpıcı oldu:
‘’ Tek kutuplu dünya anlamına gelen küreselleşme, toplumsal kuralları, sınıf bilincini, insanlık değerlerini yok etti. İnsanlar, günlük çıkarlarının peşinden koşan, ancak, her geçen gün daha fazla ezilip sömürülmekten kurtulamayan yaratıklar haline getirildi. Küçüklüğünde, her 1 Mayıs’ta elinden tutup meydanlara getirdiğim oğlum, artık benimle gelmiyor. ‘ Baba, bugün eksrta çalışmam, daha çok para kazanmam, evimin, arabamın taksitlerini ödemem gerek’ diyor. Bu hale getirildik…’’
MC Donald’ın önünden geçiyorduk. Gençler, kuyruklarda uslu uslu hamburger sıralarını bekliyorlardı. Güneşin altında oturan genç bir anne, biberonla çocuk arabasındaki bebeğine mama yediriyordu..
Magnus, sözlerini tamamladı:
‘’İnsanlar, bu ayıbı aşmak, silkelenip ayağa kalkmak, yüzlerini yeniden kendi değerlerine çevirmek zorundadır. Aksi halde, zengin, fakir bütün toplumlar çürümeye yok olmaya mahkûmdur…’’
Magnus’u partiye bıraktım, düşüne düşüne evin yolunu tuttum.
Akşam oluyordu.
‘’Kırmızı güller ülkesinde’’ bu 1 Mayıs da böyle geçti…

_________________

* Bu yazı Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı..
[email protected]

648380cookie-check“Kırmızı güller” ülkesinde…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.