Kıtalı hastanemiz

Geçenlerde basınımızda, saygın bir köşe yazarının Türkiye’deki hastanelerin KKTC hükümeti tarafından gönderilen hastalara çıkardıkları faturalar ile ilgili yazısını okumuştum.
Yazı çok ilgilimi çekti.
Yazıda özetle, Türkiye’deki hastanelerin Sigortalı Hastaya veya Devlet eli ile sevk edilen hastalara çıkardıkları fatura ile hastaların ceplerinden nakit veya kredi kartı ile ödeyeceklerini beyan ettikleri fatura arasında büyük farklar olduğundan bahsedilmekteydi.
KKTC Sağlık Bakanlığının Kurul kararı ile Türkiye’deki çeşitli hastanelere tedavi amaçlı gönderdiği hastalarının faturaları son birkaç yıldır düzenli olarak ödenemediği için bazı hastaneler KKTC Sağlık Bakanlığı kanalı ile kendilerine gönderilen KKTC’li hastaları kabul etmemek kararı almışlar.
Basında çıkan haberlere göre hala ödenmediği iddia edilen miktar 2 buçuk Milyon TL’den fazla imiş.
Bu miktara hastaların ve refakatçilerinin hastane dışındaki hizmet alımları için harcamak zorunda kaldıkları miktar dahil değil.
Son bir haftadır Kurucu Cumhurbaşkanımızı ziyaret etmek amacı ile neredeyse her gün Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gidiyorum.
Öğretim üyesi olduğum için de, birazcık da ayrıcalıklı olarak başhekimle, Nöroloji Ekibi Başkanıyla, Damar ve Sinir Cerrahıyla ve de Göğüs Hastalıkları Ekibi başkanıyla rahatça konuşup bilgi alabiliyorum.
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesini açıldığından beri hiç bu kadar yakından görmemiş, kullandığı cihazlarla ilgili de hiç bu denli detaylı bilgim olmamıştı.
İdari personel, ön büro elemanları ve hizmetlilerin tümü de işlerini güler yüzle ve içtenlikle yapıyorlar.
Konuştuğum birkaç hasta ailesinin izlenimleri bu güne değin pek duymadığım düzey ve içerikte.
Hastanın ve ailesinin daha kapıdan girer girmez edindikleri izlenim son derece olumlu. Kendilerini güven verici bir ortamda ve emin ellerde hissediyorlar, daha içeriye geçip hemşireler, doktorlar, operatörler, uzmanlar ve diğer tıp mensupları ile tanışıp görüşmeden bile.
Üniversitenin Tıp Fakültesi Hastanesinde görev yapan ve aynı zamanda da Tıp Fakültesinde çalışan öğretim elemanlarının hepsi de kendi alanlarında uzman olmuş tıp mensupları. Tanınan, bilinen, meslek hayatları başarılar ile dolu saygın kişiler.
Hastaneye alınan alet ve cihazların ise en son model olmalarına çok dikkat edilmiş. Damar Cerrahı olan doktorumuz, ben bu hastanede sırf bu alet var diye görev yapmayı kabul ettim diyecek denli açık sözlü. Bu sözü de hastanede kullanılan tıbbi cihazların kalitesini ortaya koyuyor.
Eskilerde, yetenekli sanatkarların ortaya çıkardıkları mükemmel yapıtlar için söylenen bir atasözümüz vardı “Alet yapar el övünür” diye. Bu hastanede de hem sanatkârlar çok yetenekli, hem de aletler. Bu nedenle de bakımın ve tedavinin sonucu beklenenin ve bugüne değin alışılagelmişin çok üstünde.
Hastalar ve refakatçi aileler için akla gelebilecek herşey düşünülmüş. Özellikle içinde adeta kıskançlıkla ve de imrenerek yemek yediğim Hastane Kafeteryası ise hem hizmet yönünden hem de kalite yönünden tek kelime ile mükemmel.
Beni en çok memnun eden ise Hastanenin Kıbrıs’ın dört bir köşesinde kol gezen “Kanser” adlı amansız hastalığı, birincil hastalıklar olarak dikkate almış olması. En yaygın türleri ile savaşmak için özellikle de Onkoloji bölümünde 6 alt bölüm oluşturulmuş ve uzman doktorları da günde 24 saat görev başında.
Türkiye’deki hastanelerle kıyaslandığı vakit, hizmeti daha üst düzeyde, ücreti de neredeyse üçte bir oranında olan bir hastanemiz varken ve de “Bir kıtalı gibi adada yaşarken”, artık yurt dışına hasta gönderilmesine gerek var mı diye de ciddi ciddi düşünmeye başladım.

Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com
11 Haziran 2011

660440cookie-checkKıtalı hastanemiz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.