KÜRESELLEŞMENİN YENİ ÇOCUĞU – PREKARYA

RECEP MEŞE – Bu yazı sanıldığı gibi bir kitap eleştirisi ya da tanıtımı değildir. Ancak söz konusu kavramı anlatmada kitabı ve yazarı baz aldım.

“Prekarya. Yeni tehlikeli sınıf.”

21’inci Yüzyılın yarattığı; işsiz güçsüz, geleceksiz, evet aynı zamanda tehlikeli, yeni SINIF olarak addediliyor.

Verimlilik adı altında pazarlanmaya çalışılan, sömürünün içselleştirildiği, sınıf bilincinin oluşturulamadığı, esnek ve güvencesiz, sürekli değişen düzensiz, geçici işlerde geleceksiz olarak çalışan bu sınıfın, proleterya gibi örgütlenmesi de mümkün görülmüyor.

Her türlü manüpilasyona, yönlendirmeye açık ve tehlikeli görülen bu grupların Türkiye nüfusunun yüzde 15-20 sini oluşturduğu düşünülüyor. 

Prekarya… Bu “yeni” kelime, yeni zamanların toplumsal gerçekliğinin çarpıcı bir yüzünü tanımlıyor: Alabildiğine “esnekleşmiş” bir istihdam rejiminde sürekli değişen işlerde, adeta hep geçici bir statüde çalışanlar, düzenli olarak düzensiz işlerde çalışanla. 

Bütün dünyada giderek genişleyen bu kitleyi “çalışan yoksullar” veya “güvencesiz işçiler” diye tanımlayanlar da oldu. Guy Standing, prekaryayı teşhis edebilmek için onların kimliksizliğini göz önüne almak gerektiğine dikkat çekiyor: Bir geleceği olmayan ve “toplumsal hafızadan yoksun” işlerde çalışıyorlar… Guy Standing’in prekarya olgusu ve kavramı üzerine referans olan kitabı, “yeni tehlikeli sınıf” alt başlığını taşıyor. Birçok düşünür ve sosyal bilimci, prekaryayı zamanımızın proletaryası olarak tanımlıyor zira. En azından, günümüzde prekarya gerçekliğini ve kavramını hesaba katmadan işçi sınıfı, proletarya üzerine düşünmek mümkün değil.

Standing, “küreselleşmenin çocuğu” dediği prekarya olgusunun oluşumunu, dünyasını ve çelişkilerini büyük bir sarahatle tasvir ediyor kitabında. Prekaryanın iç ayrımlarını, tâbi olduğu sömürü mekanizmalarını zengin bir örnek dökümüne dayanarak inceliyor. Yeni bir emek hareketi için ipuçları çıkartmaya da yarayan bir analiz bu. Guy Standing, kullanım süresi geçen proletarya ve orta sınıf terimlerinin yerine prekaryayı koyarak hedefi on ikiden vuruyor.

“Prekarya” kelimesi İngilizcede “güvencesiz” anlamına gelen “precarious” ve Karl Marx’ın üretim araçlarına sahip olamama üzerinden tanımladığı “proletarya” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Kelimeye etimolojik olarak bakıldığında Marksist sınıf tanımlamasının bu sefer de güvencesizlik üzerinden yapıldığı sonucuna ulaşılabilir. Fakat prekarya, kitapta da olduğu gibi, bundan çok daha karmaşık bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Terimin “farklı sosyo-ekonomik grupları” (2014; 21) kapsadığını kabul eden Standing bu argümanını, küresel piyasa düzeninin neden olduğu iş temelli kimlik sorununun varlığına dayandırmaktadır. Sınırların giderek bulanıklaştığını söylerken keskin hatlarla bir sınıf tanımı yapılamayacağını da sözlerine eklemektedir. Zaten yazar, prekaryanın ortaya çıkışını 1980’lere, yani neoliberalizmin yayılmaya başladığı döneme dayandırmaktadır. Bundan dolayı en çok üzerinde durduğu noktalar esnek çalışma sistemi, fırsatçılık, geçicilik, istikrarsızlık, öngörülemezlik ve tüm bunlarla birlikte gelen güvencesizliktir. Tüm bunların sonucunda yazar “parçalı bir küresel sınıf” yani prekaryanın ortaya çıktığını iddia etmektedir. Prekarya, kitabın isminden de anlaşılacağı gibi “yeni tehlikeli sınıfı” ifade etmektedir ve bu düzene karşı olarak tasvir edilmemektedir. Prekarya’nın Marx’ın proletaryasının benzer sendikalaşma hakları veya siyaset ile ilgilenecek zamanı bulunmamaktadır. Yazara göre, prekaryalar güncel meselelere karşı ilgisizdir çünkü düşünebildikleri tek şey bitmek bilmeyen gündelik sorunlardır. Prekarya sadece günü kurtarabilmekte ve herhangi bir gelecek inşası kuramamaktadır. İşte bu yüzden, yazar prekaryayı tehlikeli bir sınıf olarak görmektedir çünkü popülist liderler tarafından manipüle edilmeye oldukça açık konumda bulunmaktadır. Dahası, Standing’in de belirttiği gibi, prekarya birçok farklı kesimden insanı barındırmakta, böylece direkt olarak içerisinde cepheleşmektedir. Dolayısıyla gerçek-ötesi çağ ile beraber, gerçek ile yalan arasındaki sınır gittikçe bulanıklaşmakta ve dünyayı nelerin beklediğini kestirilemez hale gelmektedir.

Prekarite Sınıfı temsil eden çalışan grubu, çeşitli sosyolojik hareketlerde gözlemlenmiştir.

Japonya’da 2003 yılındaki Irak Savaşı protestoları sırasında yoğun katılımı görünmüş olan ve kendilerine “Freeter” ismini veren çalışan grubu, bir “prekarite” örneğidir. Kendilerini tanımlamak için kullandıkları “freeter” kelimesi, İngilizce freelance (serbest çalışan) ve Almanca arbeiter (işçi) sözcüklerinden türetilmişti.

2008 Amerika Krizi etkisiyle yaşanan, Ekim 2011 protestolarında da, gerek internet üzerinden organize olmaları, gerekse ocuppy hareketini oluşumunda prekarite sınıfının etkin olduğu iddia edilmektedir.

2013’te İstanbul’da yaşanan Gezi Olayları için, diğer örneklerde olduğu gibi, eylemin ekonomik tepki olarak gözükmesinde prekarite sınfının etkili olduğu iddia edilmektedir.

Prekarite sınıfı, sürekli çalışma saatleri dışında kalan, eğitimli ve kültürel birikim sahibi olma eğilimdeki kişilerden olması dolayısıyla; ana akım medya ağından bağımsız olarak tanınır hale gelmiş; internet ünlüleri, trend belirleyiciler, internet paylaşımı yönlendiricileri ve benzerlerinin, yoğun olarak bu sınıfın mensubu olduğu iddia edilmektedir.

Yaratıcı endüstrilerde çalışanların toplam istihdam içerisindeki payı 2011 yılında %2, toplam çalışan sayısı ise 191.634 olarak hesaplanmıştır.

Noam Chomsky’e göre; hem ekonomik, hem sosyal olarak tarif edilen güvencesizlik hâli prekarite, (çalışma kültürünün cazibesiyle) insanlığın %99’unu güvencesizlikle tehdit etmektedir.

 

2629840cookie-checkKÜRESELLEŞMENİN YENİ ÇOCUĞU – PREKARYA

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.