“Günler, şimdi, bu kelimeyi yüksek sesle söylerken ne kadar ağırlıktan yoksun geliyor kulağıma. Bana en zor olanın ne olduğu sorulsa, ölçüden ayrılmak olduğunu söylerim. Onsuz edemeyiz. Hayat bizim için fazla boş, fazla açıktır; tutacak bir şeyimiz olsun diye bir yığın şey icat etmişizdir; İsimler, zamanlar, ölçüler, hikayecikler. Öyleyse bırak beni, elimde alıştığım geleneklerden başka bir şey yok, bırak da bundan sonra da söyleyeyim, günü, saati; her ne kadar çıktığımız yolculuk günle saatin despotluğuna aldırmıyor gibiyse de…”
Cees Nooteboom…
Ölçünün içinde kalmak tehlikesizdir… Birileri sizin için ölçmüş, biçmiştir ve en iyi kalıbı oluşturmuştur sizin yerinize… Ölçüp biçenler aslında kendi güçlerinin sınırlarını ve egemenliklerinin sürebilme koşullarını çizmişlerdir…Ama siz düşünürsünüz ki, o elbise sizin için de en iyi olandır, en yakışan, en iyi taşıyabileceğinizdir; çünkü sizin yerinize karar verebilme yeteneğine sahip olanlar ya da öyle olduğuna inandığınız insanlar ortaya koymuşlardır o ölçüleri. Sizin yerinize de düşünmüşler, taşınmışlar ve karar vermişlerdir; Böylece sizi düşünme ve karar verme zahmetinden kurtarmışlardır…
Ayrıca siz kendi başınıza bir şeyleri ölçmeye biçmeye kalkışırsanız ve hatta yeni bir takım modeller çıkarırsanız ortaya, bu öyle tehlikeli bir şeydir ki, bunun bedelini ödemeyi bir çoğunuz göze alamazsınız. Bu yüzden hazır oluşturulmuş ölçülere uymayı, mevcut kalıpların içine sığmaya çalışmayı daha güvenli bulursunuz…
Hele de ölçüyü bulmanın bu kadar zor olduğu günümüz karmaşık toplumunda buna kalkışmak deli cesareti gerektirmektedir belki de…
Neme lazımcılık, kolaya kaçmak, sunulanları tekrarlamak varken neden keyfinizi bozasınız, tehlikeye atılasınız ve ölçüsünü, kalıbını çok iyi bildiğiniz dünyayı değiştirmeye kalkasınız ki…
Bakın günümüz çağdaş yazarlarından Kanada’lı Douglas Coupland, “X Kuşağı” adını verdiği ve bu isimle bir kitap yazdığı konuda ne düşünüyor:
“Gelecekte yaşam, kopyala-yapıştır olacak… Modern hayatta, kitlelerin ve insanların görüşleriyle davranışlarını –etkileşim- adı altında kendi yaşamlarınıza hiç rahatsız olmadan kopyalıyorsunuz. Özgünlük ölürken, parçası olduğunuz modern dünyanın teknolojik titreşimleriyle uyuşuyorsunuz. Bak, gör, beğen, yapıştır mantığının türettiği yeni nesilsiniz. X kuşağısınız…
Ne acı değil mi “X kuşağı” olmak… Bir adı bile olmayan şeylere x demez miyiz bizler… Ne acı bir şey değil mi, bir adı bile olmamak…
Evet birileri bizim için ölçüp biçtiğini, karar verdiğini söylüyor ve biz de inanıyor gibi yapıyoruz buna; kolayımıza geliyor çünkü; onlara karşı çıkmanın tehlikelerinden korunduğumuzu sanıyoruz böylece; rahat olacağımıza, bir gün kaderin bize de güleceğine inanmak istiyoruz.
Ama yanılıyoruz… Geleceğimizi başkalarının ölçüp biçmesine izin verme lüksüne hiç birimiz sahip değiliz. Kendi geleceğimize kendimiz sahip çıkmalıyız. Hangi giysiyi giyeceğimize kendimiz karar vermeliyiz. Gerektiğinde oturup tezgaha kendi ölçülerimizi, kendi hayallerimizi tasarlamalıyız ve bize en uygun dünyayı bulmak için hepimiz emek harcamalıyız…
Doğru “sınırları aşmak” kolay değildir… Var olan tanımlamaların, kabul görmüş norm ve kalıpların sunduğu güvenceli çerçevenin dışındaki tehlikeli denizlere açılmak hiç kolay değildir…
Büyük balıklarla doludur etraf sizi yutacak. Bilmediğiniz bir çok tehlike ve engellerle çevrilidir yolunuz…
Ama Ufuk ordadır, sınırların ötesinde; tanımlanmış kalıpları, denenmiş teori ve hayatları, kendi hayatlarını ve arzularını sizin hayatınız ve arzularınız olarak sunanları, bunları sağlamak için her yolu, her hileyi deneyenleri aştığınız noktadadır Ufuk…
Kendiniz olduğunuz, kendinizi özgürce gerçekleştirebileceğiniz, kendi resimlerinizi çizebildiğiniz, kendi şiirlerinizi seslendirebileceğiniz, kendi binalarınızı kurabildiğiniz, hayallerinizin sınır tanımadığı, ütopyaların yerle bir edilmediği yerdedir Ufuk…
Evrensel olan budur… Tüm insanlığın sahip çıkabileceği ve ortak üretebileceği değer, ölçü, kalıp her şey budur, bu olmalıdır…
Kimse içinde Mozart yeteneğini taşırken dağda çoban olarak ölmemelidir… İnsanlığa yapılan en büyük kötülük budur; insanların kendini gerçekleştirebilmesini engellemek;: Önündeki fırsatları yok etmek ve bu imkanları sadece ayrıcalı bir zümreye tanımak; bu size yapılan en büyük kötülüktür…
Çalışmak isteyenlere iş vermemek; okumak isteyenlere okuma şansını tanımamak; gelişmek isteyenlerin önünü açmamak, bizzat engellemek; hastayım diyene ilaç sunmamak, hastane kapılarını parasız açmamak; cinayettir; insafsızlıktır; barbarlıktır…
Kendi rahatlarını bozmamak ve hükümranlıklarını sürdürmek adına bütün insanlığın gelişimini engellemek, bireyin kendi olabilmesinin ve kendisi için en iyi yolu bulabilmesinin önünü kesmek; daha güzel bir yaşam olanağını insanlığın elinden almak, daha güzel bir dünya arayışlarının önünde, silahlarla, tanklarla; kan, öfke, nefret yayarak, kardeşi kardeşe, komşuyu komşuya, evladı babaya düşman ederek engel koymak insanlığa yapılan en büyük hakarettir.
İstediğiniz gelecek size hiçbir zaman verilmeyecektir; onu elde etme şansını size hiç kimse tepsiyle sunmayacaktır; siz onu bedeller ödeyecek kadar istemedikçe… önünüze konan kalıpları, ölçüleri, tanımlanmış dünyayı üzerinize oturtmayı reddetmediğiniz sürece…
SONUÇ: Sınırların ötesindeki yaşamı arama cesaretiniz olmadığı sürece başka dünyaları keşfetme şansınız hiçbir zaman olmayacaktır…
_______________
* İÜ’de öğretim üyesi