Madalyonun arka yüzü…

 diye, soracak olsanız… Eminim vereceği yanıtların başında;


“Cimri olmamak”, “hoşgörülü olmak”, “özverili olmak”, “bencil olmamak”, “uyumlu olmak”, “aşka değer vermek”, “gururlu olmak”, “korkak olmamak” gibi özellikleri sıralayarak bu ve buna benzer özelliklerin, güzelliklerin bir insanda mutlaka olması gerektiğini söyleyecektir.


Acaba durum gerçekten böyle midir? Yani madalyonun öteki yüzü yok mudur?


Madalyonun diğer yüzüyle de bütün bunları değerlendirmek mümkün değil midir?


Bence olabilir, neden olmasın?


Gelin isterseniz bir anlamda şeytanın avukatlığına soyunalım ve insanlarda olumsuz olarak görüp, değerlendirdiğimiz birçok özelliği farklı bir bakış açısıyla düşünelim ve ona göre değerlendirelim. Yani madalyonun öteki yüzünü ve şeytanın gör dediğini görelim.


Ne dersiniz, denemeye değmez mi?


İlle de hoşgörülü olmak gerekmez…


Hoş göre göre, sonunda aptal konumuna düşer insan. Onu hoşgör, ötekini hoşgör, e peki kendisini kim hoşgörecek? Her davranışı, her aptallığı, her kaba sabalığı hoşgörürsek, bu hareketler hiç bitmez. Onun için kesinlikle hoşgörülü olmamak gerekir!


Özveri çok yanlış bir şeydir.


Özünden vere vere, sonunda kendi özünüz yiter gider. Özünüzden olursunuz. Herkesi öyle bir alıştırırsınız ki öz verişinize, bunu yapmadığınız zaman boşu boşuna kötü kişi olursunuz. Neden kimin için özünüzden veresiniz?


Özverili olmak demek, kendinden pek çok şey yitirmek demektir. Hiçbir zaman özverili olmamalı. Çünkü özveri genellikle karşılıklı olmuyor ve insan yaşamının sonuna geldiğinde, özünden vere vere hiçbir şey yaşamadığını fark ediyor.


Bencillik iyi bir niteliktir.


İnsanı mutlu eder. Çünkü bencil olursa, her şeyi kendi istediği gibi yaşayabilir insan. Bencil olmazsa, başkalarına uyması gerekir ki bu da genellikle istemediği şeyleri yapması demektir. Bencil olmalı; kendi istekleri, arzularına göre yaşamalı, canının istemediği hiçbir şeyi yapmamalıdır ki bu ölümlü dünyada zevk için yaşasın.


Uyumun doğru bir davranış olduğunu söyleyenler çok yanılmışlardır.


Uyum ya da uzlaşma insanı kendi benliğinden eder. Sağınıza, solunuza, çevrenize uyum göstermek için çabalarsınız, kişiliksiz biri olup çıkarsınız. Ancak uyumsuzluk yanlışları ve eğrileri düzeltmede işe yarayabilir. Uyum, doğru da olsa, yanlış da; kurulu düzenin aynen yürümesini sağlar ki bu da gelişmeyi engeller.


Gurur pek akıllıca sayılmaz.


Gurur insanın pek çok şeyi yaşamasını, tatmasını engeller. Saçma sapan gurur kuralları uğruna, insan pek çok şeyi ister istemez yapamaz. Gururun altına sanki yüce bir şeymiş gibi sığınmak, güçsüz kişiliklerin davranışıdır. Doğal ve komplekssiz kişiler gurur saplantısına batmazlar. Bu, o kişiye daha bir içtenlik getirir.


Aşk insana mutluluktan çok acı getirir.


Hele tutku haline gelmiş bir aşk daha çok ilkel insanlara özgüdür. Yeryüzünde milyonlarca kişi yaşarken, o kişiden başkasını böylesine sevmeyeceğine inanan insan, kendine güvenmiyor demektir. Kendine güvenen insan, aşka yani tek bir kişiye gereksiz anlam yüklemez. Çünkü yaşanan aşkın dozu hiçbir zaman eşit değildir ve dozunu kaçıran tutsak olur.


Savaş her zaman yanlış değildir.


Savaşmayan kişi hakkını koruyamaz. Eğer savaşmaktan korkarsak, her önüne gelen yumruğu beynimize indiriverir. Bize her istediğini benimsetir. Savaştan korkanlar ezilmeye mahkumdurlar. Savaşmak, hakkını aramaktır.


Korkaklık genellikle yararlı bir huydur.


Ben hiçbir şeyden korkmam demek insanları aptal yerine koymak, kendini kandırmak, kendine güvenmemek anlamına gelir. Yeryüzünde korkulacak tonla şey vardır, bunlardan korkup önlem alınmazsa, biri başına geldiğinde insanın ödü patlar ve zarar görür. İnsan pek çok şeyden korkmalıdır ki, korktuğu başına gelmesin.


Her zaman madalyonun iki yüzü olduğunu unutmadan bir düşünün isterseniz… Neden olmasın?


Gelin isterseniz bu yazımı da, içinde yaşamış olduğumuz ve bir anlamda da;  adına “etme-bulma dünyası” dediğimiz şu kısır döngü içerisinde “erkek ne etmiş, kadın ne bulmuş?” onları sıralayarak bitirelim:


ERKEK, silahları buldu, avlanmayı icat etti!


KADIN, avcılığı buldu, kürkü icat etti!


ERKEK, renkleri buldu, boyamayı icat etti!


KADIN, boyamayı buldu, makyajı icat etti!


ERKEK, konuşmayı buldu, sohbeti icat etti!


KADIN, sohbeti buldu, dedikoduyu icat etti!


ERKEK, tarımı buldu, yemeği icat etti!


KADIN, yemeği buldu, diyeti icat etti!


ERKEK, dostluğu buldu aşkı icat etti!


KADIN, aşkı buldu, evliliği icat etti!


ERKEK, kadını buldu, seksi icat etti!


KADIN, seksi buldu, başağrısını icat etti!


ERKEK, ticareti buldu, parayı icat etti!


KADIN, parayı buldu…


Ve bundan sonrası tam bir…


FELAKET!


 


“Anneme madalyonun arka yüzünü gördüğümü söylemeyin! O benim madalyonun ön yüzünü gördüğümü sanıyor”


 



Mete Karakaş: araştırmacı / yazar
           e-mail: [email protected]


METE KARAKAŞ’IN DİĞER YAZILARI


– Aşk eski bir yalan…
– Aşklar, şiirler ve şarkılar 
– Gittim, gezdim, gördüm
– …bağlı kadınlara selam olsun! (1) 
– Destan’dan destana yol gider (II) 
– Bunu biliyor muydu Bay Bush? (III) 
– ‘Amazon’ kadınlarından ‘Amansız’lara (IV) 
– Panik Odası mı? Nanik Odası mı? (V.) 
– Meryem ve Meryem (VI) 
– İki farklı Recep öyküsü… (VII) 
– Teflon insanlar (VIII) 
– Hippiler (Hippie) ve bonomolar (IX) 
– Hindi ve papağan (X) 
– Şiir üstüne ne varsa… (XI)
– Sanat (zanaat) ve sanatın başlangıcı (XII)
– Erkek Olmanın Dayanılmaz Hafifliği (XIII) 
– Düşünce yazıları…(XIV)
– Sigara – Nargile – Pipo (XV) 
– Acele karar vermeyiniz… (XVI) 
– Kararlı ol ve seçimini doğru yap! (XVII) 
– Öğrenmenin yaşı yoktur (XVIII) 
– Bitmeyen Senfoni (XIX) 
– Nazım Hikmet Kültür Merkezi…(XX) 
– Hayatın aynasıdır tiyatro! (XXI) 
– Mağdurlar ve mağrurlar (XXII) 
– Şu Çılgın Türkler (XXIII) 
– Benim sinemalarım… (XXIV) 
– Muhteşem gece! (XXV) 
– Pamuk eller cebe! (XXVI) 
– Yurttan Tipler Korosu! (XXVII) 
– Anıların izinde radyo günleri! (XXVIII) 
– Yaşamak ve sevmek üstüne! (XXIX) 
– Suçlular aramızda… (XXX) 
– Sen neymişsin be abi! (XXXI)
– Durdurun dünyayı inecek var! (XXXII) 
– Bir demet maydanoz…(XXXIII) 
– Tersine dünya…(XXXIV) 
-Yukarıdakiler – Aşağıdakiler (XXXV) 
-Bahar Rapsodileri… (XXXVI)
-Düşman kardeşler…(XXXVII) 
-Uçurtmayı vurmasınlar!…(XXXVIII) 
-Ateş düştüğü yeri yakar…(XXXIX)  
-Sağdan soldan estarabim!…(XL) 
-Paradigma değiştirmek!.. (XLI) 
-Şeytan Üçgeni… (XLII) 
-Sen de benim hatalarımdan birisin…(XLIII) 
-Mutluluğu ararken…(XLIII) 
-Ah şu kadınlar…(XLIV) 
-Bir düğün gecesi… (XLV)
– 3.Uluslararası Adalar Festivali (XLVI)                    
-Sil baştan…(XLVII)
-Yine yakmış yar mektubun ucunu…(XLVIII) 
-Cahile söz anlatmak…(XLIX) 
-Parkta bir sonbahar… (L)      
-Türk Dili Dergisi ve Ahmet Miskioğlu…(LI) 
-“Eşek” var, “Eşşek” var! ((LII)
-Hayata dair…(LIII)

694400cookie-checkMadalyonun arka yüzü…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.