MAĞDURİYET RANTI

SEDAT YILDIRIM SARICI – Bazen milyonda değil, milyarda bir rastlanacak bir insana denk geliriz. Prof. Dr. Sinan Canan onlardan biri. Araştırmacı, akademisyen, biyolog, sinirbilimci, yazar, öğretim görevlisi (hem de rock gitarist) kimliklerinin birikimiyle “evrimle Kur’an’ın çelişmeyeceğini” anlatma çabası içinde.

“Benim anladığım Kur’an ve İslam, benim bildiğim bilimle çelişmiyor; çünkü ben Kur’an’ı bilimle okuyorum.” diyor. Yirmi yılı aşkın bir zamanını, Kur’an ezberleme, kelime mealleri ile okuma, tecvid, tevil, hadis gibi İslam metinlerini kavramaya vermiş.

“İslam’a yeni ve keyfi yorum getirmekle” suçlansa da benim için esas kitap kainattır” diyerek, hepimizin eğitmeni tabiata bakıyor.

Ankaralı zıpırlığının tüm hallerini sıcak sohbetlerinde hissettirmesi yetmiyormuş gibi bir de heavy metal gitarcısı. Çok da güzel besteleri var.

Bizse kendisini hiç ummadığı bir yerden “avlayacağız”. İlk ve ortaokulda bıçkın çocuklar Sinan’a saldırır dövermiş. “Kavgacı bir yapım yoktu” diyor. Yediği dayak sonrası sınıfa girdiğinde kızlar üzülür, çevresine toplanır, şefkatla ilgilenirlermiş.

Prof. Dr. Sinan Canan

Bu durum bizimkisinin hoşuna gidiyor ve “Mağduriyet Karizması” oluştu, diyor. Bence “karizma” emekle edinilecek bir meziyet. Dayaktan karizma devşirmek avanta kovalamak olur. “Mağduriyet Rantı” demek daha doğru olur.

Mağduriyet Rantı, bireysel ölçüde olabileceği gibi toplumsal genişliğe de erişebilir. Sığınma talepleri ülkesel ölçekte mağdur edilme gerekçelerine dayanır ya da dayandırılır. Mağdur edilen toplumun ya da ülkenin evladıysanız, Sinan Canan’ın ilk ve ortaokulundaki kızlar değilse de, misafirliğe gittiğiniz ülkede belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili bakanlıklar (çoğu zaman istemeyerek de olsa) sizinle ilgilenirler.

“Halepçe”yi Jupiter’in arkasına saklanmış bir başka gezegen zanneden Chris de Burgh bile bakarsın destek konserinin baş aktörü olur, şarkıları yankılanır (bütün geliri çalınan Wembley Arena-The Simple Truth konseri-1991).

Elbette oradaydım. 57 milyon sterlin toplandığı yazıldı. Binde biri bile bölgeye ulaşmadan buharlaştı. Dosya hırsız bulunamadan kapandı. Benden başka bu soygunu hatırlatan bir tek enayi de çıkmadı! (Bakınız: The Lord Archer of Weston-super-Mare)

Polonya Sınırı

Tabii ki bütün bunlar “geçen” yüzyıldaydı. Bu çağda Yunan sınır kapılarına itilen göçmen de olabilirsiniz. Kış kıyamet bir Polonya ayazında koz olup köze de dönebilirsiniz. Ege, Akdeniz sahillerine bir jandarmanın hüzünlü gözlerine yavrunuzun cansız bedeni yansıyabilir. Sağ kalanınız varsa, organ mafyası başka bedenlerde de seyahatiniz için ellerinden geleni yapacaktır. Böbrek reenkarnasyonu! Literatüre “hedayemizdir”.

Bu yüzyıl, yüzsüz yüzyıl. Merhamet duyguları simsarlarca (komisyoncu) pazarlandığından hakikaten mağdur olanlar da artık şefkatle değil nefretle karşılaşabiliyorlar. İnsaf sahibi olmak, insan yaradılışından uzaklaştırılıyor.

Bölgemize “demokrasi getirme” masalıyla kalbi atan can bırakmayanlar göstermelik de olsa mağdurlaştırılmış göçmenlerle azıcıcık ilgilenirler. Mağdur kendi yurdunda tanınmış bir sanatçı ise mevsimlik kayırma artar gibi olur. Bu kayrılma haybeden sergi, dergi, gazete, sahne, konser, festival, radyo, televizyon imkanı sağlayabilir.

Avanta tutkuyu sulandırır. Rahat hantallaştırır. Kıvam kaçarsa yaratıcılık da kaçar. “Kayırma” sanatçıyı sanatından “ayırma” ile nihayetlenebilir. Mağduriyet, hararet mahrumiyetine, rahatlık mahkumiyeti mağlubiyete sevk edebilir. Utku unutulur.

100 yılı aşkındır acıyla kavrulan Filistin sorununda, ciğerden bir eserin evrensel ölçeklerde yankılanamamasının ana nedeni salt imkan darlığı değildir. Filistin sana söylüyorum, gelinim sen anla! Ateş içindeki yurtların yurtdışında yaşayan evlatlarının çoğu tutku sulandıran rahat içindedir.

Ne yani, inanayım mı şimdi kendi yazdığıma? Aksi de doğru olamaz mı? Olur mu olur vallahi. İbrahim MAALOUF en iyi örnek. Yaşayan en büyük trompetçilerden. Ailesi 120000 can kaybı ve bir milyon vatandaşın göçüne sebebiyet veren (1975-1990) Lübnan İç Savaşı nedeniyle Fransa’ya yerleşenlerden.

1980 doğumlu İbrahim sadece trompet çalmıyor, besteci, aranjör ve yapımcı da.

Babası da trompet çalıyor, annesi piyanist. Dedesi gazeteci, şair, müzikolog. Amcası yazar.

Maalouf dilimizce “tanıdık” demek. İbrahim’in besteleri bizim memleketten çıkmış gibidir. Paris Filarmoni ile kaydedilen (Alice in Wonderland – Au Pays d’Alice) “Aliye Harikalar Diyarında” konseri unutulmayacak ölümsüz bir numunedir (2015).

İbrahim Maalouf – İstanbul/Volkswagen Arena 2022

Yurdumuzda da konserler veren İbrahim MAALOUF’un 2013 İstanbul konseri, epeyce bir “heavy metal”  konserine dönüşmüş. 2022’de ise İstanbul-Volkswagen Arena’ya 5 bin müzikseveri bir araya getirmiş. Bu konserde Romanyalı çingene Mihaï Pirvan alto saksafonla öyle bir doğaçlama yapıyor ki efsanevi bir zurnacının bütün isyanları, çığlıkları, yakarışları tarihe kaydedilmiş olur. Daha kusursuzu olamaz, olmamalı da.

“True Sorry”, trompetin böylesine iç yakan bir titreşimle aranje edildiği ender eserlerdendir. Dinlemek isteyenlere müessesemizin ikramıdır:

https://www.youtube.com/watch?v=LOAhqeKe8bM

TROMPET MAKAMINDA DEVRİM

Şunu da ekleyeyim, matemimsi ulvi derinliklerin izlerlerle birlikte yaşandığı 2013 İstanbul konserindeki 16 dakikalık “Beirut” yorumu hakikaten dikkate değer. Trompet üzerinde devrim niteliğinde doğaçlamayı Youtube üzerinde bulunan 90 dakikalık videonun 33. dakikasından sonrası için boş bir zamanımızda 16 dakikayı ayırmamız gerekecek.

https://www.youtube.com/watch?v=le-e37ZMck8

Guildhall School of Music & Drama’dan trompetle virtüözlüğe yürüyen Edward Hogben ile dün bu soloyu analiz ettik. Genç dedi ki “trompette üç düğme bulunur. Maalouf dört düğmeli özel bir trompet yaptırarak Batı müziğinde olmayan, sizin müziğinizde olan makamsal seslere de ulaşabiliyor. Hakikaten devrim”.

Bir yorum da benden olsun. Biliyorsunuz armoni üzerine ahkam kesmeye bayılırım. “Beirut” ile çok benzer armonik altyapıda (chord progression) üç eser daha var. Olsun varsın. Ne de  olsa bizim oğlan.

Led Zeppelin – “Babe I’m Gonna Leave You” (Ekim 1968),

Chicago – “25 or 6 to 4” (Ağustos 1969).

George Harrison’ın (Beatles) – “While My Guitar Gently Weeps” (Mayıs 1968).

Kızlar George Harrison’a bayılır. Kızıyor muyuz? Kızmıyoruz. Kızları kızdırmıyoruz.

İbrahim Maalouf

Biz İbo Maalouf’tan bahsetiyorduk. Bergamalı trompet üstadımız Ergün Şenlendirici’yi de hatırlatır. “Gelin ağlatan trompetçi” ünvanın yanı sıra ünlü virtüöz Don Cherry’e göre “Büyücü”dür. Nur içinde yatsın.

Londra konserinde sahnede sadece Ergün ağabey ve Okay Temiz vardı. Trompet gibi oldukça yüksek nefes isteyen bir çalgı, muhtemelen dünyada ilk defa iki saat durmadan üflenmişti. Hem de ne doğaçlamalarla. Sanırım 1991 yılıydı. Unon Chapel (Highbury & Islington).

Ergün ağabey Maalouf’un dört düğmeli özel trompetiyle yaptığı makamsal soloları üç düğmeliyle yapan çok özel bir yetenekti. Allah verdi ama 1997’de kalp krizini bahane ederek genç yaşta elimizden aldı. Uluslararası arenada tanıtamadık. Oğul Hüsnü Şenlendirici emanetimizdir. Babasını aratmaz.

“BAK ŞU BEBELERİN GÜZELLİĞİNE”!

Hüsnü gibi sihirli klarnet çalıp çığır açan genç virtüözlerimizden Serkan Çağrı’yı da hatırlatmalıyım. Müzik tarihinde adına klarnet üretilen ilk Türk müzisyen. 7 yaşında klarnet çalmaya başlayan Keşanlı Çağrı, uluslararası müzik piyasasında “En iyi 10 klarnetçiden biri” kabul ediliyor.

Ünlü nefesli çalgılar imalatçısı Amati Denak firmasına “klarnetlerde eksik perde” olduğunu ispatlamış, yeni perde tasarımıyla “Serkan Çağrı” adına klarnet üretilerek dünyada ilk kez bir enstrüman Türk bir müzisyen adına tescillenmişti (2009).

Klarnet abanoz ağacından yapılır. Abanoz ahşabın kara elmasıdır. Ezeli dayanıklılığa sahip abanoz için Halikarnaslı Heredotos (MÖ 484 –  425) üç yılda bir Afrika’dan 200 abanoz kütüğünün vergi olarak Pers imparatorluğuna yolladığını yazmış.

Metin Türkcan

Pentagram ve Şebnem Ferah’ın da gitaristi Metin Türkcan da gitarın perdelerinin bulunduğu sap üstünü efsanevi birçok gitar gibi abanozdan yaptırıyormuş. Metin’in el çizimleriyle tasarladığı gitar tanınmış gitar firması ESP tarafından “METOBOY” adıyla üretildi (2011). Türkiye’nin ilk imzalı (signature) gitarı olarak tarihe geçen METOBOY ile Metin Türkcan, adına “özel gitar üretimi yapılan ilk Türk gitarist” oldu.

Şöyle bir final yapalım mı? 

AJDA makyAJDA” küreselleşme formüllerini bulmaca makalemizde Ajda’nın değindiği gibi Anglo Saxon kültürün kendinden başkasına yüz vermediğini yazmış, uluslararası alana çıkabilmemiz için birkaç formül sıralamıştık.

İbrahim Maalouf ve Hüsnü Şenlendirici deneyimleri bize yeni bir formül daha eklememiz gerektiğini fısıldıyor. Anne, baba, amca, dede de derinlerden bir yerden edebi birikime, sahne adabına dair bir şeyler fısıldayabilmeli…

Ergün ağabey, Hüsnü ve İbrahim sanki, “Anglo Saxon kültürün iznine teslim olmamalıyız”, der gibiler. Sesimizi, eserimizi, geleceğimizi birleştirebilmeliyiz.

___________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2664070cookie-checkMAĞDURİYET RANTI

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.