Mecburiyetten U dönüşü

Hayatımda yaptığım U dönüşlerinin haddi hesabı yoktur; sık sık yapmışımdır…
Zaten, bana kalırsa U dönüşü yapmadan hayatın anlamı olmaz, olamaz…
U dönüşü sadece karayollarında değil, yola çıkmış ama yolunda gitmeyen birine doğru istikâmeti göstermek için yaptırılır!
Metazoridir…
U dönüşleri aslında kerhendir, istemeseniz de mecburiyettendir.
En son yaptığım U dönüşü Kanada-ABD sınırında gerçekleşti; Pembe Panter’e yakışır bir sakarlık komedisi gibi geldi geçti.
Bir süre evvel, ailecek yaşadığımız ABD’den görev nedeniyle Kanada’nın Alberta Eyaleti başkenti Edmonton kentine taşınmış idik. Burada kaldığımız kadarıyla rahat etmek için Sürekli Oturma İzni almak amacıyla başvuruda bulunmuştuk.
Kanada makamları, Allah tuttuğunu altın etsin, talebimizi ikiletmeyip bize daimî ikâmetgâhı veriverdi.
Lakin bu yerleşke hakkının kullanılabilmesi için ülke topraklarına yeniden ayak basmamız gerekiyormuş, bunu da ilave ettiler.
¨Biz zaten sekiz aydır Edmonton kentindeyiz, buraya yerleştik, yerleşke hakkı için ülke topraklarına evvelden ayak basmış bulunuyoruz¨ dediysek, bunu anlatması zor görünüyordu. Zira yasalar, bizim anlattıklarımızdan daha önemliydi.
Kanun karşısında boynumuz kıldan incedir, n’apalım, ne isteniyorsa onu yapacaktık; sorduk!
¨Geldiğiniz ülkeden tekrar giriş yapmanız gerekiyor¨ dediler…
Kanada’ya geldiğimiz ülke, ABD’dir.
Neyse ki pek uzak değildir. Edmonton’dan otomobil yolculuğuyla ferah ferah 6, bilemedin 7 saatte varılır; buralarda 6-7 saatin lafı olmaz…
Geldiğimiz ülkeye tekrar dönüp orada vakit kaybetmeye gerek yokmuş, sınırı geçer geçmez, hemen geri dönmemiz yeterliymiş: U Dönüşü dedikleri buydu…
Edmonton‘dan Güney’e doğru, Calgary kenti üzerinden geçerek inecek, Coutts sınır kapısından geri dönecektik.
Yani şöyle olacaktı: Aracımızla ABD’ye girer gibi yapıp, kapıdan geçtikten hemen sonra sola direksiyon kıracak, Kanada’ya, tekrar Kuzey’e yönelecek, Kanadalı gümrükçülere, ¨Merhaba, biz geldik, ne zamandır bizi bekliyordunuz, inşallah çok bekletmemişizdir¨ diye sevimli gülücükler dağıtacaktık.
30 Mayıs gecesi orada olacak biçimde yola çıkıldı, yol ve seyahat tedarikiyle araç sürüldü, gece yarısına doğru Coutts sınır kapısına dayanıldı.
ABD’ye giriş yapılırken görevli memur, ¨Amerika’ya hoş geldiniz¨ dedi; sevindik.
¨Biz çok kalıcı değiliz, zahmet etmeyin, şöyle bir Amerika havası alıp geriye, Kanada’ya döneceğiz, U dönüşü yapıyoruz¨ diye yanıtladım, aracın içinde oturup Boğaz Köprüsü gişelerindeki memurla konuşur gibiydim…
¨Haaa, o zaman iş değişir¨ dedi Amerikalı gümrükçü, ¨U dönüşü yapacaksanız, az bekleyin, size eskort yapacağız, ABD topraklarına sokmadan gerisin geri, yallah Kanada’ya marş marş¨ diye duruma açıklık getirdi.
Gümrük kapısının park alanında bir süre bekledik, ne gelen var ne giden…
Gece yarısına az kalmıştı, ortalık da ruh gibi sâkindi.
Zaten bu Coutts kapısı pek kullanılmayan, işsizlikten esneye esneye çene bağları açılmış memurlarla dopdolu, bir fuzulî kapıdır.
Bir süre sonra, bizi arkasına alıp U dönüşü için eskort yapacak gümrük memuru çıka geldi.
Sordum, ¨Biz zaten geri dönmek üzere geldik, eskorta zahmet etmeyin, buraları avcumun içi gibi bilirim, işte şuracıktan dönüvereceğiz¨ dedim.
¨Yoook, asla ve kat’a olmaz!¨ dedi, ¨Böyle deyip ABD’ye kaçıverenler oluyor, nereden bilelim, ya siz de kaçarsanız…¨
¨Estağfurullah, hiç bizde kaçak hâli var mı, hem sizde adam kaçıracak göz var mı?¨ diye hem iltifat ettim hem de içi rahat olsun istedim…
¨Kanun ve kurallar bunu emrediyor, sizin kaçıp kaçmayacağınızı ben bilemem, kanun bilir, benim görevim size U dönüşü yaptırmaktır¨ dedi.
ABD gümrükçüsüne biraz içerlemiş bulunuyordum, ¨Yahu niye ABD’ye kaçayım, biz zaten ABD’den buraya geldik, ABD kimliği taşıyan birisi niye ülkesine kaçsın?¨ dediysem de nâfileydi.
Hiç Türk pasaportu taşıyan birisinin Türkiye’ye kaçtığını duydunuz mu; bizimkisi buna benziyordu…
Ne var ki memur tayfasıyla fazla uğraşmaya gelmez, ¨Haklısın vallahi, sözün bir minare kadar doğrudur!¨ deyip lakırdıyı uzatmayacaksın.
Ben de nizâyı, çekişmeyi fazla uzatmadım.
Bürokrasi zaten böyle işler için vardır…
On-on beş metre kadar önde Amerikan gümrük aracı, arkada biz, yol aldık. Bu sır’at köprüsü seyahati sonunda kendimizi Kanada kapısında yeniden bulduk.
İşte amacımız da zaten buydu, Kanada’ya sanki ABD’den giriyormuşuz gibi bir tiyatro mizanseni yapıyor, devlet denilen saçmalığın bürokratik kurallarıyla devleti kandırıyorduk.
Kanada gümrük görevlisi, ¨A-aa, az önce siz burada değil miydiniz, ne çabuk döndünüz, yoksa bir şey mi unuttunuz?¨ diye sordu.
Durumu açıklayınca suratı mahkeme kapısına dönüverdi: ¨Aracınızda ve üstünüzde her türden silah, patlayıcı madde, uyuşturucu, alkol, tütün ve on bin Kanada Doları’ndan fazla para var mı?¨
Allahtan hiçbiri yoktu!
¨Fakat, sizin işlemlerinizi yapamayız, zira görevli memur evine gitti, artık yarın sabah gelir¨ dedi.

Ben, ¨Zahmet olmazsa çağırıverin, zaten buralarda falan oturuyor olmalı, ne kadarcık yer, Coutts denilen burası altı üstü bir köy kadar!¨ dedim, ¨Biz, taaa, o kadar yoldan geldik, görevli memur azıcık geliverse n’olur!¨
Yılların eskitemediği sevgili eşim benden daha çok yavuz hırsız çıkmasın mı, ¨Siz ev adresini verin, biz gidip alıp gelelim!¨ dedi
Bu kadarını Kanadalı memur beklemiyor olmalıydı, ısrarımızdaki emr-i vâki karşısında ezilip büzüldü, belli ki memur karşısında galebe çalmak tesirli oluyordu. ¨Siz, hele bu geceyi bir otelde geçirin, yarın sabah, görevli gelince ilk olarak sizi işleme sokması için elimden geleni yapacağım¨ dedi.
Yaka numarası 19%&∂∆¬ olan gümrükçünün bu sözleri senet değerinde olsa da, karşılıksız çek gibi sadre şifa verecek cinsten görünmüyordu, ama fazla üstelemeye hiç gelmezdi.
Zaten bizden başka işleme girecek kimse, in cin top oynayan Montana-Alberta sınır kapısında yoktu. Belli ki sabah olup Alberta horozları ötünce biz sıra mıra demeden içeri alınacaktık.
Gümrükçünün, bir otelde sabahı sabahlayın tavsiyesine uyarak bir de akıl sorduk, ¨Acep, civarda rahat ve temiz bir döşeği olan otel var mıdır?¨ dedik.
Varmış, 21 km.kadar içerde, Kanada’nın Warner adlı kasabasında bir otel varmış, ¨Oraya gidin, zaten gidecek başka bir yer de yok¨ dedi..
Otele telefon açmadan evvel i-Phone üzerinden internete girip otel fiyatlarını kıyaslamak mâharetine başvuran karımı uyardım! Arka koltukta uyumak sıkıntısındaki Ali Nâzım ve otomobilin yorgun düşmüş sürücüsü Mahmut Efendi bu durumdayken, üstelik civarda fiyat kıyaslaması yapılacak başka bir otel olmadığına göre, vallahi billahi, bu gereksizdi.
Ama gel de Sinem’e bunu anlat! O ısrarı elden bırakmadan, telefon numarasını internetten bulup, ben direksiyonu sallarken ne yaptı etti orayı aradı, ¨Resepsiyondaki bayanla konuştum, bir odayı bize ayırdılar, yerimiz hazır¨ dedi…
Hilton’da yer ayırtmış vaziyetindeydik, ağzımız kulaklarımızda ve yoldayız.
Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik ve bîtap bir vaziyette Warner Hotel’i bulduk, bulması zor olmadı.
Warner tabelasını görünce karayolundan sola saptınız mı hemen karşınıza çıkıveriyor, ondan sonra birkaç ev var, bir iki ahır, samanlık ve traktör garajı gibi yerler cabası…
Warner Hotel’e gece yarısı kucağımda uyku düşkünü Ali Nâzım, yanımda eşimle adım atınca önce bir kovboy barına girmiş gibi kendimizi bulduk.
Gece yarısı sarhoşu birkaç erkek, birkaç kadından başka kimse içerde yoktu; fakat fazlasıyla dost canlı insanlardı…
Erkekler, kovboy şapkaları altındaki alkol kırmızısı yüzlerinde dudaklara Budweiser bira şişesini yapıştırmıştı.
Otelin yönetici barmen kadındı; eşimin telefonda konuşup yer ayırttığı resepsiyonist…
Ellisini devirmiş, ancak çıta gibi incecik bir kadın olan barmaid ¨Çok şanslısınız, otelimizde 15 oda var, ancak bir tanesi müsait idi¨ dedi; bir sevindik, bir sevindik.
Otelin odaları barın üzerindeki ikinci kattaymış, yuvarlana döküle üst kata taşındık, ama aklım barda kaldı…
Üst katın 14 odası gerçekten müsait değildi, otel sahibi restorasyon tamiratına başlamış idi ve her taraf inşaat vaziyetindeydi: Tuvaletlere konulacak klozetler, küvetler, dolaplar, alçıpanlar, keresteler, yapı gereçleri koridorlardaydı…
Sadece 10 numaralı oda boş! O da bize kısmet olmuştu…
Sinirden değil, ama işin matrak yanını görmek hasretiyle, karı koca biz, Sinem ve ben gülüyorduk; biz güldükçe barmaid kadın da neşeleniyordu, iyi bir iş yaptığını sanıp seviniyordu.
Çoluk çocuğu bize verilen odaya yerleştirdim. Çarşafların temizliği dışında iler tutar yanı olmayan burasına razıydık.
Ardından bara indim, kendime Montana kovboyu süsü vererek barda bir yere iliştim; bir şapkam eksik…
Barda yaşlı kovboylardan birisi, geçkince bir hanıma çapkınlık yapmaya uğraşıyordu. Bu kadar zahmete aslına bakarsanız gerek yoktu, kovboy iltifat ettikçe kadın işi naza döküyordu.
Kovboy zom olmuştu ama hedefe kilitlenmiş torpido gibiydi, kadın ise bu işlere alışkın olduğundan dirâyetini kaybetmemek için koka-kola’yla durumu idare ediyordu. Birkaç dakika sonra fısıldaya fısıldaya, gözden kayboldular…
Barda, gençten bir delikanlıya ahbap düştüm; biz sohbete daldık, yukarıda aile efradım uyuyordu…
Adı, Zack imiş; Zekeriya yani…
Zack, orada Kanola ve Hardal yetiştiren bir çiftçi. Gidecek başka yer olmadığından, her akşamın sonrasındaki her gece buraya geliyor, zıkkımlanıyormuş.
Ondan bundan bahsettik…
Bana bölgeye dair, her biri haber olacak hikâyeler aktardı; yakında yazarsam, şaşırmayın, bunlar da haber mi, ne biçim nâne demeyin…
Gençten iki delikanlının hesap ödeyip ayrılması ardından salondaki oyun makineleri başına çökmüş, olgun yaşlarındaki üç kadından başka kimse orada kalmamıştı…
Zack, onlara baktığımı görünce, ¨Kasaba-köyümüzün ayrıca bir kumarhanesi yok, otel-bar-kumarhane, hepsi bir arada, beşi bir yerde burada¨ dedi.
¨Bu kadınlar her gece buraya gelip kumar makinası başına çöker¨ dedikten sonra, lakırdıya eklenmemiş kısmı bu konuşmayı duyan barmaid kadın, kadınca bir çekiştirmeyle ekledi, ¨Üçü de dul, koca bulamıyorlar, dünya kadar malları mülkleri var ama para koca bulmaya yetmiyor işte¨ dedi.
O böyle deyince bir göz attım: Bir tanesi dişe dokunur vaziyette, ancak diğer ikisi…
Beni saymazsanız kumarbaz kadınlar, Zack ve barmaid dışında Warner köyünü temsilen ortada kimse kalmamıştı.
Dedikoduya şapka çıkartmayan olmaz!
Biraz daha kalabilir, Zack’ın ikramına kadeh kaldırabilirdim, ama ertesi sabah bizim bir kez daha U dönüşümüz vardı.
Hayatın bu eğlenceli tarafını çabucak bırakıp birden ciddileştim, müsaade isteyip kalktım.
Sabaha az kalmıştı, iyi kötü bir uyku çektik, ardından ABD sınırına tekrar dayandık: ABD’ye iltica etmeyelim diye yasal belgeleri olan bizlere U dönüşü yaptırdılar.
19397 yaka numarası olan Kanadalı gümrükçü, sanki bizi tanımıyormuş gibi tekrar sordu: ¨Aracınızda ve üstünüzde her türden silah, patlayıcı madde, uyuşturucu, alkol, tütün ve onbin Kanada Doları’ndan fazla para var mı?¨ Allahtan hiçbiri yoktu da işlerimiz çabuk tarafından görüldü…
Onlar, iş yaptık diye sevindi, biz de Kanada’da sürekli ve dilediğimiz kadar oturacağız diye sevindik…
ABD-Kanada sınırında vaziyet böyleydi; sevinen sevinene…

1592820cookie-checkMecburiyetten U dönüşü

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.