Mediasyon Konferansı ve çözüm arayışları

çatışma içindedir. Çatışma her yerdedir, insanın kendi içinde, ailesinde, toplumunda, ülkeler arasında…Tarih boyu problemlerin çözümü çeşitli alanlarda aranmıştır. Hukuk sistemlerinin varlık nedeni de budur. Ama bilgi ve iletişim kaynaklarının artışı ile beraber, değişen yükselen değerler, insanlar arası ilişkilerde de farklı boyutların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Psikoloji gibi insan bilimleri diğer bilimlerden ayrılıp çalışmalarını ilerlettikçe, her ne kadar insanlardaki ortak temelleri araştırma eğiliminde olsa da çağımız  insanının bireysel yönü daha da ağırlık kazanmış, bireyin yaşamının  öznelliği ve özelliğine de önem verilmeye başlanmıştır. Bu özellik kişiyi bir yandan birey olarak ortaya çıkarmak ile beraber bir çeşit yalnızlığa da sürüklemiştir. Bu yalnızlık aşılmaz, kalabalığa karışmak ile çözülmez. Farkındalığı her geçen gün artan ve bunu konu olarak gündeminde tutan insan, sürekli yeni çözümler ve açıklamalar ile hayatına yeniden yön vermek durumunda kalmıştır. “Düşünmek” zor iştir ve bir kez düşünmeye başladın mı  bir yerde duramazsın. İşte bu yüzden modernizm sonrası insanlar hayatlarını kolaylaştırmak için yeni açıklamalar geliştirir.


Ülkemizde yeni yeni duyulmaya, ya da anılmaya başlanan ve genellikle NLP ile karıştırılan “Mediasyon”, içinde bulunduğu durumun farkında olan insanın arayışlarına cevap olan yöntemlerden biridir diyebiliriz. Kişiler arasındaki çatışmaları mahkeme gibi resmi kuruluşlara taşımadan da çözebileceğimiz ama bunu tarafsız ve kendine özgü kuralları olan bu yöntemin eğitimini almış kimselerin hakemliğinde yapabileceğimiz bir alandır. Okullarda, aile ve iş yaşamında, ülkeler arasında yaşanan sorunların, tarafların “mediatör ya da arabulucu” dediğimiz uzmanlar yardımıyla çözüme gitmesidir.  Bu hakemliği yapan “mediatör”,  müzakere süreci içindeki kişi ya da kişilerin sorunlarını, anlaşmazlıklarını kendilerinin keşfetmesini ve eğer buna gönüllüyse çözüm yolları bulmasını kolaylaştıracak şekilde yönlendirir.
Alternatif Çatışma Çözümü yöntemlerinden biri olan Mediasyon’u ülkemizde profesyonel anlamda yaygınlaştırmak için  Şubat 2006’da kurulan  “Mediatörler Derneği”, 3-4 Kasım 2006’da Taksim Nippon Otel’de bir konferans düzenledi. “Mediasyon Yüzyılı”adlı konferansta, Giacinto Tommasini (Alegal Genel Müdürü ), Prof.Hal Abramson (Touro Law Center ), Stefano Sedola (IBF Belçika Uzman), Prof.Guiseppe De Palo (ADR Center Genel Müdür), Paul Wouters (Antwerp Barosu Avukatı/ Belçika ) gibi yabancı konukların yanı sıra, Deniz Kite ( Mediatörler Derneği Yön. Kurulu Bşk.), Funda Suran (ABIGEM Direktörü ), Doc. Ahmet K.Han (Kadir Has Üniversitesi), Çağlar Manavgat (SPK Hukuk İşleri Dairesi Bşk.), Seçkin Arıkan (Ankara Barosu ADR Merkezi) , Nükhet Atalay (Yöret Vakfı Bşk), Doç.Dr.Abbas Törnüklü (9 Eylül Üniversitesi), Dr. Hayal Köksal (Boğaziçi Üniversitesi), Prof.Fidan Korkut (Hacettepe Üniversitesi) programda yer adı. Uluslar arası Müzekereden Uluslar arası Mediasyon ve Tahkim, İlkeli Müzakere Teknikleri, Farklı Ülkeler, Farklı Uygulamalar, Okullarda Çatışma Çözümü gibi konularda tartışmalar ve atölye çalışmaları yapıldı.


Bu uygulama ülkemizde ne kadar hızlı ve ne ölçüde yaygınlaşır bilemiyoruz, ama kişilerin günlük hayatlarını aksatacak sorunlarla yaşamaya alışması ve ya mutsuzluğunu kronikleştirmesi yerine mümkün olan tüm açıklıkla sorunun üzerine gidip çözmeye çalışmak yararlı gibi görünüyor. Elbette sihirli değnek değmiş gibi bir anda insanlar birbirlerini sevmeye ve saymaya başlamazlar. Ancak, en azından gerçek bir empatiyle birbirlerini anlamaya ya da en azından zorunlu bir ilişkiyi en az zorlukla sürdürebilmeye başlayabilirler. Başkasını yabancılaştırmak yerine olduğu gibi anlayıp kabul etmek ve varsa ufacık bir nedenin bile büyük sorunlar yaratabileceğini görüp sorunun kaynağını bulup çözmeye çalışmak günümüz insanları için en acil pratikler olmuştur. Çünkü ülkeler çıkarları uğruna bombalar yağdırırken, insanlar içinde kayboldukları bencillikleriyle özdeğer bunalımını birlikte yaşayıp, yepyeni sinir hastalıklarına ilaç üretmeye çalışıyorlar.


Belki de,  anne babaların çocuklarını eğlendirmek için büyük alışveriş merkezlerine akın etmeleri ve  tüm bu tüketim çılgınlığı, doğu felsefelerine ilginin artarak Budizm ve yoganın moda akımı halini  alması,  kimse kimsenin gözünün içine bakmazken bilgelik hikayelerinin best-seller olup peynir  ekmek gibi satılması, alkolün, uyuşturucunun, eğlence hayatının çılgınlık sınırlarının, cinsellik ve yemek gibi temel ihtiyaçların sapkınlık boyutuna varan çeşitliliğinin artması, buna karşın din ve inanç düzenlerinde de arayışların tarikatları arttırması, alternatif tedavi, alternatif müzik, alternatif sinema, alternatif mekan, alternatif kültür gibi her alanın alternatifinin doğması ve gelişmesi, negatif bir metafor olacak ama, bir nevi kendi kazdığı çukura düşen, o çukurdan çıkmak için uğraşırken sinir sistemi bozulan  insanın kullandığı ilaç değil midir?


Hastalıklar arttıkça, ilaç piyasası da kendini geliştirmek ve iyi satış yapmak zorunda kalır! Ama teşhisi iyi koymak ve o hastalığa sebep olan nedeni ortadan kaldırmak ya da hastalık ortaya çıkmadan onu önlemek, ilaç üretmeye çalışmaktan daha iyi olmaz mıydı diye düşünüyor insan!!! Ama nasıl?

694070cookie-checkMediasyon Konferansı ve çözüm arayışları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.