Muhalefet olmak “sazan olmak” değildir…

Bir ülke düşünün, çevresinde her ülke ile kavgalı ve sorunlar içinde yaşıyor olsun.
Bir ülke düşünün, ülke topraklarında yıllardır bitirilmeyen adı konulmamış savaş olsun.
Bir ülke düşünün, bir lideri olsun ve firmalar ile pazarlık yapıp, istediğini yaptırsın.
Bir ülke düşünün, kendisi gibi düşünmeyene yaşama hakkı tanımayan bir lideri olsun, ölenin arkasından ise hak etti desin, umursamasın.
Bir ülke düşünün, iktidarda olanlar mağdur yaparken, mağdur rolü oynamayı sürdürsün.
Bir ülke düşünün, muhalefette olması gerekenler; ülke liderine övgü düzsün, ona cesaretli, büyük ve destek verilmesi gereken olarak görsünler…
En iyisi siz o ülkeyi düşünmeyin, suya sabuna dokunmadan dağlara, ülkelere, macera olsun diye bir yerlere seyahat edin. Seyahat etmek için paranız mı yok, o zaman kadim konularda kafa yorun, matematik rakamlarından anlamlar çıkarmak için kutsal olanları yorumlayın, yeni anlamlar yükleyin ya da uzak doğu nefes alma tekniklerini öğrenin, öğretin, alternatif tıp olarak kullanılan yöntemleri bir seminer sonucunda öğrenin ve hemen uygulamaya geçin… Sonuçta alternatif tıp öldürmez, var olan sorunu büyütür ya da küçültür, yaşasın sanayi tıbbı! Sağlık sorununu sanayi tıp içinde çözmek isteyenler; ilaç firmalarının belirlediği tedavi yöntemini uygulayan hastanelerde, hastane yönetimi tarafından “müşteri” olarak görülen bizler ve hastalara “gerekli işlemi” yapan doktorlara bakın, sorgulamayın, onlar sizin adınıza düşünmüştür ve karar vermiştir. Sadece uyun, sigorta firmanız varsa eğer, masraflarınızı müşterileri yani biler ile yapmış olduğu sözleşeme sınırları içinde karşılayacaktır…
Sağlık, eğitim, ulaşımda bizler birer istatistiki rakam ve müşteri konumundayız, insan değiliz, bizlerin bir yıl içinde ne kadar harcama yapacağımızı istatistiki rakamlar içinde ön görülmüştür, uyalım!
Aman aman hiç birine bakmayın, yorumlamayın, çünkü lider gibi düşünmeyenin sonu gökyüzünü göremediğiniz, ışıkların altı olabilir…
Bir ülke düşünün, komşu ülkenin gelecekteki tasarlanan iktidarı için kendi topraklarında meclisler kurdursun, onlara her türlü özgürlüğü tanısın…
İnsan hakları için her şey…
Evet, her şey insan hakları için olsaydı, parasız eğitim diyen çocuklara uygulananlar da göz önünde olurdu, seçim çalışmasında muhalefetlik yapan ve biber gazının etkisi ile hayatını kaybeden bir emekli öğretmende…
Kendi ülkesi içinde yaşayanlara “insan gözü” ile bakmayanlar, işlerine geldiğinde dış ülkede yaşayanlara “insan gözü” ile bakıp, onların hakkını savunabiliyorlar.
İnsan hakkı ödülünü alıp, sonra insan hakkını ihlal ediyor diyerek, ödülü aldığı elin iktidarına son vermek için asker göndermek, birliğe dahil olmak, henüz iktidar değişmeden, muhalefetlerin bulunduğu şehre bir bakanını göndermek. Ne bu telaş, bu savunucuk demeden, orada neyin pazarlığı yapıldığı ortada değilken, değişen gündemler, değişen gündemi belirleyen iktidar ve onun yandaş medyası… Ve o rüzgara dahil olan muhalefet.
Muhalefet, gündem belirleyenin istediği gibi tepki veriyor, o tepkiler ise iktidarı daha da güçlendiriyor, çünkü iktidarın; kimi insan, kimi koyun, kimi çoban gördüğü konumu gözden kaçırılıyor…
Bir ülke düşünün, iktidar; ülkenin bütün derelerinde santral kurdurmak istiyor, onun için ihaleler yapılıyor. Santral için ihale kazananların ceplerine paralar giriyor, ormanlar, yollar, tabiat yok ediliyor. Uçan kuşların yolları değiştiriliyor, yok ediliyor ve o bölgede yaşayan, sağcısı, solcusu, dincisi her dünya görüşünden vatandaş karşı geliyor ve bir şey yokmuş gibi davranan bir iktidar, muhalefet bu ülkede Karagöz – Hacivat oyununu oynamaya ve gündem değiştirmeye devam ediyor.
Bir ülke düşünün, güneyinde işgal edilmiş ve yeni oluşturulmaya çalışılan bir devlet olsun. O işgale uğramış devletin batı komşusu iç savaş eşiğinde olsun, yıllardır iktidar koltuğunda bir ailenin fertleri olsun.
Bir ülke düşünün, ülkenin doğusunda dünyaya baş tutan ve ülkesinde nükleer çalışma yapan bir iktidar olsun. Onun kuzey ülkesinde ise iktidar kavgası güneydeki iktidar kavgası gibi aileler üzerinden olsun. O ülke ile kardeş olduğumuzu söyleyip, en pahalı doğalgaz alıcısı olalım. Dolar artar, ülke içinde elektrik tüketimi artmadan maliyeti artar olsun… Artan maliyeti sanki elektrik tüketimi artmış gibi gösteren bir enerji bakanlığı olsun… Enerji tüketmek için sanki son otuz yıldır fabrikalar kurmuş gibi sunulsun ama ağır sanayiden, orta ölçekli fabrikaların kapısına kilit vurulsun… Orman arazilerini talan eden altın arayıcısı firmalar, siyanür ile toprağı sulamış olsun… Talan edilen topraklara yerleşim hakkı verilsin, orman arazilerini bilinçli yakanlara af gelsin, onların yaktıkları yerleri orman arazileri konumundan çıkarıp, devlet destekli evler, villalar, residenceler yapılmasına izin verilsin.
Adını anmadan anlattığım ülkeyi bilen var mı? Elbette hepinizin aklından bir yerler geçiyor olabilir… Anlatılan her ne kadar senin hikayen gibi de olsa, tarih sayfalarına bakarsanız bir çoğu ile karşılaşabilirsiniz… bu söz ettiğimiz ülke belki kuzeyde, belki güneyde, onu arayıp bulmak tarihçilerin görevi olsun…
Atlantis gerçekten var mıydı?
Atlantis’te muhalefet olmak sazan olmayı getirdiğinden sanırım, denizin derinliklerinde muhalefet olarak görevini yerine getirmeye devam ediyorlardır. Deniz içinde “sazan” olmak doğaldır, ama yeryüzünde politik arenada ‘sazan’ olmak ise…. Hadi söz burada bitsin, siz nasıl olsa kafanızda o ülkeyi yazmaya, yaşamaya devam edeceksiniz…

1588100cookie-checkMuhalefet olmak “sazan olmak” değildir…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.