Muhalefetsizlik sendromu

Türkiye, yeni bir seçime doğru koşuyor. Seçim için aylar kalmışken, seçim atmosferine çoktan girilmiş olması gerekiyordu. Ne var ki, ülkenin gündemi o kadar seçimden uzak ki, sanki seçimlerin yapılacağına inanan ne bir siyasi parti, ne bir kuru, ne de bir seçmen görmek olanağı yok. Bu sessizlik neyin işareti, bilemiyorum.

Ülkede sessizliği bozan başlıca olaylar; yabancı istihbarat örgütlerinin hizmetine girmiş terör örgütlerinin ufak tefek eylemleri, Güneydoğu’da birkaç bölgeye sıkışmış ayaklanma girişimleri ve bazen de olağan ya da olağan dışı biçimde ortaya çıkan iş kazaları oluyor.

Türkiye’nin temel sorunu konusunda bir anket yapılacak olsa, tek bir seçeneğin ağırlıklı olarak çıkacağı kesindir. Bu seçenek, ekonomik sıkıntılardır. Gerek dünyanın, gerek bölgemizin ve gerekse de ülkemizin ekonomik kriz ile baş başa olduğu bir gerçek. Ekonomik kriz, yalnızca ülke ekonomisini değil, ABD ve AB gibi dev ekonomileri, Rusya gibi bölgesel güçleri de sarsmaya devam ediyor. Böylesi bir atmosferde ülke ekonomisinin ani krizlere hazırlıklı olduğunu söylemek ise zordur.

Seçimlerle başladık, seçimlerle devam edelim. Seçime neredeyse altı aylık bir süre kaldı. Meydanlarda seçim atmosferi yok. Ülkede seçim atmosferini yaratacak olan iktidar partisi elbette değildir. Peki, bir ülkede kim seçim atmosferini yaratmalıdır? Elbette ki, muhalefet partileri. Türkiye’nin belki de en talihsiz olduğu alan, muhalefet partileridir.

Seçimle işbaşına gelen hükümetler anlamında demokratik rejimlerde iktidar partilerinin iki defadan fazla seçim başarısı kazanmalarının örnekleri yok denecek kadar azdır. Bu konuda Almanya ve Japonya örnekleri de tarihe karıştığı için elde kaldı Türkiye. Türkiye ile bu iki ülkenin gerek ekonomik gelişmesi, gerekse de siyasi gelişmişlik düzeyi elbette eşit sayılmaz. Ancak, sonuçta bir seçim yapılıyor ve aynı parti 10 yıldan fazladır seçim kazandığı halde, yeni bir seçimde tek iktidar alternatif olmaya devam ediyor. Hal böyle olunca, ülkede muhalefet boşluğu mu var sorusu akla geliyor. Bu konuda muhalefet boşluğunu geçtik, muhalefet yokluğu olduğu apaçık ortada.

Ülkede etkili muhalefet partisi yokluğu kadar, sembolik muhalefet partisi çokluğu ortadadır. Seçimlere 20’nin üzerinde siyasi parti katılıyor. Bunlardan ikisi, TBMM’de milletvekili kazanacak biçimde % 10 barajını geçerken, diğer bölgesel parti ise bağımsız adaylarla yolunu açarak sonradan partileşme yoluna gidiyor. Bu da demokraside çarelerin tükenmeyeceğini gösteren ilginç bir örnektir.

Parlamentodaki muhalefet partileri, ülkedeki Muhalefetsizlik Sendromu teşhisini koymamız için bize sonsuz veriler sağlamaya devam ediyor. Bölgesel ve etnik milliyetçilik yaparak küresel güçlerin çıkarlarına bağımlı siyaset yapan bir partiyi dışarda tutarsak, geriye CHP ve MHP kalıyor. MHP, bir siyasi parti olmaktan çok, milliyetçilik söylemiyle ayakta kalan bir devlet kurumuna dönüşmüş durumdadır. Hangi konuda hangi politikası olduğunu, milliyetçilik söylemi dışına çıkmadan üretemeyecek bir noktaya sıkışmış bulunan MHP, % 10 – %20 bandında gezinip durarak iktidar alternatifi olma hayaline bile sahip değildir.

Gelelim “ANA” muhalefet partisi CHP’ye. Parlamento içinde grup toplantıları ve basın açıklamalarına sıkıştırılmış muhalefet etme biçimiyle CHP lideri, partisine “medyatik” transferler yaparak seçimi kazanabileceği düşüncesine kendisini o kadar inandırmış ki, partisinin kimliğini ve çizgisini adeta son birkaç yıl içinde tüketme noktasına geldi. CHP, bugün için bir etnik grubun oylarına sıkışmış, ithal adaylar ile seçim kazanmaya endekslenmiş politikalarla iktidar partisinin can simidine dönüşmüşe benziyor. CHP’nin bu anlayışı, iktidar partisinin birkaç yüzyıl daha seçim başarıları kazanmasına yetecek nitelikte tutarsız, başarısız ve komik bir görüntü sergilemektedir.

Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Türkiye yeni bir seçime koşuyor, ancak bu koşuda muhalefet partileri ortada görünmüyor. Onlar, kendilerini iktidar olmamaya adamış bir grup başarısız ve kendilerine inançlarını yitirmiş geçici siyasi figürlere benziyor. Kendilerine inanan seçmen kitlesinin umutlarını tüketen CHP ve MHP liderliği, ülkedeki Muhalefetsizlik Sendromu’nun en açık kaynaklarıdır. Bu süreçte halkın siyasetten soğuması ve ülkenin demokratik yapısının zayıflaması kaçınılmaz görünüyor.
Sözün özü, ülkemiz siyaseti, Muhalefetsizlik Sendromuna yakalanmıştır. Acil şifalar dilerim.

674560cookie-checkMuhalefetsizlik sendromu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.