İNGİLTERE… Ne yazayım şimdi?

Her köşe yazarı zaman zaman bu soruyu sorar kendine.

Aslında yazacak konu çok da, hangisini yazayım olmalı soru. 

Ben de yazımı yazmak için oturduğumda bu ikilem içinde bocalayıp durdum bir süre.

Politika mı yazsam? Yok, ben almayım. Politikayı düşündüğümde nedense ciğerci Ahmet Dayı gelir aklıma. Hani şu meşhur “fasulyanın yahnisi, giddi geldi aynisi” sözlerinin yaratıcısı. Işıklar içinde uyusun.

Politikacılar en fazla diş bilenen kişilerdendir. Her zaman öyleydi ama son yıllarda onlara karşı olan halkın güveni tamamen kaybolma yoluna gidiyor. Hele KKTC’deki son duruma baktığımızda…

Son günlerde değerli dostum Hasan Hastürer’in “Politikanın Fahişeleri” yazısının temcit pilavı gibi önümüze konulması bu yüzden olsa gerek. 

Gerçi bizim buradaki şapşal palyaçonun onlardan kalır yeri yok ya!

Acaba ben de temcit pilavı yöntemi mi uygulasam?

Bu “temcit pilavı gibi” deyiminin öyküsünü merak ettim. Kısa bir araştırma yapıp Güzin Yalın’ın mynet.com sitesindeki yazısına ulaştım. Buyurun:

Temcit pilavı, sahurda yenen pilavın adı. Hem hemen her sahurda pilav yenmesi, hem de özellikle de ramazanda her öğün için yemeklerin taze pişirilmesi adet olduğundan, temcit pilavının hazırlanması, ramazan boyunca sürekli olarak tekrarlanan bir işlem. Dilimizdeki deyimin, “kendini yineleme” veya “durmadan aynı şeyleri söyleme, gündeme getirme” anlamı da, işte buradan geliyor.”

https://www.mynet.com/temcit-pilavinin-oykusunu-biliyor-muydunuz-1158154-myyemek

Çok konuşurlar bu siyasetçiler kardeşim. İcraata gelince pek yok. Laf ile peynir gemisini yürütmeye çalışıyorlar. 

Hoppala! Şimdi insan bu sözün hikayesini de bulmaya çalışmaz mı?! Biraz araştırdım, onu da buldum. Sağolsun İnternet. Eskiden olsa kalkıp kütüphaneye gideceksin, onlarca kitap karıştırıp aradığına ulaşmaya çalışacaksın. Onu da bulursan iyi idin.

Neyse, hikaye şu:

Rivayete göre bir zamanlar İstanbul’da, Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı var imiş. Madrabaz ve cimri birisi olup Trakya’dan getirttiği peynirleri İstanbul’da satar, artanını da deniz yoluyla İzmir’e gönderirmiş. İzmir’de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir ama navlunu peşin vermek istemeyerek, kaptanları yalanlarıyla oyalar durur, “Hele peynirler sağ salim varsın, (bilgi yelpazesi.net) istediğin parayı fazla fazla veririm,” diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan tüccar gemi kaptanlarından birisi, yine İzmir’e doğru yola çıkmak üzere iken diklenmiş. Aksi Yusuf bunun üzerine “hele peynirler salimen varsın” demiş. Tüccarın tepesi daha da artarak cevabı yapıştırmış: “Efendi, laf ile peynir gemisi yürümez. Buna kömür lazım, yağ lazım” demiş.

Ne yazsam, ne yazsam.

Yılın sonuna geliyoruz. Geçtiğimiz yılın önemli olayları üzerine mi yazsam? Dertten, hüzünden başka ne oldu ki 2020 yılının? İyisi mi bunu hiç yapmayayım.

Biraz önce, (19 Aralık Cumartesi, öğleden sonra 5.00de) Boris Londra ve Güneydoğu bölgelerinde çok sıkı ekstra önlemler açıkladı. Noel ve yılbaşı iptal edildi. Bunu hiç yazmayım, çünkü sinir küpüyüm şu an. 

Zaten ne yazacağım konusunda beyin jimnastiği yaparken bu haftanın yazısı da tamamlandı. Bununla idare edin.

2477400cookie-checkİNGİLTERE… Ne yazayım şimdi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.