Nerede o cesur savcı!

Nuray Sancar / Evrensel – Türkiye’de yargı bağımsızlığı bir efsanedir ama en acıklı durum mevcut iktidar döneminde yaşanıyor. Yargı kurumlarındaki kadrolaşmaları doğrudan doğruya parti devletine aktaran yasal düzenlemeler, HSYK’nin dönüşümü ve yargı kurumlarında iktidarın rolünü artıran revizyonlarla hukukun hareket alanı iyice daraldı. Bir telefonla gözaltı ve hukuk süreçlerine müdahale eden bürokrasinin iradelerine el koyabildiği memurlardan oluşan yargı sistemi üzerindeki tek adam ve parti nüfuzu giderek güçlendi. Bir AKP kimlik kartı bile birçok kapıyı açabildi.

Sedat Peker’in ortaya döktüğü kirli ilişkiler ağına yönelik tepkisizlik ile bu yargı tablosu daha da göze batar oldu. Çünkü ifşa edilen olaylar öyle az buz şeyler değil. Yargı kurumunu da normal koşullarda fazla mesaiye zorlaması gereken hayati konular. Ama oralar sus pus.

Yargı kurumlarında müdahale olmadıkça başta ana muhalefet olmak üzere birçok kesimden Diyojen feneriyle namuslu ve cesur savcılar aranıyor. Her gün çağrı yapılıyor. Hangi şart altında olursa olsun rejime güvenin sarsılmaması için özel bir efor sağlayan memur siyasetçiler bakımından bu normal bir durum. Ancak milyonlarca insanın beklentisinin bir cesur savcının ortaya çıkmasına kilitlenmesi giderek bir körleşme de yaratıyor.

Bu beklentinin bizi aşan bir tecrübenin yanlış yorumlanmasıyla ilişkisi var.

NATO 1950’lerden başlayarak İtalya’da Gladio, Türkiye’de kontrgerilla adıyla bilinen, diğer ülkelerde de değişik adlar almış yeraltı örgütlerinin kurulmasını teşvik etmişti. Bunlar soğuk savaş döneminde komünizmle ve SSCB ile sıcak silahlarla mücadele eden militarist kurumlardı. Kendilerine özgü yasaları vardı. Zamanla mafya ile iç içe geçtiler. Nerede kirli iş ve kirli para varsa bu örgütler ve uzantıları oradaydı. Siyasetin dizaynından, kara sermayenin dolaşımına, darbeler düzenlemekten bakanlık listeleri hazırlamaya kadar geniş bir harekat alanları oluşmuştu.

1990’ların dönüştükleri biçimiyle örgütün kirli bir ambalajı haline gelen bu yapılar NATO için bir yük haline geldi. Soğuk Savaş sonrası misyon yenilenirken eski safraların mümkün olduğu kadar azaltılması gerekiyordu. Gladioları temizleme veya kısmen revizyon hareketi bu yüzden başladı. Bu, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle eş zamanlıydı. Temiz Eller operasyonunun ‘cesur ve namuslu savcısı’ Felice Casson ile Yargıç Antonio di Pietro belgelere erişim hakkına sahip, NATO ve devlet koruması altında işlerini yürüttüler. Onlar kendi kararlılıklarıyla ortaya çıkmış sıradan savcı ve yargıçlar değillerdi. Sahip oldukları ‘cesaret’ kişisel değil dünyanın en büyük silahlı gücünün konjonktürel mevzilenmesinden kaynaklanmıştı.

Bu tarihsel koşullar hiç göz önünde bulundurulmadan; bir kısmı eli kolu bağlı, bir kısmı iktidarın rant ve dava ağı içinde gönüllü konumlanmış ve bu durumları sürdüğü sürece statülerini koruyabileceklerini düşünen yargı kadrolarından boylarını aşan kahramanlık beklemek muhtemelen Hollywood filmleriyle beslenmekten kaynaklanıyor. Gerçek hayatta tek başına savaşan cesur yürekler, Rambolar, ‘serdengeçti’ savcılar olmaz.

Cesur savcı ve hakimler İtalya’da ve başka ülkelerde Gladio operasyonunu başlattılar. Ne var ki bu karanlık militarist örgütlerin sona ermesi anlamına gelmiyordu. NATO, militarist operasyonel güçlerin sorumluluğunu üstlerine alan, yenilerini kuran ülkelere dolaylı-dolaysız çeşitli destekler vermeye devam etti.

Bugünlerde Peker’in ifşaatına bağlı olarak bazı siyasi partiler suç duyurusunda bulunuyorlar. Daha önce de birçok suç duyurusu yapılmıştı. Ne var ki bunlar, kaldırıldıkları rafları işgal ediyor, sümeni şişiriyorlar. Ancak mızrak çuvala sığmadığı zamanlarda sanık durumuna düşmüş olanların istifaları, görevden afları isteniyor ve sessizce ortadan kaybolmaları sağlanıyor.

O cesur savcıların ortaya çıkabilmesi için arkalarında ya Felice Casson’ınki gibi devasa bir savaş örgütünün yaptırımı ya da daha iyisi güçlü bir halk inisiyatifinin olması gerekiyor. Temiz eller operasyonlarından nihai bir sonuç alınması kontrgerilla yapılanmalarının işleyemediği bir nizamın oluşması şartına bağlı.

Oysa bu ülkede adı çıkmış SADAT, devletten beslenen yeraltı paramiliter örgütler, bürokrasiyle iç içe geçmiş mafya öyle karanlık bir yapı oluşturmuş durumda ki kahraman savcıların çıkması mümkün değil. Tersine cesaret bu silahlı grupların ödülü olabiliyor.

Bütün bu kurumların dağıtılması şart.

Sonuçta cesur ve namuslu savcı olmak bir karakter özelliği değildir. Temiz bir sosyal-siyasal sistemin mümkün kıldığı bir faaliyet halidir. O yüzden korkusuz, cesur savcılara yönelik toplumsal çağrı hukuk sisteminin baştan aşağı yenilenmesi mücadelesinin de bir parçası olmak durumunda. Çünkü mevcut sistem her zaman Zekeriya Öz gibi bir ‘cesaretli’ aparat çıkarabilir. Sonu da hiç şaşırtıcı olmaz.

2630750cookie-checkNerede o cesur savcı!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.