İktidarlar genellikle ölüyü diriyi becermeden önce basını hizaya getirmeye çalışırlar. Türkiye’de iktidar ve medya patronları arasındaki karşılıklı çıkar ilişkisi üstü örtülü bir anlaşmayla süregeldi. AKP iktidarı ise medya patronlarıyla nazikce tokalaşmadı, tehditle bileklerini büktü. Böylece Türkiye’de üç tür basın oluştu. İktidarı gönüllü destekleyenler, tehdit edilip boyun bükenler ve bu çemberin dışında kalan çatlak ve cılız sesler…
Türkiye’nin fotoğrafı ne yazık ki böyle dostlar… Ya İngiltere’nin ki?
Türkiye’nin ki gibi kör göze parmak olmasa da pek de parlak değil. Geçen hafta Regent Street’deki BBC Merkezi’nde Filistinliler BBC yönetimini protesto ediyorlardı. Gerekçe de BBC’nin yahudi lobisine boyun eğip, İsrail hapisanelerinde açlık grevindeki Filistinlileri görmemezlikten gelmesiydi. Filistinliler BBC’nin ayıbını BBC’nin yüzüne böyle vurdular…
Medyadaki ayıbın çoğu medya orkestrasındaki şeflere yani patronlarına düşüyor. Şefin dediği dedik çaldığı düdük olunca, diğer ekibe de “ya bu deveyi gütmek ya da bu diyardan gitmek” kalıyor… Gideceğin yerde de aynı terane olunca çoğu gazetecinin direnci kırılıyor.
Dostlar gelelim ünlü telekulak skandalına. Geçen hafta Murdoch medyasının şefi Rebekah Brooks ile eşi Charlie adaleti yanıltmak suçundan yargılanmasına karar verildi. İngiltere Medyasının yüzde 37’sini elinde bulunduran en büyük şef Rupert Murdoch’un rakibi olan diğer basın gurupları bastırmasaydı, skandal ortaya çıkmayabilirdi. Murdoch’un Tony Blair ile kanka olması ve Blair’in aktif siyasetteki etkisinin bitmesi de işadamının sonunu hazırladığı söylenebilir… Yani eski kurt yapmaması gereken bir hatayı yapıp, yanlış ata oynadı.
Bütün bu olumsuzluğa karşın bugünlerde “iyi medya, temiz toplum” isteyenlerin sesi de gür çıkmaya başladı… Bu amaçla kurulan “Medya’da Reform Kampanyası”nın toplantısı geçen hafta yapıldı. Toplantıya katılan yüzlerce İngiliz aydını, Murdoch medyasının telekulak skandalı ve medyanın günahlarını ele aldı.
Katılımcılar; medyanın hükümet yanlısı kolaycı ve çıkarcı bir çizgi izlediği görüşünde birleşerek, muhalif ve etnik toplumun görmemezlikten gelindiği, Müslümanlar lehine yazılara sansür uygulandığını öne sürdüler.
Toplantıdaki önemli konuşmaları şöyle aktarabilirim:
– Owen Jones (Yazar): İngiltere’de basın özgür değil. Telekulak skandalı medyayı elinde bulunduran tekellerin siyasiler üzerindeki etkisini ortaya çıkardı
– İmran Khan (Stephen Lawrence’ın avukatı): İngiltere basını anti İslamisttir. Bugüne kadar basında Müslümanlar’a yönelik tek iyi bir habere bile rastlamadım. Müslümanlara da telefon dinleme skandalının mağdurları gibi, medyada yer alan asılsız ve yalan haberlerden dolayı hesap sorabilme hakkı tanınmalı…
– Hugh Grant (Sinema sanatçısı): 30 yıldır medya ülkeyi yasal olmayan yöntemler kullanarak yönetiyor. Polis, politikacı, gazeteci ilişkilerinden dolayı basın ve bazı devlet kurumları kirlendi. Gazeteciler tarafından tutulan dedektiflerin sorgulanmasına karşılık, bu dedektifleri kiralayan gazetecilere hala dokunulmadı. Bunları kim koruyor?
Dostlar medya toplumun aynası. Bir evin bir odasını dezenfekte etmek pek işe yaramaz gibi. “İyi medya, temiz toplum” için topyekün bir temizlik gerekir… Sanırım…