İNGİLTERE’DEN… AB Kürt Sorunu’nda birleştirici olmalı

Bütün Avrupa’da Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda yorum yapmayan kalmadı herhalde… Ben “Atalarımız ne derdi?” diye “atasözleriyle” farklı bir bakış açısı getirmek istiyorum…

Öncelikle her kafadan bir ses çıkmasına “Söz gümüşse, suküt altındır” diyerek kavram gargaşasının kimseye yardım etmeyeceğini belirtmek isteriz…

AB’NİN HATASI

AB soğuk savaş dönemi sonrasında Türkiye’yi üyeliğe alarak hem vefa borcunu ödemiş olacak hem de ekonomik olarak daha güçlü bir Avrupa’yı yaratmış olmalıydı.

Türkiye’nin dinamik yapısı gözden kaçıran AB, eski SSCB çatısındaki hantal yapılı ülkeleri kapsamına almakla hata yaptı… Şimdi AB’nin yeni yapısı özellikle Büyük Birader “Big Brother” denilen gelişmiş devletlere büyük yük getirdi. 90’lardan günümüze bu yanlışlıklar süregitti…

AB’NİN ZORLUKLARI

AB içinde tartışılan sorunlardan biz de kaygı duyuyoruz. Sorunların aşılmasını istiyoruz. AB üyesi ülkelerin iç politik hesaplaşmalarında Türkiye’nin kullanılmasından üzüntü duyuyoruz. Özellikle muhalefet partilerinin, “bekara karı boşamak kolaydır” sözünde olduğu gibi Türkiye’yi çemberin dışına iten gerçekci olmayan demeçlerine artık son vermelerini istiyoruz.

Ana hatlarıyla sorunlar iki boyutlu denilebilir. Birincisi ekonomik, ikincisi sosyal ve kültürel boyutdur. İlk boyutta tarımdan finansa pek çok soru işaretine hala yanıt
bulunamadı. Büyük Britanya AB’nin kurucu üyesi olmasına karşın para politikasına katılmamaktadır. İkinci boyutta ise dili, mezhebi, kültürü, milliyeti, iklim şartları ve
coğrafyası ayrı 25 ülkeyi bir bütün görmek oldukca zor. Bir ülkenin bile kuzeyi ile güneyi ya da doğusu ile batısı arasında bile uzlaşması zor farklılıkları bulunuyor…

Brüksel’de alınacak bir kararın Londra’nın Hackney semtine uyarlamak bile ciddi sorunlar içeriyor… Büyük Britanya bu zorlukları gözönüne alarak örümüzdeki 10 yıl içinde
Euro’ya katılması zor görünüyor. Gümrük kapıları ve serbest dolaşımda da radikal değişimlerden kaçınıldı.

Yıllar önce bir resepsiyonda Türkiye’nin Londra Büyükelçisi’nin de katıldığı bir sohbette o dönemin muhafazakar lideri William Hague’a AB ile ilişkilerini sormuştum. Hague
aynı soruyu bana sordu. Benim de şairliğim yine üzerimdeydi o gece “We want to be in Europe but We don’t want to be run by Europe – Avrupa’yı istiyoruz ama Avrupa’ca
yönlendirilmeyi değil ” demiştim… Hauge bu sözü tekrarlattırmış ve “Çok iyi… Bizim de görüşümüzü dile getirdiniz” demişti. Mütevazılık yapmadan ekleyeyim Muhafazakarlar bir sonraki seçim kampanyasında benim yani sosyal demokrat bir göçmen işadamının sözünü kullandılar… İngiltere halkının yüzde 95’inin bu sloganı benimsediği kanısındayım.

AB’nin Britanya’nın bu istemi doğrultusunda A’dan Z’ye yeniden yapılanarak sorunların çözümüne gidilmesi gerekir… Sorunlar çözülemezse AB’nin dağılma riski her zaman
olacaktır. İngiltere’nin para politikasına girmediği bir AB her zaman güçsüz kalacaktır. Buradan AB ülkelerindeki sivil toplum kuruluşlarına seslenerek bulundukları ülke
politikacılarına konunun ciddiyetini anlatması gerekir.

TÜRKİYE’NİN ÜYELİĞİ

Ne yazık ki Türkiye’deki teknokratların ileriyi görememesi ve demdkrasinin sık sık kesintiye uğramasından dolayı bu günlere gelinildi. Türkiye’nin AB’deki yeri Faşist Franko
İspanya’sı,  Cunta’nın Yunanistan’ı ve sosyalist Potekiz’den önce Türkiye AB içinde olmalıydı. Türkiye’nin gündeminde yalnız “AB olmazsa olmaz” olmamalı. Dünyanın sonu
değil… Tabii ki Türkiye AB üyeliği için çaba göstermeli fakat aynı zamanda alternatif arayışları da sürdürmeli. Türkiye’nin tam üye olarak katılması öngörülen 15 yıl sonra
belki de AB’nin cazibesi kalmayacak, konsept değişecek ya da AB dağılacak. Bu uzun ve engebeli yolda AB’ye gireceğiz diye bir şey yapmamak da geçmişteki hataların
tekrarı anlamına gelir. Bu bağlamda Türkiye ev ödevini iyi yapmalı. Rusya, Kafkasya, Ortaasya hatta Ortadoğu gibi ülkelerle alternatif geliştirmeli. Özellikle Ortaasya büyük
bir pazar. Türkiye’nin bunu başarabilir.

AB’NİN TÜRKİYE BAKIŞI

AB’nin felsefesinin özünde birleştiricilik yatıyor. Bizim atalarımız da zaten “Bir elin nesi var iki elin sesi var” ya da “Birlikten güç doğar” diyerek bu felsefeyi yüzyıllar önce savunmuşlardı. AB, Türkiye’de Kürt Sorunu’na bakışta da bu birleştirici felsefeyi öne çıkarmalı. Eğer geleceği birlikte kuracaksak “İyi dost karagünde belli olmalı”…

AB’ye de Türkiye’nin üyeliği hakkında şeffaf olmalı ve çifte standart politikasını bırakmalı. Türkiye’nin güvenlik konusundaki kaygılarını ciddiye almalı ve PKK gibi terör
örgütlerine ve Ermenistan iddialarına karşı net tavır almalı. AB, Kıbrıs Rum Kesimi’ni üyeliğe kabul etmeden önce “Kıbrıs Sorunu”nun tamamen çözülmesini şart koşarak
çözüme yardımcı olmalıydı.

AB’nin felsefi olarak birleşmeden yana olması gerekirken, ayrılıkçı gruplara destek verilmesi anlaşılır gibi değil. Türkiye’de azınlık hakları Lozan’da güvence altına alınmıştır.

Tarih yalan söylemez. Durup durururken Kürt-Türk meselesini ortaya attılar. Her iki halkın da birbiriyle içiçe geçmiş tarih ve kültürel birliği olduğunu AB iyi bilmesine karşın
maksatları başka… Türkiye üniter yapısıyla bölünmez bir ülkedir. Türkiye’de yaşayan her ferdin Erzurum’da Diyarbakır’da ne kadar hakkı varsa Edirne’de, Trabzon’da
Ardahan’da da o kadar hakkı var. Türkiye toprakları İngiltere’nin üç katı geniş bir ülkedir. Türkiye’nin farklı coğrafyasındaki farklılıklar doğaldır.

Türkiye için AB ne kadar önemliyse, AB için de Türkiye o kadar önemlidir. Bu tarihi kararda bir avuç nüfusuyla minik devletler ya da bir elin parmakları sayısındaki
politikacının olumsuz etkilemesi ya da yalan yanlış söylemleriyle yönlendirmesi büyük yanlışlıklar doğurur. Herşeyden önce gelecek kuşaklara yazık olur.

Türkiye AB’ye verdiği sözleri tuttu. Yasaların pratik yaşama yansıması için de elinden geleni yapıyor. AB de verdiği sözleri tutmalı. Unutmamalı ki “Çok naz aşık usandırır…”

Türk halkının “Bir pire için yorgan yakabilen” bir karekteri vardır. Olası AB referandumunda sürpriz bir şekilde AB’ye hayır denilebilir de. Unutmamalı ki AB “Ne ekerse onu biçecektir”.

Burada iki kentin kardeşliği için, iyi niyetle toplanmış bulunuyoruz. Bu iyi niyeti küresel söyleme dönüştürelim… Komşumuz Irak’ta her gün yaşamını yitiren kadın, ihtiyar, çocuk bütün sivillere  dikkat çekmek istiyorum… Bu kan durdurulmalı… Atatürk’ün söylediği gibi biz “yurtta sulh, cihanda sulh” istiyoruz… Teşekkür ederim.

Saygılarımla…
___________
* Ziya Akşahin’in Isparta- Belçika Genk Belediyesi dostluk protokolu imza töreninde yaptığı konuşmadır…

* Akşahin: BABİK Yönetim Kurulu Başkanı ve Türk İngiliz Sanayi ve Ticaret Odası’nın Avrupa – Türkiye İlişkilerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi, Türk İşadamları Dernekleri Avrupa Federasyonu Başkan Yardımcısı ve İngiltere Temsilcisi, Açık Gazete Danışma Kurulu üyesi

 

1600150cookie-checkİNGİLTERE’DEN… AB Kürt Sorunu’nda birleştirici olmalı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.