O fotoğraf…

Ve birkaç küçük su damlası yüzüne sıçrar. Ne zaman otursan monitörün başına, kitapların arasından serin bir İstanbul sabahı göz kırpar. O gün hangi gündür, hangi aydır, hangi mevsimdir bilirsin saati saatine. Bilirsin neler saklanmıştır o deklanşöre bastığın minicik anın içine. Tıpkı o gün ki gibi bir yağmur düşer göğsüne, gecenin kör vakti bu uzak şehirde. Omuzların ağırlaşır yağan yağmurdan, karanlıktan, sisten. Ve tek bir fotoğrafı yoktur sevdiğinin cebinde, onca yaşanmışlığa rağmen…


Vakit gece yarısını çoktan geçmiştir ve beyninden çok parmakların yazmaktan vazgeçmiştir. Yağmur damlaları birikir pencerenin pervazında.  Gökyüzünden yıldızları silmişcesine bir gece görünür.  Gözlerin dalar gider bir Mart akşamının pusuna.  Ne zaman o fotoğrafa baksan Istanbul’u sel götürür ve o İstanbul ki sevdiğini senden alıkoyan kırmızı ışıklarla doludur. Mevsim kıştır, vapurlar yanaşır limana sessiz… ve martılar… Kimseye izah edemezsin nasıl kaybolduğunu, soramazsın ismini bilip de çıkartamadığın o yolu.. Sırtında renksiz palto, ayağında uzun çizme, yüreğin de yıkanır saçlarının yanında…. ve gözlerin… gözlerinde yıkanır…


Çerçeveleyip koyarsın bir İstanbul manzarasını kalabalık kitap rafına. Kimse merak etmez o fotoğrafın kıyıda köşede niçin terkedilmiş durduğunu. Önünden  her geçişinde için sızlar, 
tutarsın soluğunu. O fotoğrafa senden başka hiç kimse senin gibi bakamaz ve hiç kimse o siyah beyaz fotoğrafın içinde neyin saklı olduğunu anlayamaz …


Sessizce seyredersin yolları, yokuşları, evleri. O sabah mahmurluğunu, akşam ikindisini… Çok gitmişsindir, o kadar gitmişsindir ki döndürmeye yetmemiştir küçücük bir ‘gel’ sesi… Gitmek değildir burada acı olan, gittiğinde arkada bırakırsın bir şeyleri.  Asıl acı olan…  yıllar sonra da… bir fotoğrafla… hatırlayacağını bilmektir O acıyı. …


‘Unuttum’ dediğin anda sallanır bir el 8.15 vapuruna doğru… O el ki bir hançer gibi deşer yüreğini, boğazın mavi sularını ikiye böler gibi… Kız kulesi’nde martılar havalanır gümüş.  Evler kurarsın, odalar, yollar, taşlar… hiçbiri seni İstanbul gibi kucaklayamaz… hiçbir şehrin, hiçbir çerçevenin ve hiç bir anın içi O sevgili olmadan doldurulamaz.


Kırmızı bir yük gemisi geçer boğazdan, Süleymaniye kırmızı parlar karşıdan. Kırmızı dalgalanır vapurun şanlı bayrağı, kırmızıdır güller, sardunyalar ve aylar ve yıllar… Ve nihayet infilak eder bir gece yarısı rüyalar,  o fotoğrafta  canlanınca bir İstanbul hatırası. O fotoğrafta bir sevgilinin silüeti bile yoktur ama her İstanbul fotoğrafının içinde onu ararsın 
ısrarla. Hani… yağmur bulutlarıyla doluyken  gökyüzü, hani o sabah mahmurluğu, hani o trafik sarhoşluğu, onun gülümseyişiyle aydınlanan gün doğumu…


Yavaşça doğrulursun gömüldüğün koltukta… Korkarak dokunur parmakların o dupduru sevdayı barındıran sisli İstanbul manzarasına… o köhne… o beyaz… o yalnız… o güzel vapura. Hoyrat bir lodosun seni fırlattığı o karşı kıyıya dokunursun korkarak… Nasılda canlıdır, nasılda dün gibidir, nasılda …


Belki henüz geç  kalmamışsındır seni karşılayacak bir çift bakışa, ama yeter mi bir saatten sonra  atlayıp gitmek mesela bir uçağa, trene yahut nebileyim vapura?… Gözlerini sımsıkı 
kapatırsın, canlansın diye yine o manzara… Kimbilir ne büyük, ne hüzünlü, ne geri dönüşsüz geç kalınmışlıklar vardır ardında…


Bir itiraf; bazen böyle bir anda tekrar can bulur… Bazen de işte böyle tek bir fotoğrafla…


[email protected]


SİBEL BENGÜ’NÜN DİĞER YAZILARI


– Çok sevgili sevgililer günü için…
– Açık reçete…
– Çocuk
– Sen de kimsin?
– Kar yağarken pencerenden…
– Bayramları nasıl bilirdiniz?
– Ne kadar buradasın?
– Bu hayat nasıl geçer?
– Aşık kimdir?
– Aşk ne değildir?
– Aşk nedir?
– Herşeyin bir şeyi vardır…
– İyi insan kimdir?
– Kaygı çok kaygan bir kelimedir…
– Bumerang aşklar…
– İstanbul’da yine yağmur var…
– Kelimeler, kelimeler, kelimeler…
– Bir şairin bildiği sevgi/ Attila İlhan için…
– Nedir, niyedir? Neyse…
– İnsan bazen kendini bırakıp delice gitmek istiyor…
– 3 kadın 1 kritik…
– Hayatın şablonu mu var?
– Haydi dostlar buyrun kahveye…
– Muhakkak…
Aşk’a herşey dahil…
Bir İstanbul hatırası
Kadın dediğin
– ‘Adam gibi adam’ dedikleri…
– Mantığım intihar, ruhum serseri… 
– Hiç-bir-şey anlamıyorum… 
– Hayal adalar… 
– Kırmızı başlıklı kızın nesi var?  
– İstanbul’a bir günlük firar… 
-Bırak deli desinler… 
-‘Sen benim rüzgar gülümsün…’ 
-Pardon tanışıyor muyuz? 
-İstanbul 
-Kıymık… 
-Siz mağrur musunuz? 
-Ne kadar önemsiyoruz yarınlarımızı? 
-Küçük şeyler… 
-Yürek mahrem bir bölgedir 
-Kiler… 
-Keşke 
-Anne karabiyesi… 
-Tren garları… 
-Yangın yeridir yürek, külleri kelimeler…
-Bir gün… gemiler… geçer… 
-Önsöz

691050cookie-checkO fotoğraf…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.