Oturmuş ağlıyorum Darıbükü’nde!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Hayvan beslemek yasaklanınca sütü şehirden satın alan köyde yaşayan 30 yaşındaki Çoban Abdullah’ın yürekleri dağlayan feryadı, ‘Yeni Türkiye’nin özetidir…
 
Isparta’nın Sütçüler ilçesinde, Yukarı Köprüçay Havzası’nda inşa edilen Kasımlar Barajı ve HES projesinin sularına gömülmeye başlayan Darıbükü köyünde yaşanan mağduriyetin yarattığı dram yürekleri dağlıyor. Evleri, bahçeleri ve yaşam alanları tüm anılar ve hayallerle birlikte barajın sularına gömülen Darıbükü köyüne gidip, bu büyük yıkıma tanıklık eden köylülerle konuştuk.
İşte yıkıma kurban edilen ‘Yeni Türkiye’de, Torosların koynundaki uzak bir köyden yükselen sessiz çığlıklar…
 
‘BEN KÖYÜMDEN BAŞKA BİR YERDE YAŞAYAMAM’
Baraj projesi nedeniyle evini ve arazilerini kaybeden 75 yaşındaki Ümmühan Uysal da Darıbükü köyündeki mağdur durumdaki yaşlılardan biri. Önce Ümmühan Nineye uzatıyoruz teybimizi: “İçinde çok sayıda meyve ağacı bulunan bahçeme 12 bin lira değer biçtiler. Evime ise 22 bin. Ben buradan başka bir yerde yaşayamam. Bu yüzden köyümden gitmek istemedim. Önce birkaç ay Antalya’da yaşayan çocuklarımın yanına gittim, sonra bir ay da Isparta’da durdum ama sonunda köyüme, evime geri döndüm. Baraj şirketinin köylüye yaptığı evler çok küçüktü. Kapısı bacası, samanlığı yoktu. Ben de bu küçük evleri istemedim. Bu durumu seçimden önce köyümüze gelen Isparta Milletvekili Sadi Süreyya Bilgiç’e söyledik. O da evleri yapan Müteahhit’e sordu. Müteahhit ise ‘Bize muhtar ne dediyse ona göre yaptık’ dedi. Eksikleri köylü kendisi tamamlayacak dediler bize. Sonra herkes sustu.
‘MUHTAR KÖYLÜYÜ DEĞİL, ŞİRKETİ SAVUNUYOR’
Bana verilen evi küçük diye istemedim. Bu yüzden hakkımızı aramak için dava açtık. Muhtar ve baraj şirketi ‘Siz mahkemeye verdiniz, bu yüzden size ev verilmeyecek’ dediler. Daha sonra Valilik yetkilileri geldi bize durumu sordular. Biz de anlattık. Ama Muhtar bu kez de onların yanında ‘Baraj şirketi size ev yapmaya mecbur değil. Allah rızası için size ev yapıverdiler’ dedi. Oğlum Hasan da ‘Biz de evimizi vermek zorunda değiliz. Biz dilenci miyiz ki bize Allah rızası için ev yapıyorlar’ diye tepki gösterdi. Muhtar, köylünün hakkını arayacağına hep baraj şirketini savunuyor. Neden savunmasın? Çünkü beş kuruş harcamadan villa yaptırdı köye. Biz köyümüzde yaşayıp giderken baraj geleli toz yüzünden astım hastası oldum. İki yıldır tozdan mahvolduk.”
Darıbükü’nün eski muhtarlarından biri olan Ahmet Avcu ile karşılaşıyoruz. Bir ay kadar öncesine kadar nehir kıyısında olan evi şimdilerde barajın sularına gömülmek üzere. Evinde kalan birkaç parça eşyayı toparlamaya çalışırken neler yaşadıklarını soruyoruz Ahmet Avcu’ya. Anlattıkları, Darıbükü köyünde yaşanan insan hakkı ihlallerinin özeti niteliğinde:
‘BİZE DÖRT GÜN İÇİNDE EVLERİNİZİ BOŞALTIN DEDİLER’
“Mayıs ayının 5’inde anons yapılarak bizden 4 gün içinde evlerimizi boşaltmamız istendi. Köylüler ise buna itiraz etti. Çünkü bu kadar kısa sürede nasıl boşaltalım evlerimizi. Daha sonra Mayıs ayının 20’sine kadar süre verilmesini istedi köylüler. Benim damatlarım ve çocuklarım geldi, ben ayın 15’inde evimi taşımaya başladım. Çok yağmur yağdı o gün. Islandık, rezil olduk. Eşim yıllardır yatalak hasta. Yürüyemiyor, hareket edemiyor. Onu baraj şirketi ambulansla taşıma sözü vermişti ama bunu yerine getirmediler. Bir akrabamızın üç tekerlekli motosikleti vardı onunla taşımak zorunda kaldık eşimi.
BARAJ ŞİRKETİ YETKİLİSİ VALİ’YE ‘KÖPRÜYÜ YAPAMAYIZ’ DEDİ
Bu yeni evlerde yaşanacak gibi değil. Dört duvar dikmişler, odunluğu yok, bahçesi yok. Ben 10 bin liraya yakın masraf edip hasta eşim için bir bölüm yaptırdım. Dik merdivenlerden inip çıkmak zor olacaktı. Eski düzenimiz bozuldu. Köylü mağdur edildi. Rezillik içinde eşyalarımızı götürdük yeni yere ama hala eski evlerini terk etmeyenler de var köyde. Benim yaşım 70 oldu. Bu yaştan sonra ben hangi taşı kaldırıp da duvar örebileyim. Şimdi köylü perişan durumda. Karşı taraftaki arazilerimize ulaşım sağlayan köprümüz su altında kalıyor. Baraj şirketi yetkilisi köylünün gözü önünde Vali’ye ‘bu köprüyü yapamayız’ dedi. ‘Köylüler İncidere köyünden dolaşsın karşıya geçsin’ dedi. Nasıl geçelim, dediği yer 15 kilometrelik yol. Bizim zorunlu ihtiyacımız olan bu köprüyü yıllar önce köylülerin de desteğiyle Isparta Valiliği yaptırmıştı. Artık kimse ilgilenmiyor köyle. Bahçelerimiz yok oldu, her şeyi satın alıyoruz.”
KÖYE DÖNÜP ÇOBANLIĞA BAŞLAYAN GENCİN DRAMI
Darıbükü köyünün taş evlerinin arasından geçip, dar sokaklardan yukarı doğru yürüyoruz. Köyün üzerine yapılan yeni yol tüm köyü toza buluyor. Yolda telefon ve elektrik şirketlerinin araçları, baraj inşaatına malzeme ya da işçi taşıyan dev kamyonlar, bir de yakınlardaki okula öğrenci taşıyan servis minibüsleri gelip geçiyor. Köyde yaşayan iki üç gençten biri olduğunu öğrendiğimiz 30 yaşındaki Osman Kılınç’la karşılaşıyoruz. Çoban Osman, yıllar önce gittiği gurbetten köyüne geri dönüp ata mesleği olan çobanlığa başlamış. 50-60 kadar keçiyi çoğaltarak geçimini çobanlıkla sağlayabiliyormuş. Ancak bölgedeki ormanlık alanlarda çoğalan kurtlar oğlaklarını yemeye, 2012 yılında başlayan baraj inşaatı ise küçükbaş hayvancılığı tehdit etmeye başlayınca yorulmuş ve umudunu yitirmeye başlamış:
‘DEVLET BİZE KREDİ VERECEĞİNE KÖYLERİMİZİ BOZMASIN YETER’
“Artık kadar keçilerimize bakamadım. Ormandaki kurtlar oğlaklarımızı yedi. Baraj inşaatı sırasındaki dinamitli patlatmalar keçi yataklarımıza zarar verdi. Artık çobanlıktaki kazancım masraflarımızı karşılayamaz hale gelince ben de usandım, keçilerimi sattım ve bu işi bıraktım. Tarım Bakanlığı’nın gençlere köye dönmeleri için kredi verdiğini duyduk. Devlet bize kredi vereceğine, köylerimizi bozmasın yeter. Dağlarımız eskisi gibi temiz kalsın. Kurt salmasınlar. Şimdiye kadar dağlarımız ter temizdi. Mermer ocakları, barajlar geldi dağlarımız bozuldu. Biz devletten bir şey istemiyoruz, sadece dağlarımızı, köylerimizi bozmasınlar yeter.
‘KOLUMUZ KANADIMIZ KIRILDI, HAYALLERİM GİTTİ, ÜZGÜNÜM’
Köyünün sulara gömülüşünü izleyen Kılınç, “Biz küçükken bu dere şırıl şırıl akıyordu. Yüzüyorduk, balık tutuyorduk. Kıyısında meyve bahçelerimiz vardı. Ben ellerimle meyve fidanları dikmiştim o bahçelere. Şimdi büyüdüm, o ağaçların meyvelerini yiyecektik ama artık hiçbir şey kalmadı. Şu anda köyümüz boşaltılıyor. Yaptıkları yeni evler içinde yaşanacak gibi değil. Biz daha oturmadan 6 bin lira masraf ettik. Köylüler eşyalarını taşımakta zorlanıyorlar. Alt yapısı henüz bitmiş de değil. Bana göre önce yeni yerleşimlerin alt yapısı, her şeyi tamamlanacak, ondan sonra kamulaştırma işlemleri bitip barajda su tutmaya başlanacaktı ancak bu yapılmadı. Köylüler çok mağdur edildi, burada yaşanacak hal kalmadı. Bu toz yüzünden burada ne canlı ne insan yaşar. Balıklar bile pislik yüzünden oksijen alamıyor baygın geziyor. Şimdi aşağıya, köyüme bakıyorum; bizim burada yaşadığımız bir yer vardı, şimdi yaşanmaz hale geldi. Kolumuz kanadımız kırıldı. Hayallerim gitti, üzgünüm.”
Gözleri çakmak çakmak bir enerjiyle dolu olan Çoban Osman’ın derin hayal kırıklığı da yüzüne yansıyor. Acısı büyük. Bıraksan dağı taşı tutuşturacak türden derin bir acının ateşi vuruyor yüzüne. Yine de yaşam dört elle sarılmaya, yaşlı ana-babasına destek olmaya çalışıyor…
Darıbükü’nde çoban Abdullah’ın yürekleri dağlayan feryadı
Darıbükü’nde çoban Abdullah’ın yürekleri dağlayan feryadı
HÜMMET DÜZÜ’NDEKİ BETON KAFESLERE DOĞRU…
Barajın yerinden ettiği köylülerin bir kısmına yapılan yeni evleri görmek için tozlu yoldan ‘Hümmet Düzü’ adı verilen bölgeye ilerliyoruz. Burası bir heyelan bölgesi. Kış aylarında toprak kaymaları göründüğünü anlatıyor köylüler. Baraj şirketinin inşa ettiği evlerin etrafı yığın yığın eşya dolu. Kapılar, pencereler, kazanlar, tencereler, sandıklar… Kısacası suya gömülen yaşamlarından ne kurtarabildilerse kafes gibi evlerin önüne yığmış köylüler. Yeni yerleşim yerine ulaşım sağlayan toprak yol oldukça dar ve adeta 90 derece bir eğimde. Ancak dört çekerli bir araç ya da traktörle inilip çıkabilecek düzeydeki yoldan güçlükle ilerlenebiliyor. Barajla ilgili kamulaştırmayı yapan devlet kurumlarının sorumluluk kabul etmediği baraj evlerine zorunlu olarak yerleşen köylülerden 72 yaşındaki Sefer Cengiz’in evine konuk oluyoruz. Bize yaşadıklarını şöyle anlatıyor Sefer Cengiz:  
‘SİZ DAVA AÇTINIZ, SİZE EV YOK’
“Buraya mayıs ayında taşındık. ‘Herkes 15 gün içinde köyü terk etsin’ dediler baraj yetkilileri. Muhtar da öyle söyledi. Biz hala toparlanamadık. Buradaki evlere eşyalarımız sığmadı. Eşyalarımızın yarıdan fazlası eski evimizde kaldı. Yolumuzu da barajın suyu kapattı, yol imkânı da kalmadı. Köylüye verilen sözlerin hiç biri tutulmadı. Herkesin evinin büyüklüğüne göre ev vereceklerdi ama şimdi herkese aynı büyüklükte, 50 metrekarelik ev verdiler. Biz bir dava açtık ama şirket ve muhtar ‘size ev vermeyecekler’ diye bizi korkuttular. Davayı geri çektik ve korkumuzdan buraya razı olduk. Şimdi bu eve 30-40 bin lira harcayıp bu eve yeni yerler yapıyoruz. Biz köylüyüz, ekmek, yemek pişiriyoruz, ocağı yok bu evlerin. Yakın köylerden usta bulup ocak yaptırıyoruz. Önümüz kış. Burada ilk defa kışı geçireceğiz ama nasıl çıkacağız bilmiyoruz.”
‘İNEĞİMİ SATTIM, SÜTÜ ŞEHİRDEN GETİRTİYORUM’
Köyde yalnız yaşayan yaşlı kadınlardan biri de Behiye Aybay. Baraj projesi yüzünden yaşanan mağduriyeti anlatmasını istiyoruz Behiye Aybay’dan: “Ben köydeki evimde, bahçemde geçimimi sağlayıp gidiyordum. Kemik erimesi hastalığına tutuldum. Doktor süt ve yoğurt tüketmemi söyledi. Bir ineğim vardı ve bu bana yetiyordu. Ancak yeni yaptıkları evlere inek, tavuk hayvan götürülmeyecekmiş. Muhtar ‘Hayvan götürürseniz cezası var’ dedi. Bizi korkuttular. İneğimi sattım. Şimdi şehirden süt getirip içiyorum. Ama bu yaştan sonra sırtımda odun ve yük taşıyamayacağım için bir eşeğim vardı onu mecburen götüreceğim. Eşeğim için bir küçük ahır yaptırdım evin yanına. 3-4 bin lira masrafım oldu. Bizim evlerimizi, arazilerimizi yok pahasına elimizden aldılar. Baskıyla, korkutmayla bizi pusturdular. ‘Razı olmazsanız mahkeme zoruyla alırız’ dediler. Çocuklarım da ‘Anne bu yaştan sonra mahkemelerde mi sürüneceksin, ver gitsin’ diyince ben de verdim. Ne yapayım? Bahçeme 6 bin, evime ise 30 bin lira değer biçtiler.”
‘KEÇİ GÜTTÜĞÜM YERE ŞANTİYE KURDULAR, HAYALLERİM YIKILDI’
Darıbükü köyündeki iki gençten biri olan Abdullah Korkmaz da 30 yaşında ve yalnız başına yaşayan bir çoban. “Baraj inşaatı başlayana kadar hayaller kuruyor, geleceğe umutla bakıyordum” diyor. 150-200 kadar keçisi olduğunu söyleyen Korkmaz, “Ben evlenmeyi düşünüyordum. Hayaller kuruyordum. Çoluk çocuğa karışmak, köyümde yaşlanmak istiyordum. Ancak 2012 yılına gelindiğinde hayallerim yok olmaya başladı. Önce Orman karşı arazileri telle çevirdi, keçilerimizi otlatamaz olduk. Ardından da köyümüzde baraj inşaatı başladı. Keçileri güttüğüm yere şantiye kurdular, hayallerim yıkıldı. Biz şimdi neyle geçineceğiz? Bunu kimse gelip de bize sormuyor. Allah ıslah etsin demekten başka bir şey gelmiyor içimden. Köyümüzde birlik beraberlik kayboldu, bereketi gitti. Şimdi bizden evlerimizi boşaltmamızı istiyorlar sadece. Başka da bir şey soran yok. Muhtar, ‘Jandarmanın elinde evlerini boşaltmayan köylülerin listesi var. Evini boşaltmayanı jandarma zoruyla çıkaracaklar’ diyor. Oysa köylüler büyük haksızlığa uğradı, evimiz barkımız bizim haberimiz bile olmadan satıldı. Nikâh kıyar gibi kıydılar köyümüze. Bu nasıl bir adalet böyle?” sözleriyle özetliyor yaşadıklarını.
‘OTURMUŞ AĞLIYORUM DARIBÜKÜ’NDE’
Hayallerinin, köyü ve içinde yaşadığı coğrafya ile birlikte barajın sularına gömüldüğünü anlatan Çoban Abdullah yaşadığı acıları dile getiren bir de türkü yazmış. Köylülerle bir araya geldiğinde efkarlı efkarlı söylüyor. 2016 Türkiye’sinde yaşanan ve ancak savaş koşullarında olabilecek türden bir insanlık trajedisinin tanığı olduğumuz Darıbükü köyünden dönüş yoluna geçtiğimizde Çoban Abdullah’ın köyüne yaktığı türkü düşüyor aklımıza:
“Oturmuş ağlıyorum Darıbükü’nde/ Oturmuş ağlıyorum Sütçüler’de/ Dilerim Allah’tan haklılardır/ Her şeyi sen görürsün/ Haklıyı haksızı tek sen bilirsin/ Haklıya şifa ver, haksıza ceza ver/ Şu yalan dünyada yaşarken görelim/ Gözyaşlarım sel oldu/ Emeklerim yel oldu/ Köyüm ellerin oldu/ Bu bana yara oldu…/”
 
2019540cookie-checkOturmuş ağlıyorum Darıbükü’nde!
Önceki haberBu kez AKUT yardım istedi
Sonraki haberAf Örgütü’nden Musul uyarısı
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.