Park ve bahçeler demokrasisi

12 Eylül 1994 yılında Kenan Paşa, Marmaris’te çiçek böcek resmi çiziyordu. Ben de televizyonda Dr. Stress adlı bir televizyon programı sunan hevesli, yeni yetme bir sunucuydum.
Yapımcımı çağırdım. Bu haftaki programın teması ‘Kenan Paşa, sen çok yaşa’ olsun dedim.
Program havadan sudan konuşurken, çağırdığı konuklara çok fena çakardı bazen. Yapımcım hemen çaktı meseleyi.
‘Gelmez paşa’ dedi!
‘Ya, yarım saat için gelsin bari’ dedim.
Paşa, mutlaka tuvali fırlatmış olmalı elinden.
‘Ben ihtilali yarım saatte yapmadım’!
‘..
Ne kadar akıllıca bir yanıt değil mi?

Oysa paşa paşa memleketi yönetmeye çalıştıkları dönemlerde, paşalar arası bir diyalogu anlatan ‘Son En Çıkan Şarkılar’ diye bir piyes yazmıştım, Türkçeyi nasıl bozdukları ve memleket havasıyla ilgili nasıl söylendiklerine dair! Gerçi hava almıştı tüm oyun yazma yarışmalarında ama hiç de paşanın verdiği gibi akıllı diyaloglar yoktu içlerinde.

Yine memleketi yönettikleri 80’li dönemlerde, Beş Kafadarlar Tiyatrosu ile, sokak tiyatrosu yapmaya yeltenmiştim. Havanın çok soğuk olduğu bir gün, Gülhane Parkında, henüz hiç bir şeyin farkında’. olmayan bir müdür bulmuştum.
Kışın park ve bahçeler müdürü ne yapar?
Dikildim tepesine!
Efendim, biz park ve bahçelerde sokak tiyatrosu yapacağız, izniniz olursa?
Adamcağız için park ve bahçede sokak tiyatrosu yapmak, çölde kutup ayısının çiftleşmesine izin vermek gibi bir şey tabi.
Üstelik sıkıyönetim zamanında böyle bir izne ek başına imza atmanın keyfine varmak, Sibirya hapishanesinde İncil okuyan bir köre mum tutmak kadar kutsal bir şey olmalı.
Gülhane parkının orta yerinde sabahın sekizinden akşamın beşine kadar kimseleri görmeden kış karanlığında, üstelik sıkıyönetim döneminde park ve bahçeler müdürlüğü yapan bir memurun imzasıyla sokak tiyatrosu yapmaya koyulmanın zevki bambaşkaydı.
1983 yılında Maçka Parkı, Doğancılar Parkı, Gültepe Parkı, Saraçhane Parkı, Barbaros Bulvarı ve nicelerinde yoksul çocuklar için oynanan ‘Çizmeli Kedi’ ve ‘Bir Şeftali Bin Şeftali’ yi basan askerler, polisler, belediye zabıtaları, park bekçileri, kimsenin tanımadığı Park ve Bahçeler Müdürü’nün izni karşısında, kıldan ince kılıçtan keskince davranıyorlardı. Aynen Rus oyun yazarı Gogol’un bir kahramanına davranır gibi kaçışıyordu herkes.
Yarım saatte yapılmayan ihtilalin izleriydi bunlar.

Aradan neredeyse 25 yıl geçmiş. Sonuna kadar demokrasi var, Allaha bin şükür!
Yenikapı Tiyatrosu bu kez gerçekten Gogol oynamaya yelteniyor sokakta.
Sonuna kadar demokrasi olduğu için, Kenan Paşa resim ve heykel konumunda olduğu için,
asker havariliği ayıplandığı için, Yenikapı Sahnesi, sonuna kadar demokrasiye de güvenerek, bir de kuşkusuz Lions Kulübünden aldığı taze tiyatro ödülüne e de güvenerek, İstanbul’da sokağa çıkmaya yeltenmiş.
Avrupa Birliği standartlarına göre kokoreçin kaldırıldığı, açık gıdanın yasaklandığı, simidin bile poşete gireceği sokakta sen misin oyun oynayan’
Demokrasi var ya, oyunları başlamadan bitmiş. Oyuncuları saatlerce gözaltında tutulmuş.
Oyunlarını izlemek gafletine düşen seyircilerini bile itmiş kakmış polis.
Yahu, biz Park ve Bahçeler Müdürü’nün izniyle oyun oynadığımızda oyunumuzu Aziz Nesin’ler, Deniz Türkali’ler, Esin Afşar’lar, Erol Keskin’ler, Ayla Algan’lar, Adnan Özyalçıner’ler, Sennur Sezer’ler, izledi, hiçbiri dayak yemedi, üstelik o zaman, çok yadırgadığımız sıkıyönetim vardı.
Şimdi, özgürlük var. Taraf Gazetesi bile var.
Dur burada bir yanlışlık var.
Park ve Bahçeler Müdürü’nü arayın,
O bir emir versin İçişlerinden birini arasın,
Sokakta olmasa da, bari kimsenin görmeyeceği bir yerde, Yenikapı Tiyatrosu’nun geniş halk yığınlarıyla buluşmasına izin versinler.
Mesela, İstanbul Kültür Başkenti olacak ya, hani hiç kimse görmeyecek nasılsa, orada olabilir. Galada da kokoreç ikram ederiz!

1599110cookie-checkPark ve bahçeler demokrasisi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.