Purbachlı Halil

Purbach, Avusturya’nın doğusunda Macaristan sınırına yakın küçük bir kasabadır. Bu kasaba geniş üzüm bağlarına sahiptir, şarapçılığıyla tanınmıştır. Şarabı, bir yandan iç piyasaya sürerlerken, bir yandan da şehrin lokantalarında müşterilerine sunarlar. Purbach, Avusturya’nın Neusiedlersee gölünün kenarında bulunduğundan, konuk sofralarında, şaraba balık da eşlik eder.

Kasaba, Türkler için de özel bir önem taşır. Bu önemin kökeni Viyana Kuşatması’na dayanır. Anlatılanlara göre, Viyana Seferleri‘nde Türkler Purbach kasabasının sınırlarına dayanmıştır. Bunu haber alan Purbachlılar, bütün önemli eşyalarını saklar, dağa çekilir ve saklanırlar. Şaraplar, birlikte götürülemediğinden mahzenlerde kalmıştır. Kasabaya giren Türkler, kentin boşaltığını görürler, evlere dalarak yiyecek bir şeyler ararlar. Bir süre sonra ise askerler geri çekilir. Bu arada askerlerden biri yiyecek ararken şarap mahzenine girmiş, şarabın tadına bakmıştır. Şarabı fazla kaçırdığı için de orada uyuyup kalmıştır. Orada ne kadar kaldığı bilinemeyen asker, uyandığında içeri birilerinin girdiğini görür. Gelenler Türkçe konuşmamaktadır. Tekrar gizlenir. Gelenler dışarı çıkarlar. Akşam olur, bacadan sızan ışığın yardımıyla sürünerek bir yere kadar gelir. Ay ışınığı izleyerek bacadan yukarı çıkmaya başlar. Bacadan kafasını çıkardığında evin çevresinin eli silahlı köylülerle sarıldığını görür, köylülerin bağırtılarını izlemeye çalışır. Köylüler askeri görürler ve bulunduğu yerden çıkarmaya çalışırlar. Purbachlılar, bacanın altında ateş yakarak Türk askerinin çatıya çıkmasını sağlarlar. Çıkar çıkmaz da yakalayıp hapse atarlar. Mahkeme kurulur, alınan karar yüzüne karşı okunur. Mahkemenin aldığı karara göre, Türk askeri eğer Hıristiyanlığı kabul ederse serbest bıraklılacaktır. Asker, Hıristiyanlığı kabul eder, yakalandığı evde hizmetçi olarak çalışmaya başlar ve ömrünün sonuna kadar da orada kalır.

Belediyelik statüsüne kavuşan kasaba, 1966 yılında Türk askerinin macerasının geçtiği yerin adını “Purbachlı Türk Bacası” olarak değiştirir. Oraya, olayı simgeleyen bir ”bacadan çıkan asker” anıtı dikilir. O günden beri de orası Purbach kasabasının sembolü olarak kabul edilir. Bu anıtın anısına Purbach’da her yıl “Kıyafet Şenliği” düzenlenir.
Ben de fırsat buldukça her yıl o şenliğe katılmaya çalışırım. Her gidişimde de Purbach’ta yaşayan terk Türk olan Halil’i de ziaret ederim. Bizim ”bacadan çıkan askeri” saymazsak, Halil, orada yaşayan tek Türktür. Gele, gide ona ”Purbachlı Halil” demeye başladım… Anne babasıyla birlikte küçük yaşta Viyana’ya gelen Halil, küçük yaştan itibaren çalışmaya başlar. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra, bir ara işsiz kalır ve iş aramak için Purbach’a gelir. İşte o gün bu gündür Halil artık Purbachlidir. Şarap ve balık satan bir lokantada işçi olarak çalışmaya başlar. Lokantanın bayan sahibi Birgit’le çok iyi anlaşır, bir süre sonra onunla evlenerek çalıştığı işyerinin sahibi olur. O evlilikten Cem adını verdikleri bir çocukları dünyaya gelir.

Halil, her yıl düzenlenen ”Kıyafet Şenliği’’nin en büyük organizetörlerinden biridir. Eşi Birgit ile birlikte işlettikleri lokantalarının bir köşesine açtıkları standda, Tokat, Hubyar yöresinin kadife ve kutnudan dikilmiş yöresel giysilerini satar, konuklarına Avusturyadaki üzüm bağlarından elde etttikleri şarabın yanında Purbach ve Türk mutfağından yiyecekleri ikram eederler. Son ”Kiyafet Şenliği’’nde, Purbachlı Halil, bir televizyon kanalının sorularını yanıtladıktan sonra standının başına döndü. Standda fon müziği olarak Aşık Veysel’in sesi yükseliyordu: “Saklarım gözümde güzelliğini/ Her neye bakarsam sen varsın orda” diyordu koca Veysel.. Haili, konuklarıyla sohbet ediyordu; ben dalıp gitmiştim uzaklara.. Purbachlılara, ” Kasabanızda Halil’den başka Türk var mı?” diye sorduğumda, ” Kim bilir, belki biz de biraz Türk’üz; ‘bacadan çıkan Türk asker’in torunları olabiliriz” diyerek yanıt veriyorlar. Avusturya toplumunda zaman zaman karşılaştığımız önyargılar Purbaclılarda yok.Halil’i çok seviyor ve bağırlarına basıyorlar. Onunla dost olmayı birayrıcalık olarak görüyorlar.

Bu sohbetlerin birinde,oraya Viyana’dan gelmiş, her yıl Viyana Belediyesi’nin düzenlediği ”Yaz Sanat Şenlikleri’’ndea klasik müzik konserlerini organize eeden konuk, şarabını yudumlarken şunları söylüyor: “Bacadan çıkan çıkan Türk, ordusuyla, silahlarıyla buraları fethetmeye çalıştı; ama beceremedi. Ancak, Halil, tek başına Purbach’ı fethetti” Halil yanımıza geldiğinde, Viyanalı konuğun bu sözlerini aktarıyorum. Yüzündeki mutluluk ifadesini belli ettirmemeye çalışarak lafı değiştiriyor; elindeki beyaz şarap kadehini uzatarak, “Hava sıcak, için..” diyor.
[email protected]

Not: Bu yazı Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandıktan sonra çok değerli bir okurumundan aşağıdaki mesaj geldi. Önemli bir ayrıntıdan dolayı bu mesajı ek bilgi niteliğindenokurlarımla paylaşıyorum.

Sayın Kadim Ülker,
Cumhuriyet’teki yazılarınızı severek okuyorum.
23 Aralık Pazar günkü yazınızın konusu „Purbach’lı Türk’tü“.
Bu konuda birkaç hususu ilave etmek istiyorum.
Bu hikaye Viyana kuşatmasına değil, 1532 yılında yapılan bir sefere dayanır.
Detayı isterseniz size yazarım ama biraz uzun.
Purbach’lı Türk önce Hristiyan olmaz.
Esareti süresince köylüye sanat ve zanaat öğretir.
Sonra saklandığı bacalı evin sahibinin kızıyla evlenir ve Hristiyanlığa geçer.
Aslında o ilk ”Gastarbeiter” dir.
Köylüler eğer köyde ”Mandelaugen” birisine rastlarsanız o Türk’ün torunlarısınız derler…
Bu kısa ukelalığı hoş göreceğiniz umuduyla saygılarımı sunarım efendim.

1598790cookie-checkPurbachlı Halil

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.