Putin’in Ankara ziyareti ve Türkiye-Rusya ilişkileri

Küresel devletler arasında rekabetin, çatışmaların ve uzlaşmaların iç içe geçerek arttığı bir dönemde Putin’in Ankara’yı ziyareti, özellikle bölgesel ilişkiler bakımından önemsendi. Türk medyası, uluslararası alanda izolen olan bir cumhurbaşkanı için ABD ve AB kafa tutan Putin ile bir araya gelmesi önemli bir başarı olarak gösterdi. Öyle yansıtıldı ki, Türkiye, Rusya için çok önemli stratejik olup vazgeçilmez bir ülkedir. Rusya, bütün uluslararası ilişkileri bir kenar atıp, geleceği Türkiye ile birlikte belirleyecektir. Bölgesel ilişkilerde bütünüyle dışlanmış devlet bürokratlarının, sistem aydınlarının ve yazarlarının böyle algılamak istemeleri de normaldir. Ancak gerçekler hiçte hayal ettikleri gibi değildir.

Putin, 21. yüzyılın uluslararası ilişkileri içerisinde ‘eski’ Sovyetler Birliği’nin tarihsel sınırlarına kavuşmak için çok yönlü stratejiler geliştiriyor ve pratikte yaşama geçiriyor. Önce Rusya’nın geleceği bakımından önemli olan Avrasya stratejisini uygulamaya koyarak Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerini yeniden organize etti. Özellikle ABD-AB bakımından son derece önemli olan Gürcistan üzerindeki askeri, ekonomik ve politik baskıya arttırdı. Gürcistan’a yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonlarla NATO’nun Gürcistan üzerinden Avrasya’ya yayılma stratejilerini bütünüyle boşa çıkarttı ve Gürcistan’ı ABD’den fiilen kopardı ve yeniden etki alanına almaya başladı.

Sonra Orta-Asya stratejisini devreye soktu. Öncelikli olarak, ABD’nin Türki Cumhuriyetlerde kurduğu askeri üslerine son verdirdi veya işlevsiz hale getirtti. Daha sonra petrol ve doğal gaz anlaşmalarıyla bölgeyi ekonomik olarak kontrol altına aldı. ‘Orta-Asya Birliği’ stratejisiyle, bölgenin tek belirleyici gücü olduğunu ortaya koydu. Putin, Avrasya ve Orta-Asya stratejisini başarılı bir şekilde uygulayarak, Asya ve Ortadoğu’da mutlak bir güç olduğunu, Rusya olmaksızın hiç bir stratejinin başarılı olamayacağını gösterdi.
Son olarak geçmişte Sovyetler Birliği’nin sınırları içerisinde olan Baltık ülkelerini ve Doğu Avrupa kontrol etmeye yöneldi. Putin’in Ukrayna stratejisinin politik arka planı, Doğu Avrupa’daki etkinlik alanını arttırarak ‘yen’ Rusya’nın tarihsel sınırlarını tamamlamaktır.

Ukrayna’nın Kırım bölgesinin ilhak edilmesi, Rusya sınırına yakın eyaletlerin Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya katılma isteği, Putin’in uygulattığı aşamalı genişleme stratejinin bir parçasıdır. ABD ve AB’nin uluslararası alandaki gücünde medyada gelen zayıflama, Çin ve Rusya merkezli Asya’nın genişlemesi, Putin’i cesaretlendiren faktörlerden biridir. Ayrıca Ortadoğu ve Asya politikaları nedeniyle ABD ile AB arasında farklı politikaların bulunması, Rusya’nın genişleme stratejisinin uygulamasını sağlayan bir faktördür.
Özellikle doğal gaz nedeniyle Rusya’ya bağımlı olan AB ülkelerinin, Ukrayna sorununda Rusya’ya yönelik beklenilen tutumu geliştiremedi. ABD’nin baskıları sonucu AB, Rusya’ya yönelik bazı yaptırımlar gerçekleştirmiş olsa da istenilen sonucun elde edilmesi mümkün görünmüyor. Doğal gazın yaklaşık olarak % 40’ını Rusya’dan satın alan Almanya’nın politikasında stratejik bir değişiklik olmadığı sürece AB’nin yaptırımlarının etkili olmayacağı biliniyor. Uluslararası ilişkilerde petrol ve doğal gaz gibi stratejik enerji yataklarına sahip olan devletler, güç ilişkilerini de belirlemede önemli bir rol üstlenmiş durumdalar. Putin’in geliştirip ve uygulattığı eneji politikası, onu bölgesel ilişkilerde etkin kılan son derece önemli bir silahtır.

Putin merkezli Rusya’nın Ortadoğu ve Türkiye politikası da söz konusu edilen politik ve ekonomik dengelerin bir başka biçimini oluşturuyor. Putin’in Ortadoğu’ya yönelik geliştirdiği stratejide Türkiye’nin hemen hemen hiç bir etkisi bulunmuyor.

Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesi, Putin’in belirlediği politikalar ekseninde gelişiyor. Orta-Asya’da, Kafkasya’da ve Ortadoğu’da Rusya ile Türkiye arasında çok ciddi görüş ayrılıkları bulunuyor. Rusya Türkiye’nin konumunu ciddiye alarak hiç bir planlama yapmıyor. Tersine Türkiye’yi belirlediği politikalara angaje ediyor. Örneğin Suriye eksenli Ortadoğu politikalarında Rusya ile Türkiye arasında hiç bir ortak yan bulunmuyor. Esad’ın gitmesi için bütün gücünü kullanan Türkiye ile Esad’ın kalmasını sağlayan Rusya’nın bölgesel çıkarları uyuşmuyor. Esad’ın kalıcılaştıran ve yeniden uluslararası ilişkilerde kabul edilebilinir bir konuma getiren Rusya, aynı zamanda Erdoğan’ın uluslararası ve bölgesel ilişkilerde izole etmesini sağlayan ülkedir. Rusya, Rojeva’nın uluslararası alanda bir taraf olması gerektiğini savundu ve bunu ABD ile AB kabul ettiren bir devlet olarak ön plana çıktı. Erdoğan ise PYD’yi ‘terörist’ bir hareket olarak değerlendirdi. Böylelikle Türkiye’nin bölgesel çıkarlarıyla Rusya’nınki bütünüyle çelişkilidir ama etkin olan ise Rusya’dır.

Putin,Türkiye’nin Orta Asya’da ki ekonomik ve politik etkisini de sıfırladı. Orta Asya Birliğine yönelik geliştirdiği politikalarla Orta-Asya cumhuriyetlerinin Türkiye ile olan ilişkilerine ciddi oranda sınır koydurttu. Böylelikle bir zamanlar sıkça dillendirilen ‘Adriyatik’e kadar görülen sınırlara ulaşma hayali, daha ilk adımda yok oldu. Putin’in ‘eski’ SB yaratma stratejisinde Türkiye’nin Orta-Asya ve Avrasya bölgesinde tasfiye edilmesini öncelikli olarak ön plana çıkarttı ve uyguladı. Kafkasya’da bir güç olmak isteyen ve özellikle Çeçen İslamcı militanları destekleyen, Karabağ meselesi nedeniyle Ermenistan’ı baskı altına almaya çalışan, sınırları kapatan, Azerbaycan’ı kontrol altına alarak bölgede aktif bir güç haline gelmek isteyen Türkiye’nin uygulamak istediği politikaların tamamı çöktü. Putin, yaşama geçirdiği çok yönlü politikalarla hem bölgenin tek hakim gücü oldu, hem de Türkiye’nin uygulamak istediği stratejiyi işlevsizleştirdi. Ayrıca Putin, Gürcistan krizi nedeniyle ABD savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişine izin veren Türkiye’yi stratejik bir dost olarak görmez.

Geçen yıl Rusya’da yapılan görüşmede Putin ile samimi bir hava yaratan Erdoğan, basın toplantısında ‘Türkiye’nin Şanghay Beşlisine alınması’ önerisini sundu. Erdoğan’ın bu talebine yanıt vermeye dahi ihtiyaç duymayan ve gülümsemekle yetinen Putin, Erdoğan’a bu işin basit olmadığını ve Türkiye’nin bu sürecin dışında kalacağı mesajını vermiş oldu. Asya’nın askeri, ekonomik ve politik geleceği bakımından son derece önemsenen ‘Şanghay İşbirliği Örgütü’ne Türkiye’nin alınması söz konusu olmayacaktır. Rusya, bölgedeki stratejik çıkarları için NATO üyesi Türkiye’ye izin vermez.

Ayrıca Türkiye’de bir kısım medya yazarlarının hayal ettikleri gibi Rusya ile AB ve hatta ABD arasında stratejik ilişkiler ne kesilir, ne de şimdikinden daha kötü bir konuma gelir. Rusya ile AB arasındaki ilişki, Türkiye’nin tahmin ettiğinden çok daha stratejiktir. Bölgesel çıkarları bakımından bir kısım sorunlar yaşansa da, önümüzdeki 20 yıl içerisinde özellikle Rusya-AB ilişkilerinde ciddi bir değişiklik yaşanmayacaktır. Bu bakımdan Türk basınında yer alan Rusya ile AB arasındaki stratejik öneme sahip olan ‘doğal gaz boru hatlarının iptali’ iddiası da gerçekçi değildir.

Yıllık 63 milyar metreküp kapasiteye sahip Güney Akım Projesi, Karadeniz’in altından döşenecek boru hatlarıyla Rusya doğalgazının doğrudan Avrupa’ya taşınması projesi yürürlüktedir. Bu projeyi imzalayan Rusya, Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan, Sırbistan, Slovenya ve Yunanistan gibi ülkeler ile projenin yapımını üstlenen AB merkezli şirketlerin projinin iptaline dair ciddiye alınır her hangi bir açıklamaları söz konusu değildir. Türkiye, AB-Rusya arasında yaşanan bir kısım çelişkiler nedeniyle böylesi bir durumu arzulayabilir ama AB-Rusya arasındaki stratejik çıkarlar nedeniyle özellikle ‘Güney Akım boru hattı Projesi’nin iptaline dair herhangi bir veri bulunmuyor. Rusya, bölgesel çıkarları ekseninde zaman zaman çatıştığı ABD ile uzlaşıyor. AB ile çok daha ileri düzeyde stratejik işbirliğine yöneliyor.

Rusya’nın Türkiye politikası bir kaç yönlüdür.

Birincisi, Bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin ABD politikalarıyla çeliştiği noktalarda Türkiye’yi destekler bir konumda durarak ilişkilerin derinleşmesini teşvik ediyor. Özellikle askeri ilişkilerdeki bağların zayıflamasına yönelik bir politika izleyerek Türkiye’nin yalınız olmadığı mesajıyla başka alternatiflere yönelmesini sağlamaya çalışıyor. Böylelikle Türkiye’yi askeri olarak ABD’de uzaklaştırarak, Asya merkezine yönlendirmeye özel bir önem veriyor. Türkiye’nin Çin ve Rusya ile askeri ilişkiler geliştirmeye çalışması da, söz konusu politikanın bir parçasıdır.

İkincisi, enerji ve ticari ilişkilerdir. Türkiye, eneri bakımından dışa bağımlıdır. Alternatifleri, Irak, İran ve Rusya’dır. Rusya öncelikli olarak ön plana çıkıyor. Avrupa’ya akan doğal gazın bir kısmının Türkiye üzerinde gönderilmesi de, Türkiye ekonomisine önemli bir gelir sağlıyor. Bu bakımdan Türkiye, Rusya’ya tahmin edilenden çok daha fazla bağımlıdır. Rusya olmaksızın Türkiye’nin enerji politikasını belirlemesi ve disipline etmesi son derece zordur.

Türkiye-Rusya arasındaki yıllık ithalat-ihracat oranları sürekli artıyor. Esasını doğal gazın oluşturduğu yıllık ticari hacmin 30 milyar dolardan 100 milyar dolara çıkartılması karşılıklı çıkarlar bakımından önemlidir. Cari açıkları tahmin edilenden fazla olan Türkiye, Rusya ile her hangi bir çelişki yaşamak istemiyor. Ticari ilişkiler, Türkiye’nin Rusya’ya olan bağlılığı artıyor.

Üçüncüsü ise Rusya, Suriye-İran-Irak merkezli bölgesel sorunlarda Türkiye’yi yok hükmünde saymasıdır. Ortadoğu’da Türkiye’yi pek hesaba katmayan Rusya, ABD ve İran ile sorunların çözümünde ortak politikalar oluşturmaya yöneliyor. Bu bakımdan özellikle İslamcı medyada yansıtıldığının tersine Rusya, stratejik ilişkilerde, Türkiye’nin izlediği politikalarla bütünüyle ters bir noktada duruyor. Suriye konusunda Obama’ya diklenen Erdoğan, Putin karşısında sessizliğe gömülüyor. Eleştirmek yerine ricada bulunuyor.
Rusya, Türkiye ile olan ilişkilerini bütünüyle kendi stratejik çıkarlarına göre şekillendiriyor. Türkiye’nin bölgesel ilişkilerde önemli oranda izole olduğunu gören Putin, Ankara’yı kendi çıkarları ekseninde yönlendiriyor. Türkiye-Rusya ilişkilerinde inisiyatif bütünüyle Rusya’da olup Türkiye sadece arkada sürüklenen eksen ülke konumundadır.

Bu bakımdan Putin ile Erdoğan arasında uluslararası ve bölgesel gücünün eşitlenmesi hiç şekilde söz konusu olamaz. Rusya stratejileri belirliyor, Türkiye, mevcut stratejilere uyum sağlamaya çalışıyor. Rusya, özellikle Ortadoğu politikalarında Türkiye’ye ‘yok’ hükmünde sayıyor, Türkiye ise Rusya olmaksızın enerji politikalarında başarılı olamayacağını görüyor.

Rusya kazananlar, Türkiye ise kaybedenler kulübünde yer alıyor.

________________

* [email protected]

1608700cookie-checkPutin’in Ankara ziyareti ve Türkiye-Rusya ilişkileri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.