İran ile nükleer Anlaşma ve olası politik yansımaları

İran ile BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya arasında, uzun yıllardır devam eden nükleer program görüşmeleri, bir anlaşmayla sonuçlandı. Henüz bir deneme aşaması olan bu yeni süreçten geriye dönülmeyeceği ve sürecin çok daha ileri bir düzeyde devam edeceğine dair önemli veriler ortaya çıkmış bulunuyor.
İran ile yapılan anlaşmanın esası Molla rejiminin bir nükleer silaha sahip olup olmasının çok ötesinde, Ortadoğu ve Orta Asya’ya yönelik küresel stratejilerin yeniden dizayn edilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Küresel güçler ve hatta İsrail, İran’ın bir nükleer bombaya sahip olmakla, askeri açıdan daha güçlü olmayacağının ama uluslararası ilişkilere çok daha fazla dâhil olacağının farkındadır. Amerika, Hindistan ile askeri ilişkileri dengelemek için Pakistan’a bir atom bombasını hediye etti. Atom bombası Pakistan’ın mevcut yapısında ciddi bir değişiklik yaratmadı. Yaklaşık olarak 120 nükleer silaha sahip olan İsrail’e karşı elinde bir nükleer bomba bulundurabilecek olan İran’ın, askeri dengelerini değiştiremeyeceği açıktır.

İran’ın nükleer güç kazanmasını uman ABD’li stratejist

Küresel güçler, bölgesel çıkarlarına göre gerektiğinde İran’a, Suudi Arabistan’a ve Mısır’a da birer nükleer silah hediye ederler. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Belirleyici olan bölgesel stratejik çıkarlara hizmet edip etmeyeceğidir. Örneğin Pentagon’un önemli danışmanlarından biri olan Thomas P.M. Barnett, “İran’la yapılacak büyük pazarlığı hayal etmek zor olmamalı. İran nükleer bombayı elde eder, diplomatik tanımlama gerçekleşir, yaptırımların kaldırılması ve serbest ticaretin açılması izler. Karşılığında İran, ABD’ye Filistin’deki iki devletli çözüm ve Şii çoğunluğun kontrolünde istikrarlı bir Irak için uzun dönemli bir destek vermeli, bölgedeki terörist gruplara verdiği desteği kesmeli, Suriye’ye Lübnan üzerindeki egemenliğine son vermesi için ortak baskı (birliklerin çekilmesi fena olmayan bir başlangıç) uygulanması ve -daha çok sembolik olarak- İsrail’in diplomatik tanıma süreci ile bu devletin var olma haklarının resmi deklarasyonu. Bu pazarlık, umut etmek için çok mu fazla? Kendinize şunu sorun: Ortadoğu’yu gelecekte barış içinde hayal ediyor musunuz? Ben edemiyorum, dolayısıyla İran’ın nükleer bomba etmesini on yıllardır içinde Ortadoğu barışı için olabilecek en iyi olasılık olarak görüyorum…”[1]

Küresel kapitalist güçler, İran ile yaptıkları müzakerede İran’ın nükleer enerji için gereksinim duyduğu % 5’lik zenginleştirilmiş uranyumu kabul ederek, bunun % 20’yi geçmemesi gerektiği konusunda anlaşmış bunuyorlar. Bu bir bakıma karşılıklı tavizler üzerine kurulan bir denge politikasıdır. İran nükleer teknolojiyi Rusya ve Çin’den alıyor. Bu bakımdan İran’ın nükleer çalışmalarının ilerlemesi çok açık ki, Rusya ve Çin’in inisiyatifinde gelişecektir. Bu iki ülke İran’ı dengeleyebilecek düzeydedirler.
Rusya’sız adım atmak zor

ABD’nin Ortadoğu politikasındaki açmazları ve çözümsüzlükleri, Rusya’nın geliştirdiği politikalarla aşılması doğal olarak inisiyatifin Putin’e kaymasını sağladı. Suriye’de etkili bir politika izleyen Rusya, İran’ı da ikna etti. Bu bakımdan, Ortadoğu yeniden dizayn edilirken özellikle Rusya’sız kimsenin bir adım atma şansı bulunmuyor.

Sorun şu, İran ile böylesi bir pazarlığın yapılmış olması, bölgesel stratejileri nasıl etkileyecektir? Küresel merkez güçler, neden İran ile böylesi bir anlaşmaya vardılar? Bu soruların yanıtı özellikle Ortadoğu’nun karmaşık politik sorunlarının geleceğine yönelik çözüm stratejilerini de belirleyecektir.

İran, hem Ortadoğu, hem de Orta Asya ve Kafkasya ile komşu olan son derece stratejik öneme sahip bir devlettir. Uluslararası alanda belki de devlet geleneğini sürdürmüş olan nadir ülkelerden biridir. Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’da belirli bir etkinliği bulunan İran, hem enerji yataklarıyla hem de enerji boru hatlarının geçiş bölgesi olması nedeniyle stratejik önemini koruyan bir devlettir. Bu bakımdan İran olmaksızın bölgede “yeni” bir denklemin kurulması ve istikrarın sağlanması söz konusu olamaz. Bu gerçeğin farkında olan küresel güçler, İran’ın mutlak bir şekilde küresel sistemin içerisine çekilmesinin zorunluluğunun farkındadır.

İran’a sermaye akacak

Uzun pazarlıklara dayanan bu anlaşma, İran eksenli politik dengeleri değiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bölgesel stratejiler de yeni bir format alacaktır. Bölgesel güç dengeleri ve ilişkilerinde önemli değişiklikler oluşacak. İran molla rejiminin, varılan anlaşma çerçevesinde atacağı her adım onun stratejik önemini arttıracak gibi görünüyor.
Birincisi, İran, yakın gelecekte, küresel ekonominin önemli halkalarından biri haline gelebilir. Ekonomisinin yeniden canlandırılması ve küresel sermayenin bu ülkeye akışının hızlandırılması için karşılıklı bir kısım değişikliklere gidilecek. İran, uygulanan ambargo nedeniyle zararının 120 milyar dolar olduğunu söylüyor. Anlaşmanın uygulamaya konulmasıyla İran’a 15-20 milyar dolarlık aktif bir sermaye akışı sağlanacak. Bugüne kadar uluslararası bankalarda bloke edilen devlet hesaplarının serbest bırakılması, ayrıca İran yöneticilerine ve belli başlı şirketlerine ait olan ve dünyanın değişik bankalarında bloke edilen yaklaşık 110 milyar doların aktif hale getirilmesi sağlanacak. İran ekonomisinin yeniden canlandırılması bakımından son derece önemli olan bu kararlar, aynı zaman küresel sermayenin İran’a akmasında aktif bir rol oynayacaktır.

Önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde İran, G20’lerin yeni bir üyesi olarak Ortadoğu’da önemli bir rol üstlenmiş olacaktır.

İkincisi, İran’ın jeo-stratejik konumunu arttıran önemli faktörlerden biri de sahip olduğu enerji kaynaklarıdır. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi muazzam enerji yataklarıyla, dünya ekonomisinin stratejik bir halkasıdır. Mevcut üretim kapasitesi dışında, büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olan İran’ın, özellikle ABD ve AB kökenli şirketler için önemli bir pazar alanı haline gelmesi bekleniyor. Ayrıca Orta Asya doğalgazının İran-Güney Kürdistan-Rojava/Batı Kürdistan üzerinden Akdeniz’e aktarılması projesi çok ciddi olarak tartışılmaya başlandı. Böylelikle İran ile sorunların çözülmesiyle bugüne kadar belirlenen petrol-doğalgaz boru hatları projelerinin yeniden planlanması da yüksek bir olasılık olarak gündeme gelecektir.

İran öne çıkar, Türkiye geri düşer

Üçüncüsü, İran’ın Ortadoğu, Orta Asya, Kafkasya ve hatta yakın Doğu Asya’da Şii olarak bilinen nüfus üzerinde belirli bir ağırlığı bulunuyor. Küresel güçler, bölgesel ilişkilerde İran’ın çok daha fazla pozitif bir etkide bulunabileceğini hesaplıyorlar. Bu bakımdan nükleer anlaşma, İran’ı bölgesel bir güç olarak çok daha fazla ön plana çıkacaktır. El Kaide eksenli İslamcı hareketlerin özellikle Körfez ülkelerinde artan etkisi ve Irak-Suriye hattındaki gücü, küresel güçlerin stratejik çıkarları bakımından önemli bir tehlike olarak görülmektedir.

İran’ın siyasal sürece dâhil olması, Tahran-Washington arasında sıkışan Bağdat bakımından da önemli bir avantaj olacak. İran’ın Suriye’de askeri ve ekonomik etkisi kadar politik gücü de artabilir. Hizbullah üzerindeki bilinen etkisini İsrail ile olan ilişkileri dengelemede kullanabilir, Filistin-İsrail çözüm sürecinde rolünü oynayabilir. Bütün bu politik olasılıklar yeniden ve çok yönlü gündeme gelecektir.

Dördüncüsü, geçmişte İran ile yürütülen müzakerelerde arabulucu rolünü oynayan Türkiye çok belirgin olarak ön plana çıkmıştı. Ancak bugünkü çözüm sürecinin dışında kalmış olması, Türkiye’nin sıfırlanan Ortadoğu/Suriye politikası ile doğrudan ilişkili olup bir bakıma izole edilmesidir. Özellikle İran’ın mevcut anlaşmaya tam bir uyum sağlaması ve küresel güç ilişkilerinde güvenilir bir noktaya gelmesi, Türkiye’nin stratejik konumunun çok önemli oranda değişmesine yol açarak ikincil plana düşmesine yol açabilir. Böylelikle bu durum aynı zamanda Türkiye’nin stratejik rolünün İran’a kaymasına yol açabilir. Bunun başka bir anlamı da, ABD tarafından uygulanmak istenen ‘Sünni İslam’ politikasının aşamalı olarak terk edilmesidir. Buna paralel olarak Sünni-Şii denkleminin İran lehine yeniden sağlanmasıdır.

İran ve Mısır ittifakı bütün Ortadoğu’yu değiştirir

Beşincisi, küresel güçlerin oluşturmaya başladığı yeni stratejiler ekseninde, Fars İran ile Arap dünyasının kalbi olan Mısır arasında gelişebilecek yeni ittifaklar ve ilişkiler, Ortadoğu denkleminde yeni bir sürecin başlaması anlamına gelir. Suriye’ye yönelik izlenen politikalarda İran ile Mısır’ın aynı pozisyonda olması, geleceğe ilişkin temel ittifaklar bakımından bize daha somut bir fikir veriyor. İran’ın Hizbullah ve Hamas üzerindeki politik etkisini olumlu yönde kullanmasına bağlı olarak, İsrail, bu ülkeyle ilişkilerini çok yönlü gözden geçirebilir. Amerika’nın, İsrail’in bütün uyarı ve kaygılarına rağmen İran ile ilişkilerini hızla normalleştirmesinin, yakın gelecekte İsrail’e yansımaları olacaktır. Körfez devletlerinin, ‘Büyük Suudi Arabistan’ olarak tanımlanacak yeni ‘federatif’ bir devlet altında birleşmesi gündeme gelebilir. Mesele İran’ı da aşacak, bölgenin yeniden yapılandırması söz konusu olacaktır.

İran-Kürt dengesi

Altıncısı, İran denkleminde etkilenecek faktörlerden biri de Kürtler ve Kürdistan bölgesidir. İran’ın bölgesel denklem içinde gücünü arttırmasıyla Kürtlere yönelik politikası da çok daha belirginleşecektir. İran ile Kürdistan bölgesinin küresel sermaye bakımından iki temel benzerliği bulunuyor. Her ikisi de stratejik enerjik yataklarına sahip, her ikisi de enerji yataklarının geçiş merkezinde bulunuyor. Bu bakımdan birbirleriyle rekabet durumu kadar, zorunlu bağımlılık ilişkileri de bulunuyor. İran, bugün Güney Kürdistan ile yakın gelecekte Batı Kürdistan ile ilişkilerini yeniden biçimlendirecektir. Ayrıca Güney Kürdistan Yönetimi ile Kandil bölgesinde hak iddia etmek gibi bir kısım sorunlar çok daha fazla gündeme gelebilir. Bu bakımdan Güney-Batı Kürdistan ilişkisinin sağlıklı yürümesi, İran karşısında güç olmak bakımından da son derece önemlidir.

İran rejimi değişim zorlaması altında

Yedincisi, İran’ın alınan kararlara uyması ve bölgesel gücünü arttırması, zorunlu ve kaçınılmaz olarak kendi iç politik ilişkilerini de revize edecektir. Bugünkü yapısıyla bunu uzun süre götürmesinin son derece zor olduğu biliniyor. Molla rejimine karşı çok ciddi bir toplumsal bir muhalefet bulunuyor. Bu güç, İran rejimini zorunlu ve kaçınılmaz olarak değişime uğratacaktır. Diğer bir başka çok önemli faktör ise İran devletinin Kürtlerle, Balucilerle ve Azerilerle ciddi sorunları bulunuyor. İran, işgal ettiği bu bölgeleri, eyalet sistemine dönüştürmekle birlikte, hiçbirinde federatif ve özerk bir yapı bulunmuyor. İran’ın iç politikasını istikrarsızlaştıran bu duruma, politik çözümler üretmediği sürece kendi iç krizini aşamaz. İç krizini aşamayan bir İran’ın bölgesel gücünü harekete geçirmede zorlanacaktır.

Bu bakımdan, İran’ın kendi iç politikasından da temel değişikliklere gitmesi ve demokratikleşme bakımından önemli bazı adımların atılması kaçınılmazdır.

_____________________

[email protected]

1608330cookie-checkİran ile nükleer Anlaşma ve olası politik yansımaları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.