RANT EKONOMİYİ ABAT EDEMEZ

AKP 2002 yılında iktidara gelip, 2000 IMF-Derviş programını sadıkane uygularken, kriz ertesinde yaşanan olağan geçici parlaklık yanında, sahteliği sonraları anlaşılacak demokrasi ve Avrupa Birliği yakınlaşması ile yelkenlerini doldurarak yol aldı. AKP o dönemde hükümet olmuş, fakat devleti henüz ele geçirememişti. Bugünden geçmişe bakıp niyet okumak olanaklı olmadığı gibi, fazla dürüst bir davranış olarak da görülemez. Ancak partinin yapılanmasına ve geçmişte kullanılan slogan ve ifadelere bakıldığında siyasi zihniyetle ilgili görüntü perde arasından sızmakta idi. AKP alışılagelmiş bir siyasi kadro değildi; kurucu ve yöneticilerin büyük bölümü devlet adamlığı ya da bürokrasiden değil, sanayi altı esnaf zihniyetli iş çevrelerinden gelmiş olduğu gibi, Türkiye’nin görece çağdaşlaşmış cenahının değil, muhafazakâr-gerici kanadının temsilcisi olma hüviyetini taşıyordu. Böylece, parti ileri gelenlerinin tüm perdeleme çabalarına rağmen, daha başlangıçta toplumun yarılacağı ve derin bir siyasi kamplaşmanın yaşanacağı seziliyordu. Önceleri bu yapılanma ve zihniyetteki siyasal erkin toplumu bugünlere sürükleyeceğine ihtimal verilmiyor idi ise de, bazı çevreler alışılagelmiş olağan siyasi misyonun ötesinde amaçlarla donatılmış, belki de uzun araştırmalarla iktidar alındığında nasıl yürüneceğini de planlamış olan bir kadro ile karşı karşıya kalındığını seziyor, hatta dillendiriyordu. 

Kriz sonrası yaşanan ve 2000 IMF-Derviş programı desteği ile de sağlanan kısmi fiyat istikrarı ve henüz olağanüstü boyutlara ulaşmamış krediye dayalı tüketimle pompalanan ekonominin parıltılı görüntüsü partiyi yukarıya taşırken, siyasette ustalaşan kadro da önce söylemle, sonraki aşamalarda da tedrici fiili uygulamalarla toplumu muhafazakârlığa sürüklemekten geri durmadı. Bu sahte proje yoksul çevrelere yönelik oy kaygılı girişimlerle de desteklenirken, siyaseten sol cephenin önü kesiliyordu. Bir yandan yoksul çevrelere fiili destekle adeta 1980 zulmünde de daha etkili olarak sol siyaset bertaraf edilmeye çalışılırken, diğer yandan da iktidarın devleti ele geçirmesinde engel oluşturduğu düşünülen silahlı kuvvetler, yargı ve bürokrasi de yıpratılarak engeller aşılmaya çalışıldı. Ancak bu temizlikte dikkatli davranılarak, yıkıcılık faaliyetin maddi olarak ekonominin toplumu besleme kapasitesinin üzerine çıkmamasına itina gösterildi. Öte yandan da toplumun imam hatipleştirilerek zihniyet olarak gericileştirilmesi yoluna girildi. Barsak temizleme işleminde (!) Fetullah olgusu yanında, Özal’dan beri siyasilerin ve iş çevrelerinin tutkusu halinde sürdürülen seçilmiş-atanmış ve bürokratik vesayet zırvalığı da bu temizlikte destekleyici olarak kullanıldı. Ne hazindir ki, toplumun aydın geçinen kesimi de tüm böylesi yıpratıcı faaliyetlere büyük destek verdi.

Ancak ekonomi, hiçbir sahte güce kulak asmadan 1770’lerde keşfedilmiş temel ekonomi kuralları doğrultusunda ilerliyordu. Süreç anlaşılmaya başladığında siyasi kadro da geri dönüşü olmayan yok oluş yolunda zihin parlaklıkları saçmaya başladı. 2000 IMF-Derviş programının ekonomiyi üretim ve sanayiden uzaklaştırıp, tüketim sarhoşluğuna atması da son durağa dek siyaseti destekliyordu. Emperyalizmin sıkışıklığına destek sağlamaya yönelik IMF-Derviş programı Türkiye’yi batı sermaye ve ürünlerine güvenli piyasa olarak sunarken, ne hazindir ki, borca batırılan halkın desteği, birlikte yok oluş senaryosu planlarcasına siyaseti sona yaklaştırıyordu. Borç destekli siyaset bir beceri değil, IMF-Derviş programı doğrultusunda atıl batı sermayesine ve üretimine hizmetkârlık görevinin ifası idi. Tedrici olarak yükselen cari açık ve iç borçluluk durumuna çare üretmeye yönelen esnaf kafalı siyasetçiler bu kez de kentsel dönüşüm ve mega projelere yöneldi. Her iki projenin de amacı bir yandan toplumun geleceğinden borçlanarak bugünün seçmenine parıltılı ürünler sunmak, diğer yandan da rant manivelası ile hem ulusal gelire sahte cila vurmak, hem de kamu bütçesine olabildiğince kaynak sağlamaktır. Oysa rant ulusal gelirde gerçek artışı değil, farklı alanlardan kaynak transferinin yansımasıdır. Ne var ki, bu köpük ulusal gelir hesaplarına yansıtıldığı derecede fert başına geliri de yükselttiği gibi, kamuya da kısmen kaynak sağlama işlevi görür. Daima günü kurtarma anlayışı ile davranan esnaf kafalı siyasi yapı resif üzerinde sekerek ilerlemeye çalıştı. Uğursuz rant sürecinin somutlaşmış hali, Anadolu’nun giderek fakirleşmesi karşılığında İstanbul ve sair gelişmiş bölgelere aktarılan kaynakların o bölgelerdeki gerçek yaratılan gelirin üzerinde bir kaynak ifadesine dönüşmesinde yansır. Hal böyle olunca, bir miktar artı değer de içeren rant katkılı yaratılan değerler ilk anda önemli değer olarak yansımış olsa da, oluşum mantığı gereği, zamanla erimeye, tedricen daralmaya ve de son kertede tükenmeye mahkûmdur. O nedenle dış destekli mega projelere yönelinmekte, böylece kaynak dışarıdan sağlanırken, projenin çevresinde oluşan anlamsız rant yükselişleri de, sahteliği perdelenerek zenginlik yükselişi gibi topluma yansıtılmaktadır. Evet, sivil ya da siyasi alanda birileri bu rantlardan dolayı zenginleşmektedir, ancak unutulmamalıdır ki, bu arada gerçek üretim dışında kalan miktar gerçek gelir olmayıp, gelir aktarımıdır. İşte, esnaf zihniyetli siyasetçinin devlet adamlığına bürünmüş hali ile gerçek devlet adamlığının farkı buradadır. 

Böylesi tipik hayali varsıllıklar gerçek olmadığı için uzun süreli kalıcı değildir. Zira her aşamada rant kaynakları kurudukça rant geriler ve teorik olarak zaman içinde yok olur. Çünkü devamlı sahte gelir artışının arkasında tümüyle gerçek üretim olmayıp, gelir aktarımı söz konusu olduğundan, rantı besleyen durağan kaynaklar kurudukça büyük merkezlere taşınan rantlar da erimeye yüz tutar. Şehir hastanelerinin ve İstanbul havaalanının anlamsızca uzaklıkta ve şehir dışı bölgelere yapılması kadar, Kanal İstanbul ya da İstanbul kanalı da böyle bir çılgınlığın boş hayallerle sürdürülmesi çabasından öte bir şey değildir. Bu kez borç kriziyle oluşan ve birbirini besleyen rant kriziyle karşı karşıya bulunmaktayız. Zira nasıl borç miktarının arkasında gerçek gelir olmadığı durumda kriz gerçekleşirse, aynı şekilde görüntüsel parlaklık yansıtan rant kütlesinin arkasında da onu besleyen gelir olmadığı için sistem önceleri yavaşlamaya, son kertede ise kaçınılmaz patlamaya mahkûmdur. Ne var ki, o zaman bugünün bir şekilde varsıllaşan siyasileri olmayacağı gibi, çocuklarının kader ve kısmetlerini çalarak bu siyasi iktidarı besleyen seçmen tabanı da olmayacaktır. Suçlunun mevcudiyetinin yok olduğu anda dava düşer, ama basiretsiz hırsın bedeli yok olmayıp, suçsuz neslin üzerinde kalır. O nesil de geçmiş siyasilere ve ata-dedelerine hayır dua eder! !       

2373260cookie-checkRANT EKONOMİYİ ABAT EDEMEZ

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.