Rusya’nın Suriye stratejisi ve Ortadoğu’da artan rolü

Rusya’da yapılan G20’ler zivresinde, ABD-Rusya veya Obama-Putin arasındaki rekabette, çok açık ki Rusya çok daha inisiyatifli ve avantajlı çıktı. Suriye merkezli yürütülen bölgesel politikalardaki kutuplaşma, Rusya’nın politik dengeleri kendi lehine çevirmesi, özellikle ABD ve Fransa bakımından bölgesel ilişkilerde çok daha ciddi sorunların oluşmasına yol açtı denebilir.

Birleşmiş Milletler tarafından gönderilen heyetin, Suriye’deki kimyasal saldırının Esad rejimi tarafından kullanıldığına dair somut verilerin olmadığını açıklaması ve ayrıca El Nusra cephesi tarafından işlenme olasılığının da hesaba katılmasına vurgu yapılması, Obama’yı oldukca zorda bıraktı. Ayrıca Suriye’ye savaş açmak niyetinde olan saldırgan ülkelerin hem iç hem de uluslararası komuoyunda yeterli desteği görememeleri onların planlarını önemli oranda boşa çıkartı.

Rusya, saldırgan ülkelerdeki iç politik dengeleri de hesaba katarak, Suriye’deki mevcut kimyasal silahların Birleşmiş Milletlerin kontrolüne verilmesi için Esad yönetimine yaptığı öneri kabul gördü. Rus Rossiya 24 televizyonuna konuşan Esad’ın ‘Suriye, kimyasal silahlarını Rusya için uluslararası denetime bırakıyor. ABD’nin tehditleri bu kararda rol oynamadı’ biçimindeki açıklamasıyla, hem Rusya’nın kendiler bakımından stratejik güvenilen bir müttefik olduğuna, hem de ABD’nin tehditlerinde korkmadığına dikkat çekti.
Esad rejimi, Putin’in bu hamlesine olumlu yanıt vermesi, ABD ve Fransa’nın saldırı gerekçelerini önemli oranda ortadan kaldırdığı gibi, tersine oldukça zor duruma düşen Obama’nın rahatlamasını da sağladı. Rusya, böylelikle, uluslararası ilişkilerde inisiyatifi ele alarak sorunun çözümünde lider ülke olarak ön plana çıktı.

Suriye eksenli gelişen politik gelişmeler, uluslararası ve bölgesel ilişkilerdeki dengeleri yeniden şekillendirmeye başladı. Özellikle Rusya bakımından ön plana çıkan bir kaç temel nokta bulunuyor.

Birincisi, Rusya, geçmişten farklı olarak Ortadoğu’da çok daha inisiyatifli olduğunu gösterdi. Rusya’nın onayı olmaksızın bölgenin politik dengeleriyle oynanmayacağı artık kabul edilmiş durumda. Öyle ki, ABD’nin ‘Esad’ı vurmakta kararlıyız’ açıklamalarına aldırış etmeden, 12 savaş gemisini Akdeniz havzasına göndererek, Suriye’yi denizde ablukaya/korumaya aldı. Böylelikle olası bir ABD ve Fransa saldırısına karşı konulacağını mesajını verdi. Putin’in, ‘Suriye’yi askeri olarak desteklediklerini ve desteklemeye devam edeceklerini’ açıklamış olması, esasen ABD’ye yapılmış bir uyarı olarak değerlendirildi.

İkincisi, Rusya ile ABD arasında yapılan görüşmeler sonucu, kimyasal silahların BM denetimine alınması ve buna paralel olarak politik çözümün ön plana çıkartılması kararlaştırıldı. Rusya’nın bu politik yönelimi, uluslararası alanda büyük bir destek buldu. Böylelikle Suriye’de Esad lehine gelişmeye başlayan dengenin korunmasını sağladı. Rusya Ulusal Araştırma Üniversitesi “Ekonomi Yüksek Okulu” öğretim görevlisi ve siyaset uzmanı Leonid İsayev, “herkes, Esad’ın kısa sürede devrileceğini düşünüyordu. Batı ülkeleri, bu denli uzun süreli çatışmaya hazır değildi. Üstelik Mısır’da da müttefik Muhammed Mursi rejimi çok hızlı düştü.”

Rusya’nın kimyasal silah denetim önerisine destek veren Obama, Altı televizyon kanalına verdiği bir demeçte: ‘Bu öneri gerçekleşirse askeri operasyon düzenlemekten vazgeçeceğiz. Bu potansiyel olarak olayların olumlu gelişimidir. Rusya Suriye’yi kimyasal silah sorununu çözmeye başlama konusunda ikna etmeyi başardı. İşte bu, bizim bir hafta, bir ay değil son iki yıldır çağırdığımız bir gelişmedir. Bu öneri önemli sonuçlar getirebilir… Bir kez daha vurgulamak istiyorum ki bu önerin gerçekleştirilmesi Suriye’deki siyasi krizi çözmeyecek, ama askeri operasyon yapmadan kimyasal silahların uluslararası kontrole devredilmesini sağlamayı başarırsak ta bu planı tercih edeceğim’.
Böylelikle küresel kapitalist güçlerin bölgesel stratejileri içerisinde ‘politik çözümün’ ön plana çıkmasına dair eğilimler çok daha ciddi oranda güç kazandı. Söz konusu önerinin Almanya, Japonya, Kanada ve Avusturalya tarafından da kabul edilmesi, Rusya’nın diplomatik çözüm gücünü yansıtıyor.

Üçücüsü, Rusya’nın rolü, Suriye ile sınırlı olmayıp, Ortadoğu’daki mevcut bilinen bir çok sorunda çok daha fazla gündeme gelecektir. Özellikle nükleer silahlar konusunda BM ile İran arasındaki görüşmelerde çok daha aktif rol oynayabilir. Filistin ile İsrail arasındaki sorunlarda ön plana çıkabilir ve Kürt sorunu konusunda bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerde aktif görev alabilir. Özellikle Esad rejimi ile Rojava Kürt Yüksek Konseyi arasında politik arabulucu rolünü çok daha fazla arttırarak çözüm gücü olabilir. Rusya’nın Kürt tarafını Cenevre-2 Konferansına resmi düzeyde davet etmiş olması, bu sürecin bir parçası olarak ele alınıyor. Böylelikle, Ortadoğu eksenli gelişen ve tam bir politik kaosa dönüşen sorunlarda Rusya, ABD ile eşit dengelerde, çok daha fazla müdahil olacaktır. Rusya’nın bu politik yönelimi aynı zamanda onun Asya ve Afrika’daki rolünü de çok ciddi oranda etkileyecektir.

Dördüncüsü, Putin’in New York Times dergisinde, “Suriye’yle ilgili son dönemde yaşanan gelişmeler beni doğrudan Amerikan halkına ve siyasi liderlerine seslenmeye itti» biçimindeki açıklaması, Rusya’nın politik tarihinde belki de ilk çıkışı oldu. Bu tarz bir açıklamanın sembolik olmasının çok ötesinde, ABD’nin iç politik dengelerine müdahale edilmesi bakımından oldukça dikkat çekti.

Putin’in ‘ABD için yabancı ülkelerin iç çatışmalarına askeri müdahalenin olağan hale gelmesi rahatsızlık vericidir… Amerikan ulusunun seçkin olduklarını delillerle teyit ettirme girişimi tehlikelidir’ biçimindeki değerlendirmesi, aynı zamanda ABD’nin uluslararası ilişkileri tek başına belirleyemeyeceğine dikkat çekmektir. Rusya’nın ilk kez bu düzeyde, ABD’nin bölgesel politikalarına müdahale etmiş olması, önümüzdeki süreçte güç dengelerinin gelişme eğilimi bakımından bize bir fikir veriyor. Bu bakımdan Rusya’nın artık küçümsenmemesi gerektiğini, ABD stratejisyenleri tarafından da belirtiliyor.

Ayrıca Rusya, uluslararası ilişkileri belirleyen politik dengeleri ve kurumları, başta ABD olmak üzere hiç bir ülkenin kendi başına değiştiremeyeceğini ve kuralları çiğneyemeyeceğini de belirtti. Putin, “Aramızdaki ilişkiler farklı aşamalardan geçti. Soğuk Savaş sırasında birbirimize karşı durduk. Ama bir zamanlar da müttefiktik ve Nazileri birlikte yendik. Birleşmiş Milletler böylesi bir yıkımın yeniden yaşanmasını önlemek için kuruldu.” Böylelikle kapitalist sistemin küresel kurumların iç dengelerinin, özellikle Çin. Hindistan, Brezilya. Japonya, Almanya ve Rusya lehine yeniden dizayn edileceğine dair çok önemli veriler ortaya çıkmaya başladı.

Beşincisi, Kimyasal silahların özellikle El Kaide’ye bağlı El Nusra Cephesi tarafından kullanıldığını gösteren kanıtların ortaya çıkmaya başlaması, ABD, İngiltere ve Fransa’ya oldukça zorlayacaktır. Kimyasal silahların kullanılması gerekçe gösterilerek ‘Esad rejimine yönelik operasyon yapma kararı alanların, El Nusra dahil destekledikleri muhafilere yönelik politik tutumları merak konusudur. Sorun El Nusra cephesi olmayıp, bu güçlere kimyasal silahları, teknolojileri ve fırlatmak için topları veren ülkelere karşı nasıl bir tutum alınacak. Örneğin, Suriye’deki radikal İslami güçleri bütün gücüyle destekleyen Türkiye, Katar ve Suddi Arabistan’a yönelik ne tür yaptırımlar devreye konulacaktır.
Putin, Oboma’ya soruyor:’kimyasal silahların muhalifler tarafından kullanıldığı tespit edililirse, kimyasal silahları veren ülkelere karşı, ABD nasıl bir tutum alacaktır?’ Bu sorunun yanıtı verilmiş değil. Eski bir CİA ajanı olan Pentagon’un bugünkü danışmanı tarafından hazırlanıp Obama’ya teslim edilen bir raporda, ‘Suriye’deki kimyasal silahların, El Nusra tarafından kullanıldığına dair güçlü verilerin olduğu’ belirtiliyor. Obama bu rapordan sonra, çok daha çekinceli bir politika izlemeye ve yeniden diplomatik çözümü ön plana çıkartmaya başladı. Rusya’nın da mevcut kanıtlara ulaştığı iddiası, ABD’ye zorlayacak bir gelişme olarak tanımlanıyor.

Altıncısı, El Kaide’nin Ortadoğu’yu çevreleyen bölgelerde yeni saldırılara yönelmiş olması, küresel kapitalist güçleri oldukça tedirgin ediyor. Kenya’da bir alışveriş merkezine yapılan saldırı da özelilkle Hıristiyan kökenli 62 kişinin ölmesi, yüzlerce insanın yaralanması, Pakistan’da bir kiliseye yapılan intihar saldırısı sonucu 59 kişinin yaşamını yetirmesi, Suriye’de Hıristiyanların yaşadığı kasaba ve köylere yönelik saldırıların atması, çatışmaların geleceği ve düzey bakımından bize somut bir fikir veriyor. Suriye’de 20 bine yakın radikal İslamcı militanın varlığı ve tamamının savaşcı pozisyonda olması, sadece Suriye’de değil, aynı zamanda yakın gelecekte Ortadoğu ülkelerinde çok daha kapsamlı askeri saldırıların gündeme geleceğine dair önemli veriler ortaya çıkmış bulunuyor.

Suriye’ye yönelik olası bir askeri operasyonda, radikal İslamcı hareketin çok daha fazla güçleneceği özellikle ABD medyasında daha yüksek bir sesle tartışılmaya başlandı. Bu bakımdan ABD’nin bugünkü Suriye politikası çok yönlü sorgulanırken, tersine Rusya’nın Suriye için belirlediği politika daha fazla kabul görmeye başladı. Bu bakımdan radikal İslamcı harekete karşı ABD ile Rusya arasındaki ittifak çok daha fazla gelişerek stratejik bir politikaya dönüşebilir. Böylesi bir yönelimin olması, arka planda Suriye denklemini de etkileyecek önemli bir faktör olarak ön plana çıkacaktır.

Yedincisi, Suriye’nin iç politik denkleminde, Rusya’nın taraf olduğu Esad rejimi, geçmiş iki yıla oranla çok daha güçlü ve etkilidir. ABD, İngilere ve Fransa’nın desteklemiş olduğu muhalifler ise tam bir politik kaos içerisinde bulunuyorlar. Toplumsal tabanı dahi olayan muhaliflerin farklı grupları arasındaki çatışma, özellikle ABD zorlamaktadır. Örneğin, Cenevre/2 görüşmelerine Esad ve Kürtler çok daha net bir politik tutum belirlerken, muhaleflerin kimin hangi düzeyde temsil edileceği netleşmiş değil. Çünkü merkezileşmiş örgütsel ve politik bir konumlanışları bulunmuyor. Bu bakımdan Esad’a karşı kimin hangi düzeyde destekleneceğine dair net bir polikası bulunmayan ABD, Cenevre/2 görüşmelerine dönerek, Rusya ile ortak bir çözüm bulma arayışlarına yönelmesi, Rusya’nın belirlediği politikalara angaje olmak zorunda kaldığı anlaşılıyor.
Sonuç, Rusya’nın Suriye politikası, Ortadoğu stratejisi bakımından önemli bir halkayı oluşturuyor. Bugünkü politik veriler, Rusya’nın bölgesel ilişkilerini belirlemede çok daha aktif olacağını gösteriyor. Böylelikle Ortadoğu genelinde çok daha önemli bir etki yaratabilecek bir potansiyel yakaladı denebilir.

Ayrıca Suriye’ye yönelik askeri bir saldırıyı önleyerek, dengeleri kendi lehine çeviren Rusya, Esad rejimini zorlayacak olan tek gücün Kürtler olduğunu da görüyor. Bu bakımdan, Yüksek Kürt Konseyi ile yakın ilişkiler geliştirerek, hem Kürt coğrafyasındaki etkinliğini arttırmayı planlıyor, hem de politik arka planda, Esad rejimiyle Kürtler arasında bir köprü görevi üstlenmek istiyor.

Rusya, bütün bu politik yönelimleri başarılı bir şekilde sürdürebilmesi için stratejik dengeleri çok iyi hesaplamak zorundadır. Aksi taktirde, bugün yakalamış olduğu politik inisiyatifi kaybedebilir.

_____________

[email protected]

1608260cookie-checkRusya’nın Suriye stratejisi ve Ortadoğu’da artan rolü

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.