SANATTAN… Duvarların iki yanı

Günümüzde duvarlardan bahsedilince genellikle kültürel duvarlar ya da ilişkiler arasındaki kopukluğun metaforu olarak ‘duvar’ akla gelir. Duvar, farklı coğrafyalardan gelen kültürlere olduğu gibi, aynı ülkede  lokal kültürler arası farklılıklara da vurgu yapabilir. Diğer yandan, taştan, tuğladan bir duvarın varlığı, kültürler ya da ilişkiler arası bu farklılıkların sürtüşme haline, tahammülsüzlüğe uzlaşmazlığa ya da kopukluğa işaret eder.

Duvarlar, ‘dışarı çık’, ’ben senden daha iyiyim’, ‘senden korkuyorum’, ‘seni istemiyorum’ düşüncelerinin bir cisme dönüşmesidir. Bir duvarın örülmesiyle birlikte her ‘şey’ ikiye ayrılır. İki bakış açısı oluşur ya da varolanlar keskinleşir. Diyalog biter. Görülmeyen bir ‘şey’den daha çok korkulur. Görsel yeti birbirini anlamanın en önemli unsurlarından biri olduğu için, karşılıklı interaktiv deneyimler yerini üretilen mitoslara bırakır.  Şüphe artar.

Bu anlamıyla duvarların en eskisi olmasada en ünlüsü, şüphesiz ‘Çin Setti’dir. Zamanın en gelişmiş, zengin ülkelerinden biri olan Çin, göçmen kavimlerin saldırılarından korunmak için 14. yüzyılda başlamıştı bu duvarın inşasına. Ming Hanedanı’nın sonuna, 17. yüzyıla kadar da ülkenin çevresini duvarla kapatmayı sürdürdüler.  Sonunda 6.700 km’ye varmıştı bu duvar. Bu süreç içinde ironik olan, Çin’de gerileme devrinin duvarın inşasıyla başlamasıdır. Bir diğer deyişle, Çin içine kapandığı andan itibaren dünyadaki en ileri ülkelerden biri olma özelliğini yitirmeye başlamıştı.

‘Berlin Duvarı’, modern çağın sadece kültürel değil, ideolojik ayrımlarının da bir sembolü olmuştu. Sosyalist sistem, kötülükleri dışarıda bırakmak için bir duvara gerek görürken, diğer tarafta duvar, baskının sembölüne dönüştü. Yıkılması, bu bağlamda yeni tarihsel bir dönemin de başlangıcı sayıldı.

Küreselleşme ile artık böyle duvarların bir daha görülmeyeceği düşünülürken İsrail, Filistin’le arasına bir duvar örmeye başladı. 2001 yılında İsrail Savunma Bakanlığı, üç ayrı bölgede toplam 80 km’lik bir duvar örme kararı aldı. Duvar örüldükçe İsrail kendini daha çok tehlikede hissederek duvarı uzattı. ‘Güvenlik Çiti’ adı verilen bu duvarın zamanla, ilk düşünülenden 9 kat daha uzun, 720 km’lik bir alanı ikiye ayırması planlandı.

Duvarlar, ayırdığı toplumlar içinde, ruhsal bir yara gibi insanların bilincine işler. Günlük yaşamı etkilemesiyle yavaş yavaş sosyal yapının bir parçası olmaya başlar. Yapıldığı tarihi milada dönüştürdüğü gibi, ayırdığı topraklara da yeni bir şekil verir. Yerleşim yapılanmaları da duvarın konumuna göre değişir.

Kültürel yapılanmaların içine de girer duvarlar. Sanatçıların böylesine toplum yaşamını etkileyen bir yapıdan etkilenmemeleri olası değildir. Böylece, inşa nedenleri bir yana, fiziksel hacmi ve  yarattığı yüzey ve psikolojiyle de sanatçıların ilgi alanı olur.

İnsanlığın ilk sanatsal ‘iz’lerinin,  mağara duvarlarına çizdikleri figürler olduğu kabul görür. Grafitinin, bu açıdan modern dünyanın, antropolojik anlamda ilk insanla bağını gösteren  sembollerden biri olduğu ileri sürülebilir.

Duvarlar, nasıl ki ayırdığı toplumlarda iki faklı politik görüşün bir sembolü ise, farklı görüşlerin   sanata yansımasında  da bu duvarlar bir “yüzey” oluştururlar.

Duvarların ayırdığı toplumlarda kültür, evrensel değerlerden uzaklaşır direnişin bir aracı haline gelir. Sembolik anlamları, lokal dayanışmaları, alışkanlıkları, özgün hünerleri ile, faklı olana karşı pozisyon belirler.  Buralarda, dünyadaki tüm kültürlerin birleştikleri noktanın, yani öznelerinin insan olduğu unutulur.

Bitirilmesinden 350 yılı aşkın bir zaman sonra Çin Setti artık cismi anlamda tarihsel bir anıt,  kavramsal olarak da, ayrılıkların bir metaforu oldu. Mao‘nun, “eğer Çin Setti’ne gitmediyseniz, gerçek bir erkek değilsiniz” sözünün belki tarihsel bir önemi yoktur ama, her yıl milyonlarca Çinli ve yabancı turistin orayı ziyaret ettiği bir gerçektir. Çinliler ördükleri setle, siyasal sınırları belirlemek, güvenliklerini sağlama çabasının da ötesinde, ulaştıkları kültürel noktayı dışardakilere yansıtmak istemişlerdi belkide.

Yapısal ve mimari olarak Çin Setti ile karşılaştırılamasada Berlin Duvarı için, yaşanan deneyimler açısından benzer olaylardan bahsetmek olasıdır. Berlin Duvarı’nın acı anıları henüz tarihte çok yakındır. Artık fiziksel bir işlevi olmasada,  duvar yıkıldı. 170 km uzunluğunda olan duvardan şimdi sadece, anıt olarak bırakılan birkaç nokta dışında duvarı görmek mümkün değil.

Geçtiğimiz yıl, Berlin’deki ünlü ‘Charlie Kontrol Noktası’nda bulunan müzenin sahipleri, yine duvarın malzemelerini kullanarak Berlin duvarı’nın bir bölümünü, ayakta kaldığı 1961-1989 yılları arasında sınırdan geçerken öldürülenlerin anısına bir anıt olarak yeniden inşa etmişlerdi. Ancak duvarın inşa edildiği arsa bir bankaya aitti. Bankanın mahkemeye başvurması sonucu “Anıt Duvar” bu yılın Temmuz ayında yıkıldı. Banka sahiplerinin de, anıtı dikenler gibi, komünizmden aynı derecede nefret etmelerine rağmen, komünizmin kurbanı bile olsa, ölenler adına bir kar kaynağı olan bir arsa üzerinde bir anıt dikilmesine razı olamazlardı.

İngiliz grafiti sanatçısı Banksy, iki ay önce İsrail’in Filistin’le arasında ördüğü, Berlin Duvarı’ndan üç misli daha yüksek duvar üzerinde bir dizi resim yaptı. Açıkgazete’de dahil basında geniş yer verilen bu projede Banksy, İsraili, inşa ettiği duvarla, dünyanın en büyük açık cezaevini yaratmakla suçluyordu. Bu suçlamaya rağmen Banksy’nin ‘Duvar’a bakışı sadece sanatsal açıdandı. Duvarı, bir grafiti sanatçısı için sonsuz bir kaynak olarak görüyordu. Duvar üzerindeki işlerinide ‘Tatil Görüntüleri’ olarak adlandırmıştı. Yine de, duvarın yarattığı gerilimli ortamda hiçbir şeyi politik bağlamdan ayrı düşünmek kolay değildi. Öylede oldu; Banksy’nin sanat projesi, batı basınına politik bir eylem olarak yansıdı.

Burada sorun, Banksy’nin grafitilerinin politik içeriği olup olmaması değil, Banksy’nin geldiği toplumla, duvarın ikiye ayırdığı toplum arasındaki köklü farklardı. Dikilen duvarla birlikte  Filistinlilerin günlük yaşamını yeniden düzenlemesi gerçeğiyle bir İngilizin bu duvarın politik sonuçlarını irdelemeye çalışması  arasındaki fark;  Anlama ve algılama, bakma ve görme, dokunma ve hissetme, duyuş ve empati, işitme ve dinleme arasındaki farktı burada söz konusu olan. Bunu en güzel Banksy ve Filistinli yaşlı bir adam arasındaki kısa diyalog özetledi: Duvarlara resimler yaptığını gören Banksy’ye yaşlı adam, “Duvarlara yaptığın resimlerle duvarı güzelleştirdin” der. Teşekkür eder Banksy’de. Ama der yaşlı adam, “biz bu duvardan nefret ediyoruz ve güzelleşmesini de istemiyoruz. Evine dön” (www.banksy.co.uk)

Fas’ta doğan, Müsevi asıllı Fransız film yapımcısı Simone Bitton’un “Duvar” olarak adlandırdığı, İsrail ve Filistin’i ikiye bölen duvarın iki yanındaki toplumları anlattığı belgeseli çekerken, iki tarafında onayını alabilecek bir etnik kimliğe sahip olmasıyla tüm bu kültürel önyargılardan etkilenmeden projesini gerçekleştirebilecek bir kişi olarak görülebilirdi. Bitton, hem İsrail hem de Fransız vatandaşı, Arapça, Fransızca ve Musevi dilini de konuşan, yani ’içerden’ biri olmanın verdiği avantaja rağmen yine de engellerle karşılaşmıştı. Çektiği belgesel sırasında yaşadıkları, vatandaşı olmasına rağmen bazı yerlere giriş izni verilmemesi, çekim yapması engellenmesi Bitton’un Arap kökenine bağlanabilir. Ancak, başka iş olmadığı için duvar inşaatında çalışmak zorunda kalan Filistinliler, duvarın yerleşim bölgelerini ortadan ikiye bölmesiyle okulların, işyerlerinin, akrabaların birbirlerinden ayrılması, duvarın ötesini görebildikleri için ikinci kat balkonlarına çamaşır asmasına izin verilmeyen Filistinli kadınlar, duvarın, dışarda tutulmaları amacıyla dikilen  insanlar olduğu gibi, içerdekileri de etkilediğini açıkça sergilemektedir.

Bitton’un film çekimi sırasında görüştüğü İsrail Savunma Bakanı, her kilometresi 2 milyon Dolara malolan duvarı, İsrail’in en büyük mühendislik başarısı olarak nitelendirir. Bakanın duvarın yapılış nedenine  kültürel vurgu yapması, iki halkın derin kültürel farklılıklar nedeniyle ayrılması gerektiğinin altını çizmek çabasından kaynaklanmaktadır. Yani sorun kültüreldir ona göre, siyasi değil.

İnsanlığı saran tüm sorunların kökünün, kültürel farklılıklar olduğu söylemi gerçekte çağdaş politika üzerine ağır bir gölge gibi çökmüştür. George Bush’un başucu kitabı olduğu söylenen Samuel Huntington’ın “The Clash of Civilizations” (Medeniyetler Çatışması) kitabında da, modern toplumun sorunları bu noktada düğümlenir. Dünyaya nesnel bir gözle şöyle bir gözatıldığında ise, yoksulluk, açlık, adaletsizlik, eşitsizlik, savaşlar hatta doğal afetlerin bile (önlenebilirliği açısından) siyasi sorunlar olduğu gözlemlenebilir. İnsanlık, gerçekte, tarihte hiçbir zaman bu kadar aynı askeri, siyasi ve küresel bir ekolojik tehdit altında yaşamamıştı.

***

Dünyanın gözü önündeki bu duvarlardan başka, özellikle batının  büyük metropollerinde  duvar ya da demir parmaklıklarla kapalı küçük adacıklar halinde yavaş yavaş yaygınlaşan cemaatlere de dikkat çekmemek elde değil. Etrafı çitle çevrili, kendi özel güvenlikleri olan, arabaların kartla açıp girebildikleri park yerleri ile bir tür modern gönüllü gettoları Londra’nın çeşitli semtlerinde görmek mümkündür. Bir tür ‘ortaçağlaşma’ olgusu denebilecek bu gelişmeler belki henüz toplumun genel yapısını etkileyecek boyutlarda değildir ama, küreselleşen sorunların çözümsüzlüğü, lokal önlemlerle geçiştirilmeye çalışıldıkça gidilen yönü tahmin etmek o kadar da zor  değil. ‘Sur’larla çevrili topluluklardan, suçluların “içeri” değil, “dışarı” atıldığı geleceğin toplumlarından bahsetmek bir  kehanet mi olur? Bugün çeşitli batı ülkelerinde göçmen ve  ilticacıların dini inanışları, politik görüşleri ve “güvenlik” gerekçeleri ile sınırdışı edilmelerinin, böyle bir sonuca götürmeyeceği, kıtalararası ve sınıflararası eşitsizliğin sürekli artmasına rağmen doğal kaynakların sadece gelişmiş ülkelerdeki elitler tarafından tüketilmesine son verilip, üçüncü dünyaya ciddi yardımlar yapılacağı farz edildiği temelinde belki.

***

Uzaydan, dünya üzerinde görülebilen tek insan yapıtının Çin Setti olduğu söylenir. İnsan, teknolojik başarılarının bir sonucu olarak uzaya açıldığında, dünya üzerinde görebildiği tek yapıtın bir ‘ayrım duvarı’ olması da bugünkü dünyanın içinde bulunduğu  politik duruma güzel bir ironidir.

 

 

1631330cookie-checkSANATTAN… Duvarların iki yanı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.