Sanço Panço’ya ağıt

Problem çözmeyi sevmiyor kimse.
Problem çözücülüğü bir vasıf olarak algılamıyor.
Bu yaklaşımdaki insanları da kolayca harcıyor, damgalıyor.
Problem çıkarmak sanki marifet.
Problemin üstünü örtmek, varlığını reddetmekse bir başka meziyet.
Daha önce de yazmıştım bu konuda.
Tekrar ediyorum kendimi.
Yaşamlarımız gibi.
Alışkanlıklarımız gibi.
Tekrar ediyorum kendimi.
Oysa gizli bir söz vermiştim kendime.
Tekrara başlarsam, ölecektim.
Çekilip bir fil mezarlığına sessiz,
bir kızılderili reisi gibi
o anın gelmesini bekleyecektim.
Bırakmıyorlar, bırakmıyor yaşam.
Tekrar et beni diyor, tekrar et kendini.
İşkence gibi.
Tekrar, tekrar, tekrarlar.
Tekrarlarla, tekrarlarda yaşatacağız seni.
Tekrarların ağırlaştırılmış müebbetine çarptırılmışız,
dayatılan hayat bu bize,
ezberlenmiş tekrarlarımızda öldürüyorlar
her gün,yeniden hepimizi.
Hep bir ağızdan haykırmak uygunmuş meğer bize,
her sabah türk, doğru ve çalışkan kalkıyoruz yataktan.

Heyyy !!!
O aykırı ses ne ?
O çatlak ses!
Bir meczup olmalı ?
Köyün delisi ya da ?
Tam birlik ve beraberliğe
böylesine muhtaç olduğumuz
şu günlerde,
deli ya da meczup değilse
kim olabilir
o çatlak sesi çıkaran, kim?
bir vatan haininden başka ….

İlk müzik öğretmenim,
Mustafa Subaşı.
Müdürüydü okulumuzun.
Her sınıfın müzik dersine girerdi.
Hem de ilkokulda.
Terbiyesiz kulaklarınız derdi, terbiyesiz.
Terbiye edeceğim bu kulakları ben,
ayakta zor duruyordu yaşlı adam
ve inanmıştı okuldaki her çocuğun
kulağından girmenin misyonu olduğuna.

Son anına kadar
o çocuk,
o cahil ,
o aç
kulakları temizledi
bu tonton adam.
Peki neden ?
Subaşı hocamın onca emeğine rağmen,
neden bu gün, takılmış bir plağı ısrarla dinliyoruz hala ?
Müzik dinlensin artık bu ülkede, MÜZİK!
Bitsin bu cızırtılar, bitsin bu kakafoni!
Müzik istiyorum.
Müzik.
Aryalar, türküler, operalar.
Ve duya duya doysun artık
aykırı, yeni, başına buyruk, özgür seslere kulaklar.

Çözüm üretmeyi sevmek, aşkla çözüm üretmek.
Hem de, her ürettiğimiz çözümün, onlarca yeni sorun yaratacağını, bilerek.
Bu değil mi, bu ülkeye yakışan?
Bu değil mi, olması gereken ve bir gün mutlaka olacak olan ?

Oysa, bu ülkenin dağı taşı kahraman!
Bir yalan uğruna ölmeye hazır binlerce adam.
İhtiyaç yok artık buna bu ülkede.
Akla ihtiyaç var.
Aşka ihtiyaç var.
Tekrar ediyorum kendimi.
Tekrar ediyorum.
Aynı şeyleri söylüyorum.
Kim söyletiyor bana aynı şeyleri ?
Kim ?

Bakın çevrenize.
Nelerden memnunsunuz, nelerden değil ?
Oturun ailece, çoluk çocuk bir liste yapın.
Herkes anlatsın neyi sevip, neyi sevmediğini memlekette.
Verin kağıdı kalemi ailenin en küçüğüne, o yönetsin paneli.
Teslim edin kendinizi, en küçüğün, en korunmasızın adaletine.
Göstermelik değil,
her gün yapabilmek bunu,
boynu kıldan ince olabilmek çocuk vicdanı karşısında.
Hem en merhametlidir, en korunmasızlar
hem de hiç mülkün olmadı, hep vicdanın temeliydi adalet !
Öyle günler yaşıyoruz ki, savaştayız sanki
ve savaşta ilk katledilendir gerçek!

Bilgi çağı ya,
kir olmuş ellerinde bilgi,
bilgiye sahip olan iktidar oluyor,
iktidar olan kirleniyor,
kirli bir iktidarla
ancak kirli bir muhalefet ‘’ baş edebiliyor. ‘’
Böyle kurulmuş denklem.

Temiz kalmak
her gün daha zorlaşıyor,
tarafsız kalmak her geçen gün daha ‘’suçlaşıyor’’,
her gün tavır almaya zorlanıyorsunuz
kurdukları pis,
iki bilinmeyenli bir denklemde
daha az kirliyi seçmektense,
yapayalnız kalmayı göze alarak
üçüncü bir bilinmeyen arıyorsunuz,
ki böyle bir şeye yeltenenin vay haline
her gün yeniden meczup,
her gün yeniden deli,
ve her gün yeniden Don Kişotlaşıyorsunuz !

Tehlike bile arz etmiyorsunuz artık,
bütün Sanço Pançoları öldürmüş, tedbirini almış düzen;
Don Kişotlara bu hoşgörü bu yüzden.

667600cookie-checkSanço Panço’ya ağıt

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.