Selçuklu’dan bu yana ayakta olan meşe ağacı korumaya alındı

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Isparta’nın Aksu ilçesinde bulunan 716 yaşındaki saplı meşe ağacı, Anadolu Selçuklu devletinin dağıldığı dönemde toprakla buluştu. Anıt ağaç olarak tescil edilen ulu meşe ağacı, 7 asırdır yaşama tanıklık ediyor…

Isparta’nın Aksu ilçesindeki bir mezarlıkta bulunan ve 1305 yılından bu yana ayakta kalmayı başaran meşe ağacı, ‘Anıt Ağaç’ ilan edilerek koruma altına alındı. Anadolu Selçuklu devletinin dağılıp, Beyliklerin ortaya çıktığı günlerde toprağa düşen saplı meşe tohumu bugün 716 yaşında ulu bir ağaç olarak varlığını sürdürüyor. Moğol istilaları, beyliklerin savaşlarının yanında iki büyük dünya savaşı, kıtlıklar, salgınlar, Osmanlı devletinin çöküşü ve ulusal kurtuluş savaşının ardından Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık eden saplı meşe (Quercus robur), Göller Bölgesi’nin tarihi ve kültürel coğrafyasının hafızası olan onlarca anıt ağaçtan biri. Yöre halkının Anamas Dağı olarak andığı bölgenin kuzeyinde Gelendost ilçesi Yaka kasabası sınırlarında bulunan ikisi 346, biri de 450 yaşındaki üç ayrı palamut meşesi de anıt ağaç olarak tescil edildi.

ANADOLU COĞRAFYASINDA UZUN ARADAN SONRA İNSANSIZ BAHAR

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Kovid-19) salgını insanları adeta zorunlu ev hapsine soktu. Ancak insan baskısının en azından bir süreliğine azaldığı doğal yaşam olağan akışıyla sürüyor. Akdeniz kıyılarından başlayarak bahar Anadolu coğrafyasını güneyden kuzeye doğru adım adım yeşile boyuyor. Türkiye’nin yıkımdan kurtulabilen ağaçları ise bu baharı daha az insanla karşılıyor. O ağaçlardan biri de Isparta’nın Aksu ilçesinde bulunan 716 yaşındaki meşe ağacı. Avrupa meşesi olarak da anılan türün bilimsel adı ‘Quercus robur’.

YEDİ ASIRLIK SAPLI MEŞE AĞACI KORUMA ALTINA ALINDI

Topografik özellikleri nedeniyle farklı bitki coğrafyası özelliklerini barındıran Göller Bölgesi’nin biyolojik zenginliğinin göstergesi olan yedi asırlık saplı meşenin bugüne kadar ayakta kalabilmesinin bir nedeni de belki de eski adı Anamas olan ilçenin Pazarcık Mahallesi’ndeki mezarlığa sığınmış olması. Bir başka deyişle mezarlığın, bu anıtsal ağacın altına sığınmış olduğu da söylenebilir. İçinde bulunduğu mezarlığın ölümü çağrıştırmasına inat yüzlerce yıldır yaşama tanıklık eden 12 metre boyundaki meşe ağacı, Isparta Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı çalışmanın ardından korunması gereken tabiat varlığı statüsü verilerek Bakanlık tarafından ‘anıt ağaç’ ilan edildi.

SELÇUKLU’DAN CUMHURİYET’E YAŞAMIN TANIĞI OLDU

Anadolu Selçuklu devletinin dağılıp, Beyliklerin sahneye çıkmaya başladığı dönemde yaklaşık 1305 yılında toprakla buluşan saplı meşe tohumu, bölgenin Hamitoğulları Beyliği tarafından yönetildiği yıllar boyunca fidandan ağaca dönüşerek Moğol istilaları, beyliklerin birbiriyle olan çatışmalarını ve 14. Yüzyılda yaşanan veba salgınlarına tanıklık etti. Beylikten imparatorluğa uzanan Osmanlı devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar tüm öyküsünü sessizce Toroslar’dan izleyen ulu meşe ağacı, uzun yıllar üç kıtada savaşan Anadolu halkının acılarını dindirmek için gövdesini siper etti. Kuruluştan yıkılışa 36 padişah, sultan ve sayısız vezir-vüzera gören meşe ağacı, ulusal kurtuluş savaşının ardından kurulan Cumhuriyetin en zorlu dönemlerinde artık koca bir Yörük bilgesine dönüşmüştü.

ANAMAS DAĞININ ANIT MEŞELERİ

Keçi ve koyunlarıyla Antalya çukurundan gelip yaz aylarında Anamas Dağı’nın yaylalarını yurt tutan Karakoyunlular, Honamlılar, Kötekliler, Macarlar ve Haytaların düğünden cenazeye, doğumdan ölüme yaşam öykülerine kulak veren anıt meşe ağacı, Pazarcık mezarlığında yaşama tanıklık etmeyi sürdürüyor. İnsan kurgusu yaşamın akışının, doğal yaşamın gerçekliğinden kopmasıyla unutulup giden anıtsal doğal varlıklardan biri olan Aksu saplı meşesi neyse ki yalnız değil. Bu dağların öykülerini paylaşabileceği anıtsal nitelikte komşuları da var. Hemen güneyinde, Sütçüler bölgesindeki ulu ardıç, sedir, karaçam, kestane ve ıhlamur ağaçlarına komşu sayılır. Anamas Dağı’nın kuzeyinde, Gelendost ilçesine bağlı Yaka kasabasındaki üç ayrı palamut meşesi (Quercus ithaburensis) de anıt ağaç olarak tescil edildi. Koruma altına alınan Yaka’daki palamut meşelerinin ikisi 346, diğeri ise 450 yaşlarında.

OK VE YAYDAN TÜFEĞE, KALEDEN SİTELERE EVRİLEN YAŞMIN TANIĞI

Aksu’da anıt saplı meşe ağacı, Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenildiği Ankara Savaşı sırasında 97, İstanbul’un fethedildiği 1453’te ise 148 yaşındaydı. Kristof Kolomb’un Amerika kıtasını keşfedildiği 1492’de 187 yaşına ulaşan anıt meşe ağacı, Cumhuriyet ilan edildiğinde ise 618 yaşında canlı bir tarih abidesine dönüşmüştü. Çevresindeki Türkmenlerin ok ve yayla yaptıkları çetin savaşların ardından 14. Yüzyıldan itibaren tüfeğin üretilmeye başlanıp mertliğin bozulmasına da tanık oldu, her döngüde gövdesine suların yürümesini sağlayan aya ayak basan ilk insanın uzay yolculuğuna da. İnsanların ve kentlerin kalelerde yaşadığı Orta Çağ’ın sonlarında başlayan öyküsü, sitelerde süren hayatlarda devam ediyor. Adına iletişim çağı denilen ancak bir ağacın kökleri ve yaprakları kadar bile insanların birbirine temas edemediği bu günlerin de tanığı olan ulu meşenin öyküsü daha ne kadar sürecek, bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, Anadolu coğrafyasının anıt ağaçları bu benzersiz ülkenin doğal varlıklarına yapılan kötülükleri bir bir kaydediyor. Yoğun insan baskısı sonucu hızlanan küresel iklim değişikliğinin ağaçların gövdelerinde ve dokularında neden olduğu stres ve değişiklikler yakın gelecekte içinden geçtiğimiz dönemde insan eliyle doğaya verilen zararların çetelesini de ortaya koyacak.

KORONAVİRÜS BİR SONUÇ, NEDEN AĞAÇLARIN GÖVDELERİNDE SAKLI

Vahşi madencilik, plansız enerji ve tamamen ekonomik kalkınma odaklı otoyol, sanayi ve konut projeleriyle yok edilen ormanların “ekolojik” faturasının insanoğluna nasıl döneceğini görmek için fazla uzağa bakmak gerekmiyor. İçinden geçtiğimiz bu ev hapsi günleri bize aslında koronavirüsün bir sonuç olduğunu, nedenin ise doğanın kalbine insan eliyle saplanan hançerlerde saklı olduğunu anlatıyor. Toprağın, ağacın ve suyun son çeyrek yüzyılda değişen rengi ve ışıltısı adım adım gelen bu küresel yıkıma karşı doğanın sessiz isyanlarıyla dolu. Sular bir günde bulanmadı, ağaçların gövdesi ansızın kurumadı, toprak kendi kendine kirlenip kararmadı. Bir kuş durup dururken çekip gitmedi sessiz bir ormandan. Adım adım gelen büyük yıkımın izleri, Toroslardaki sedirlerin, karaçamların ve ulu meşelerin belleklerinde kayıtlı. Her bir ağaç halkası, her bir yaprak; içinden geçtiğimiz dönemin kaydını tutuyor. Ancak bu kayıtların şifreleri çözüldüğünde geriye dönmek için artık çok geç olacağı kesin. Bu nedenle şimdi ve hemen doğa üzerindeki baskılayıcı yaşam biçimine son vermek daha yaşanılabilir bir dünya için atılabilecek en iyi adım.

‘BU BÖLGEDE ANIT AĞAÇ ARARSANIZ, SIRADAN SAYIN’

Anıt meşe ağacının bulunduğu Aksu ilçesini de içine alan Göller Bölgesi’nin bitki coğrafyasında bugüne ulaşabilmiş anıt ağaçların önemli bir yeri var. Yalnızca Isparta sınırlarındaki anıt ağaç sayısının yaklaşık yüz civarında olduğu belirtiliyor. Ancak bunların yarıya yakını tescil edilmiş durumda. Bir kısmı Eğirdir ve Beyşehir gölleri arasında uzanan Dedegöl Dağı’nda yer alan karaçam ormanı ise yüzlerce yıllık anıtsal ağaçları barındırıyor. Türkiye’nin önde genel botanik uzmanlarından biri olan ve Göller Bölgesi’nin anıt ağaçları hakkında da bilimsel çalışmaları bulunan Prof. Dr. Hasan Özçelik, Kızıldağ Milli Parkı sınırları içerisinde yer alan Pınargözü Mevkii’ndeki karaçam topluluğunun “anıt orman” olarak tescillenmesinin doğru olacağını dile getiriyor. Buradaki karaçam ağaçlarının birçoğunun 600 yaşın üstünde olduğuna işaret eden Özçelik, “Bu bölgede anıt ağaç ararsanız, sıradan sayın” diyor.

2403730cookie-checkSelçuklu’dan bu yana ayakta olan meşe ağacı korumaya alındı
Önceki haberDostumuz Muhammet gözyaşlarıyla uğurlandı…
Sonraki haberÖLÜMÜN ADI
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.