Serbest çağrışım

Bu yazıyı kebaplar ve tabi ki medeniyetler kenti Hatay’dan yazıyorum.

Son geldiğimden bu yana ne yazık ki kebaplar medeniyetlerin önüne geçmiş!
Tarihte çok önemli medeniyetlerin beşiği olan Hatay’ın Harbiye’sinde,
Fransızlar döneminden kalan tüm çınar ağaçları kesilmiş, Harbiye çirkin
apartmanlar ve kendin pişir kendin ye’cilerin medeniyetine dönüşmüş..

Dünyanın en büyük üçüncü mozaik müzesi olan müzede ise, yer sıkıntısı
çekildiği gerekçesiyle, onlarca tarihi eser bahçede kimi zaman güneş ışığı
, kimi zaman kar yağışının altında kaderlerine terk edilmiş.

Hatay’da, askeriye gazinosunun karşısına mimari açıdan hiçbir özelliği
olmayan bir apartman dikerken, binlerce yıllık tarihi eserler bulunmuş,
Hilton oteli için kazı yapılırken, antik bir hamama denk gelinmiş. Yeni otel
artık bir müze otel olacakmış, tarihi eserlerin eşelenmesinden sonra
dikilen yeni bina ise, 21. Yüzyıl zevksizliğinin örneği olarak kalacakmış!

Burada onlarca medeniyet, yüzbinlerce insan, yüzlerce hükümdarın çöküşüne
tanık olan taşlara bakıyorum da, tarih 21. Yüzyıl insanını nasıl belgeleecek
çok merak ediyorum. Bizden 300/400 yıl sonra bu taşlara bakanlar, bizleri
alışveriş merkezi, gökdelen, TOKİ konutları ve salak sulak apartmanlar diken
bir kebapçı nesil olarak mı hatırlayacak? Sözde pek sevdiğimiz torunlarımıza
nasıl bir dünya bırakacağız?

Kadir Topbaş, geçtiğimiz hafta, vekili aracılığıyla utanç verici bir karara
imza attı. 19 Nisan’da Kenan Işık’ın da istifasıyla, İskender Pala’nın şehir
tiyatrosu üzerindeki egemenliği kesinleşmiş oldu. Pala,televizyonları
dolaşarak muhafazakar sanat üzerine düşüncelerini paylaşıyormuş. Nur içinde
yatsın Ali Taygun, İskender Pala’nın bir oyununu Şehir Tiyatrosu’nda
sergileyerek, Pala’nın keskin burnununu şehrin tiyatrosunun kokusunu
almasını sağlamıştı. Hıncal Uluç, sanatsal olarak hüsranla biten bu
fiyasko üzerine en güzel yazıyı yazdı, ben daha fazla yazmaya gerek
duymuyorum. Pala’nın fiyaskoyla sonuçlanan oyunu bile tepeden inme bir
anlayışla sanat yaptırılamayacağının kanıtıdır bence.

Sosyal medyada Şehir Tiyatrosu üzerine onlarca görüş paylaşıldı , ancak ne
yazık ki twitter ve facebook kahramanlığı yeterli olmuyor!

Kanımca herkes Pala’nın palasına kilitlenmişken, en parlak twit’i İskender
Pala adının serbest çağrışımıyla, canı İskender kebap çektiğini söyleyen
sade vatandaş atmış.

Ben de kültürlerin yerine kebapların öne çıktığı gezim sırasındaki bazı
serbest çağrışımları yazayım bari.

1) Şehir Tiyatrosu operasyonun son dalgasında, hayatlarında hiç
tiyatroya gitmeyen köşe yazarları tarafından, koskoca repertuardaki
birkaç oyun cımbızlanarak, sözümona ahlak dışı bir içerik bulunduğu
konusunda yoğunlaşıldı. Belki de hayatlarında hiç tiyatroya gitmemiş,
muhafazakar seçmenler üzerinde “bizim paramızla Aziz Nesin oyunları mı
oynanacak?” türünde bir telaş yaratıldı..

2) Haftada 7 temsil oynayan, zamanlarının çoğunu kimi zaman çocuk
oyunu, kimi zaman yeni oyun provalarda geçiren, İstanbul’un dört bir
yanındaki oyunlara yetişmek için canlarını tehlikeye atan oyuncuların, sanat
emekçilerinin emeği hiçe sayılarak, kurumda sayıları parmakla gösterilecek
kadar az olan birkaç tembel ya da kabiliyetsizin yeterince çalışmaması
bahane edilerek, sanki Türkiye’deki tek KİT Şehir Tiyatrosu’ymuş gibi bir
hava yaratıldı. Yeniden yapılındırılması çok kolay olan sistem özellikle
kilitlendi.

3) Şehir Tiyatrosu’nun halen sıkıyönetim yönetmeliğiyle yönetildiğini
söyleyecek kadar abuk sabuk iddialarla, olay günün dillere pelesenk olmuş
politik söylemine uyulmaya çalışıldı.

4) Sözde bir muhafazakar sanat söylemi uyduruldu.. Sanatın yapısında
muhafaza etmek yoktur, devlet eliyle din adamı, hukukçu, profesör filan
yetiştirilebilir belki ama özellikle “muhalefet etme dürtüsünden
arındırılmış bir sanat nasıl yaratılır?” soruları sorulmadan, içi boş
muhafazakar sanat söylemleri ortaya atıldı. Tarihte saray soytarılarının
bile kafasının kopartıldığı, saray şairlerinin hükümdarı fazla poh
pohlamadıkları zaman ipe çekildiği, dünyanın her bölgesinde karanlık
çağlarda, saray ressamlarının kraliçeleri yeterince güzel çizilemedikleri
zaman yok edildikleri hiçe sayılarak, halktan ve gündemden kopuk bir yapay
sanat anlayışı üretildi.

5) Ödenekli tiyatro sanatçılarının, kendi tiyatroları yıkıldığı, kültür
merkezleri çürüdüğü zamanki tavır yoksunlukları , kamplaşmaları dikkate
alınarak, muhalif eylemlerin er geç bastırılacağından iyice emin olundu.

6) Dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulamayla sıradan bir müdürlüğe
dönüştürülen Şehir Tiyatrosu sanatçılarının henüz ciddi bir örgütlenmesi
olmadığı göz önüne alındı. 4 C uygulamasında hiçbir kurum sanatçısının
işçilerin yanında olmadığı düşünülerek, savaşlarında yalnız
bırakılacakları düşünüldü.

7) Sanatta sözümona baskıya karşı çıkan ama ülkesinin heykellerinin
parçalanmasını seyreden Kültür Bakanı, ödenekli tiyatrolarda tuluat
yapılmaması ve özellikle hükümete dil uzatılmaması konusunda konuşarak,
Devlet Tiyatrosu’nu da vurmaya hazırlanan yeni dalgayı hazırladı.

Hatay gezimde muhafazakarların tarihlerine sahip çıkmak yerine, kebaplarına
sahip çıktıklarını yakından gördüm.21. yüzyıl insanının tarihe kebap ve
çirkin yapı diken şahsiyetsizler olarak geçeceğine inanmak istemiyorum.

Fani bir dünyalı olarak, taşlara ve ağaçlara nasıl hesap vereceğimizi
bilemiyor, çok utanıyorum.

1599850cookie-checkSerbest çağrışım

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.