Geçen hafta ABD ziyaretinin ardından doğrudan Türkiye’ye giden Başbakan Theresa May, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım ile görüştü. Görüşmeler sırasında Türk savaş uçağı yapımı için anlaşma imzalandı.
İngiliz savunma ve havacılık şirketi BAE Systems ile imzalanan anlaşmanın 125 milyon Amerikan doları (100 milyon İngiliz sterlini) değerinde olduğu açıklandı. BAE Systems’in adı pek çok yolsuzluk, usülsüzlük, yalan beyan ve Suudi prenslere rüşvet iddialarına karışmış ve dev şirket ABD’ye ceza ödemek zorunda da kalmıştı. BAE Systems’in Londra’ya gelen Suudi prenslere rüşvet ve kadın hediye etmesi ulusal basına yansıyınca savcılık dava açmış, dönemin başbakanı Tony Blair de “ulusal çıkarlara aykırı” diye bu davayı kapattırmıştı…
Şimdi benzer bir olay Türkiye’de yaşandı. 15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasında demokrasi kahramanı kesilen cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP, darbenin olası yapmak istediği anti demokratik uygulamaları OHAL ile uygulamaya koydu. Hayatın her alanındaki muhalif sesleri anti demokratik yöntemlerle kısmaya başladı. Böyle bir ortamda HDP’li vekiller tutuklanarak TBMM’de başkanlık sistemini getirecek Anayasa değişikliği oylandı. Oysa vekiller hüküm bile giymemişlerdi.
Velakin Başbakan May Türkiye’den istediğini kopardı. Şaibeli şirket adına ciddi bir anlaşma yaptı. May, RTE ile görüşme sonrasındaki basın toplantısında da “15 “Temmuz’da demokrasinize sahip çıktınız, büyük mücadele gösterdiniz Türkiye’nin bu demokrasiyi şimdide sürdürmesi, hukukun üstünlüğü ve uluslararası insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmesi ve buna devam etmesi çok çok önemli” dedi. Kısaca Theresa Hanım, Tony Bey’in yaptığını yaptı. Silah sattı çenesini kapattı. Oysa May herkesten daha iyi biliyor ki, RTE ve AKP’nin 15 Temmuz’da yalnızca iktidarlarını koruduklarını, tam tersine darbe girişimi sonrasında demokrasiye sahip çıkanları ezdiklerini… Sonuçta yoksul bir ülkenin bütçesi “iktidarını korumak” adına ölüm sanayisine harcanıyor. İnsanın içi acıyor…
Silahtan söz açılmışken Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) uluslararası silah ticareti raporunda Türkiye, küresel silah ithalatı sıralamasında altıncı sırada yer aldı.
Uluslararası silah ticareti, 2011-2015 döneminde 2006-2010 dönemine kıyasla yüzde 14 arttı. 2006-2010 ve 2011-2015 dönemleri arasında Afrika, Asya, Okyanusya ve Orta Doğu’ya silah akışı artarken Avrupa’ya silah akışıysa büyük düşüş gösterdi. Son beş içinde Ortadoğu’da, Türkiye ile İran arasındaki bölgede ağır silah satışı yüzde 61 oranında arttı.
En çok silah satan ülkeler sırasıyla ABD, Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve İngiltere… ABD’nin en çok silah sattığı ülkeler de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye oldu.
Silah ticareti iktidarı korumanın en kolay yöntemi. Suudi Arabistan’a bir göz atın. Kadınlara ehliyet hakları bile tanınmıyor… Suudi Arabistan, Brunei, Oman Sultanlığı ve Swaziland ile bu ortaçağ devletleri petrol ve petro dolarlarını peşkeş çekerek ayakta kalabiliyorlar. Kendisine demokrasinin bekçisi diye lanse eden emperyalist ülkelere verdikleri en iyi sus payları da silah satın almaları…
Memlekete dönersek, Türkiye’nin Suudiler gibi bir lüksü yoktur. Türkiye’de en iyi yatırım barışadır. Türkiye’nin önünde çözüm bekleyen en acil sorun Kürt sorunudur. Bütün bunları çözme iradesi için de çoğunluk yerine çoğulculuğun egemen olduğu ileri demokratik bir Türkiye yaratmalıyız. İşte o zaman emperyalizme gerçek darbeyi vurur, silah satıcılarına da parmak gösterebiliriz.
Can Yücel’den bir şiirle bitirirsek: Koyunlar keçiler ve koçlar için / Ne kadar bayramsa kurban bayramı / Bu barış var ya, bu barış / Cephedekiler için o kadar barış…